- 18.05.2014 00:00
Soma’da yaşanan katliamın, bedeli ağır bir yüzleşme vesilesi olduğu açık. Sınırsız kazanma hırsı ile göz göre göre yüzlerce insanın hayatı ile oynanmış olması, elbette siyasal iktidar ve yönetim pratiğini teşhir ediyor. Ancak bu yüzleşmeyi bir adım daha ileri götürüp emek hareketinin hatta toplumsal muhalefetinin durum değerlendirmesine çevirmek zorundayız.
Televizyon tartışmalarına çıkarılan bazı sendikacıların tavrından, Soma’da bu kadar madencinin varlığından bile haberdar olmadıkları hissini uyandıran şaşkınlıkları gözden kaçmıyordu.
Şirketin bir yan kol çalışması gibi konumlanmış sendikanın hali her şeyi tarif ediyor. Bu tablodan toplumsal muhalefet hareketlerinin çıkarması gereken ders ise çok daha kapsamlı olmalı.
Taşeronlaşmaya karşı siyasal iktidarı uyaran açıklamalar yapmanın ötesinde bir örgütlülük ve mücadele, bütün alanlar gibi emek alanının da olmazsa olmazıdır.
Çizmesinin çamuru sedyeye bulaşmasın diye gözlerimizi yaşartan tavrıyla sembolleşen madenci, “devlet malı zarar görmesin” hassasiyeti sergilerken yeniden durup düşünmeliyiz. Aslında devlet malı denen şeyin kamuya yani topluma ait olduğunun idraki içinde olan ne kadar insan kaldı?
Topluma ait olana gösterilen dikkat, aslında demokrasinin de kalite ölçütüdür.
Bir yanda toplumdan kopuk siyasal yaklaşımlar, diğer yanda kitleleri basit istismarlarla kendi siyasi çıkarlarının destekçisi haline getirenler.
Türkiye toplumunun kaderi tam da burada kararıyor. İktidarın toplumla olan ilişkisi nasıl sorunlu ise muhalefetin toplumla ilişki kurmakta yaşadığı beceriksizlik de, sorunlu bir demokrasi algısına dayanıyor.
Toplumsal yozlaşmayı olağan gören bir kitleselleşme ne kadar sıkıntılı ise, kitlelerden kopuk değerler savunusu yapmayı siyasal mücadele sanan tutumlar da o kadar sorunludur.
Türkiye’nin dört bir yanında kendiliğinden gelişen eylemler tıpkı gezi süreci gibi patlamaya hazır toplumsal psikolojiyi yansıtmaktadır. Bu potansiyelle iletişim kuramadığı için toplumsallaşma imkanından mahrum kalan siyasetler, Soma vesilesi ile bir kez daha şapkasını önüne koyup düşünmelidir.
Soma’da insanlığımızla yüzleşirken aslında madenden çıkanların değil kendi yüz karamızı görmeliyiz. Hala emeği ile alın teri ile evine ekmek götürmek için hayatını ortaya koyanların haklarını savunacak güçlü bir toplumsal siyaset inşa edemiyorsak, korkularımızı, kaygılarımızı, önceliklerimizi, vaz geçilmezlerimizi sorgulamalıyız.
Yorum Yap