- 7.04.2015 00:00
Seçim süreçleri örgütsüz toplumlarda çok daha hayati öneme sahiptir. Karar alma süreçlerine katılımın her zaman mümkün olduğu , buna dair mekanizmaların işlevsel olduğu ülkelerde seçim sadece daha yetenekliyi görebilme düzeyinde ele alınabilir.
Sokaktan korkulan, ifade ve örgütlenme özgürlüğü keyfi biçimde kısıtlanan rejimlerde ise sandık, olması gerekenin üzerinde anlam ifade eder. Kendi sözünü söyleyebilme fırsatını dört beş yılda bir bulabilen toplumlarda ise seçmen olmak yurttaş olmanın en değerli görülen boyutunu oluşturur.
Siyaseti, seçilmeyi, temsil görevini üstlenmeyi, toplumsal çıkarlar için fırsat olarak görenlerle, kendine makam oluşturma derdiyle çırpınanlar arasındaki farkı gözetemeyen siyasi partiler yozlaşmaya mahkumdur. Siyasette, aday belirlemenin ölçütünü ihtiyaçlar eksenli şekillendirmek yerine, bireylere istihdam aracı gibi görmek arasında ciddi bir fark fardır.
Bir göreve talip olmak ve o görevi hakkıyla yapabileceğini göstermeye çalışmak anlaşılabilir, hatta bir noktaya kadar motive edici bir durumdur. Ancak kendi kapasitesi ile yüzleşmeden ne iş olsa yaparım yada her işi en iyi ben yaparım havasında yaklaşımlar bir süre sonra hastalıklı davranışları da beraberinde getirir.
Kürt sorununu istediğim zaman, istediğim kadar çözerim tarzında ele alan iktidar, çatışma çözümü süreçlerinin en temel esprisini göz ardı ediyor. Toplumsal ve siyasal ilişkiler istediğiniz gibi paketleyip dondurucuya koyacağınız, yine istediğiniz zaman dolaptan çıkarıp açarak kamuoyuna servis edeceğiniz bir şey değildir. Tüm tahrik edici operasyonlara rağmen, çatışmaların seçimlere başlamaması halinde bile 7 Haziran’dan sonra Türkiye başka bir sabaha uyanacaktır.
İran’ın sadece Irak ve Suriye’de değil , Yemen, Bahreyn gibi ülkelerde de siyasal gelişmelere damgasını vurması yanında, eş zamanlı olarak nükleer müzakerelerde bambaşka bir sayfa açma fırsatını yakalaması tüm hesapları değiştirecek nitelikte bir gelişmedir.
Bugüne kadar hep bölgede Batı dünyasına yönelik tehditleri, kendi konumunu pazarlamak ve pazarlık gücünü artırmak için kullanan Türkiye’nin arabuluculuk rolü de boşa çıkacaktır. Düne kadar İran üzerinden sergilenen bu yaklaşım şimdilerde selefi terör örgütleri üzerinden geliştirilmek istenmektedir. Çoğunluğu Sünni nüfustan oluşan bir ülke olarak Türkiye’nin, IŞİD benzeri tehditlere karşı pozisyon almasını, tamamen askeri nedenlerle önemseyen müttefik ülkelerin , Türkiye’de özgürlüklerin gün geçtikçe kısıtlanmasını görmezlikten gelmesi anlaşılabilir bir durumdur.
Türkiye iç siyasetinin tamamen kişisel hesaplarla yeniden dizayn edilme çabalarının ortaya çıkarttığı riski, dünya tüm çıplaklığı ile görmektedir. Parlamenter sistemin yeni bedene dar geldiği iddiası ile gündeme taşına başkanlık sisteminin neredeyse sıfır denge denetleme mekanizması üzerine kurulmak istenmesi, güçler ayrılığının bir ayak bağı gibi algılanmasının ne tür sonuçlar ve karşı hamleleri doğuracağını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Seçim sürecinin bu ciddi gelişme kapsamında ele alınması göz ardı edilmeyecek bir zorunluluktur. Türkiye, bölgesindeki gelişmeler ve iç siyasal hesaplaşmalar açısından yüzyılın dönüm noktasındadır.
Yorum Yap