- 15.06.2014 00:00
Hiçbir proje toplumsal karşılığı yokken uzun süreli ayakta tutulamaz. Irak Şam İslam Devleti isimli örgütün Suriye’de yakalayamadığı alan hakimiyetini Irak’da hayata geçirmesi, önemli bir tarihsel arka plana dayanmaktadır. Saddam’ın
iktidardan indiriliş süreci ve sonrasında yaşananlar yani geçiş dönemi planlamasının biriktirdikleri, IŞİD’i askeri ve siyasal güce dönüştürdü.
Eski rejimin sahiplerini sistemin içinde tutmak değişim süreçlerinin en zor konusudur. Buna bir de bölge ülkelerinin hamleleri eklenince kaos kaçınılmaz hale gelir. Türkiye’nin himayesindeki Tarik Haşimi’nin IŞİD ile ilgili olumlayıcı
değerlendirmeleri, eski BAAS komutanlarının bir bir IŞİD saflarına katılması, durumun analizine ışık tutan önemli sinyallerdir.
Türkiye’nin Suriye politikasını “Esad gitsin de ne olursa olsun ile Kürtler yeni bir statüye kavuşmasın” yaklaşımlarının üzerine oturtması, IŞİD gibi yapılara destek olma yada en azından göz yumma stratejisini beraberinde getirmiştir.
Türkiye’nin müttefiklerinin uyarı ve tepkileri üzerine cami avlusuna bırakılamayacak ilişkilere sahip bu tür örgütlerin tehdit-pazarlık tarzı elbette kendine özgüdür.
Başbakan’ın Reyhanlı olayında sergilediği ısrarlı tutum, aslında bugün konsolosluk baskınında devam eden yakıştıramama ve hayal kırıklığının psikolojik arka planını yansıtmaktadır.
Bu süreç, ister bölgenin Afganistan yada Lübnan’a benzemesi sonucunu doğursun isterse fiilen etnik ve mezhepsel yeni sınırların çizilmesini beraberinde getirsin Türkiye’yi zor duruma sokacaktır. İran’ın Körfez ülkeleri ile kavgasını
Irak ve Suriye topraklarında vermesi kaçınılmaz bir durumsa, Türkiye’nin kendine “ehven-i şer” komşu aramaktan başka yapabileceği çok şey kalmaz. Kürtlerle yada İslam devleti ile komşu olmak arasında sıkışan bir Türkiye’nin iç
politikada atması gereken acil adımlar, daha fazla ötelenemez hale gelecektir.
Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığından vazgeçirecek düzeye ulaşır mı bu sıkışma bir iki hafta içinde göreceğiz. Siyasal sıkışma ve toplumsal kırılmaları aşmanın araçlarından birisi olan seçimler yeni bir denge ve uzlaşma sağladığı ölçüde işlevsel olur. Sadece gücünü pekiştirme ve elini rahatlatma niyetiyle yapılmış bile olsa, görece bir dinginlik sağlayacak olan seçim mekanizmasının parti içi dengeleri de yeniden şekillendireceği açıktır.
Üç dönem krizi nedeniyle tüzüğünü değiştiremediği için partili cumhurbaşkanına uygun anayasa yapmak zorunda kalan bir ülke olmak, demokrasi tarihine geçecek bir örnek durumdur.
Erdoğan’ın başbakanlıkta kalması dışında, cumhurbaşkanlığı seçimi ile genel seçim arasındaki süreyi koruma imkanı kalmayacaktır. Acil mini anayasa paketi içinse ya mevcut parlamentoda ittifak aramak yada anayasa değiştirecek
sayıyı bulmak için sandığa gitme riskini göze almak gerekir.
Ortadoğu’da büyük devlet hayalleri kurarken Irak Şam İslam Devleti’ne çarpmak biraz garip bir kader olsa gerek. Bu krizden sınırları büyüterek çıkabilmenin tek yolu Kürtlerle kurulacak ilişkiden geçiyor ve bu ilişki bir çocuğun bayrak
direğine tırmanması ile imkansızlaşabiliyorsa vay Türkiye’nin haline.
ÖZGÜR GÜNDEM
Yorum Yap