Amele aklı!

  • 30.01.2012 00:00

Bir zamanlar, üç büyüklerin anlı şanlı başkanları vardı: Faruk Ilgaz, Fikret Arıcan, Tahsin Kaya (FB), Selahattin Beyazıt, Ulvi Yenal, Ali Uras (GS), Hakkı Yeten, Mehmet Üstünkaya,Süleyman Seba (BJK) ilk aklıma gelenler. Başkanların bir kısmı eski futbolculardan seçilmişti. Örneğin, Fikret Arıcan, Baba Hakkı veya Süleyman Seba son derece düzgün ve ağırlığı olan insanlardı. Bazı başkanlar ise zengin oldukları için seçilmişlerdi. Fakat onlar da “alçak dağları ben yarattım” havası içine girmezlerdi. Başkanı oldukları kulübe para koyarken, kendi kazandıkları paraları dikkatli harcarlardı. Ne de olsa, baba, dede veya dayı parası ile hovardalık yapmıyorlardı!

1989 yılıydı. FB bir sezon önce tarihî bir şampiyonluk kazanmış ve Rıdvan da parlamıştı. Ama sakatlıklar ve sorumsuzluk yüzünden dökülüyordu. Yine Fener’in kötü oynadığı bir maçta açık tribünden “Rıdvan sahaya” sesleri geldi. FB Başkanı, müteahhit Tahsin Kaya tribünleri susturdu. Gazeteciler, Başkan’a neden böyle davrandığını sordular. Cevap nefisti: “Amele aklı ile inşaat yapılmaz!”

Tahsin Kaya’nın “amele aklı” dediği şey, açık tribün duyarlığı idi. Açık tribün seyircisi, tekstil işçisi veya çırak olabilir. Kendi varoluşsal ezikliğini takımının galibiyeti ile dengelemek ister. İnsani bir şeydir. Ama Tahsin Kaya futbolu biliyordu. Sırf taraftarı memnun etmek için aptalca işler yapmayacak biriydi. Açık tribün seyircisine kalsa, takımın şampiyon olması için şike dâhil her şey mubahtır. “Ben de isterem” hödüklüğü, fanatiklerin gıdasıdır.

Zaman içinde futbol gelişti, 400 milyon dolarlık bir ligimiz oldu. Bu arada, amele aklına sahip birileri güzide kulüplerimize başkan oldular. Kulüpleri borçlandırıp, Avrupa’nın “kalas” futbolcularına milyonlar harcadılar. Paralar çöpe gitti, ama başkanlar kulüplerin sahibi oldular. Dünyada çapında antrenörleri getirtip, onları maymuna çevirmeye çalıştılar. Adamlar direnince, “Bu Hoca, kaportacı ustası gibi. Gitsin!” dediler. Hocalar gitti, ama milyonlarca avro tazminat ödendi. “Amele aklı” kulüpleri batırdı.

Sonunda iş gelip, şike iddianamesine dayandı. Ortada, üzeri örtülemeyecek bir rezalet var.Tabii ki “amele aklının temsilcileri” iddianamedeki kanıtları yok sayıyorlar. UEFA ise “acilen bir ceza verin, yoksa satırı alıp ben doğrarım” diyor. Bunlar “mahkemenin kararını bekleyelim” diyerek, 2011 yılındaki şikenin cezasının 2014 yılına ötelenmesini istiyorlar. Amele aklı, zaman kazanmak peşinde.

Ayrıca, yeni cinlikler devrede: Efendim, şahıslara ceza verilsin; ama kulüplere küme düşme olmasın! Peki, o zaman vergi kaçakçılığı ve usulsüzlük yapan Doğan Holding’e ceza olarak sadece patron Aydın Doğan’ı ve müdürlerini hapse atalım. Şirkete ceza vermeyelim, ne dersiniz?


Artık, siyasi otoritenin devreye girmesi şart oldu.
 Çünkü Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nun özerklikten anladığı, amele aklının egemenliğinden başka bir şey değil. Bu noktada, Başbakan Erdoğan’a bazı sorularım var:


1.
 Futbolun kurallarını UEFA belirliyor. Mahallemizdeki “üç korner, bir penaltı” kuralı geçerli değil. Şike ile ilgili her türlü belge ânında İngilizceye çevrilip UEFA’nın önüne konuyor. Yaşanan rezilliği nasıl saklayacaksınız?


2.
 2020 yılında yapılacak Avrupa Kupası organizasyonuna talip olduğunuzu biliyorum.Yeni statlar yapıyorsunuz. Türkiye’nin tanıtımı için iyi bir fırsat, tebrikler. Eğer, şike yüzünden –milli takım dâhil!– tüm Türk takımları beş yıl Avrupa liglerinden atılırsa, UEFA bu organizasyonu Türkiye’ye verebilir mi?


3.
 Sarkozy, Ermeni Soykırımı ile ilgili yasayı Senato’dan geçirdi. Ortalama TC vatandaşı açısından bunun pek önemi yoktur. Çünkü, daha önce 19 ülke parlamentosu benzer kararlar almıştır. Peki, Türk takımları Avrupa’dan kovulursa, ne olur? Hemen söyleyeyim: Halkımız bunu, “Sarkozy’nin takımı, Platini’nin ayağından Tayyip Erdoğan’ın kalesine gol attı” olarak algılayacaktır. Bu algı sayesinde –muhalefetin de gaz vermesiyle– ülkemizde “yabancı düşmanlığı” artacaktır. Kıbrıs nedeniyle AB ile ilişkileri dondurmaya hazırlandığınız sırada, bu siyasi faturayı ödemeye hazır mısınız? Mübalağa ettiğimi düşünüyorsanız, bu konuyu sosyolog meslektaşım Beşir Atalay’la konuşabilirsiniz.


4.
 Unutmayın, “Avrupa Avrupa, duy sesimizi!” nakaratı, 1992 yılında GS- Werder Bremen maçında çıktı. Avrupa hedefi olmayan futbol, Türkler için futboldan sayılmaz. Artık, “annemizin ligi” kimseye heyecan vermiyor.


5.
 Bugüne kadar, Futbol Federasyonu “Digiturk Bayii” gibi davrandı. Ama insanlar maç seyretmez oldular. Futbol ekonomisini kurtarmak istiyorsanız, önce futbolu temizlemek zorundasınız. Benden söylemesi...


ayhanaktar@gmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Şakir Saat
    Şakir Saat
    31.10.2011 09:16

    Büyük fotoğrafa bakınca her şey ne kadarda anlaşılır hale geliyor.PKK nın ırkcı milliyetci bakışlarının yaşamda yaşatmada refahta bollukda gelişmede değilde ,ölümde yoksullukda çaresizlikde ısrar etmek olduğunun anlaşılmasına yol açan eylemler bunlar.Ayni zamanda dört ülkedeki kürtler birleşinle ilgili hayalperest yaklaşımın acılı çıkmaz yolunun sonuçları bunlar.Bütün dünya türklerini birleştirmek istemeden ne farkı var bunun.Irkcı ulusculuğun yaşam tarafından aşıldığının farkına varamamak bu

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums