- 1.06.2012 00:00
Önce Cumhuriyet gazetesi (20 mayıs), bir gün sonra gazetenin yazarlarından Orhan Bursalı, ondan altı gün sonra da (27 Mayıs 2012) bir başka Cumhuriyet yazarı Cüneyt Arcayürek... Beni, işte bu üçlü mahvetti!
Şu surette mahvettiler: 4 Kasım 2011’de “saflıkla” ya da “bir anlık gafletle” bu köşede kaleme aldığım ve yayımlandığı günden beri kimsenin dikkatini çekmemesi, unutulmaya terk edilmesi için dua ettiğim yazının gün yüzüne çıkarılmasına aracılık ettiler!
Aracılık ettiler ve beni bir daha insan içine çıkamaz hale getirdiler; çünkü ben o yazıda Balyoz davasının bütünüyle bir tertip olduğunu itiraf ediyordum!
Aslında maskemi ilk düşüren kişi, Balyoz davasının tutuklu sanıklarından Orgeneral Bilgin Balanlı olmuştu. Balanlı, cezaevinden gönderdiği mektupta 4 Kasım 2011 tarihli yazıma dikkat çekmiş, yaptığı değerlendirme Cumhuriyet’te birinci sayfa haberi olarak kullanılmıştı.:
“(...) Balanlı, ‘Bu komployu kim yaptı? Asıl sorulması gereken soru bu. Gazeteci Alper Görmüş, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen 2004 yılı Abant toplantısında, TSK ile mücadelenin stratejisinin görüşüldüğünü ve belirlendiğini ifade ediyor’ dedi.”
“İtiraf yerine geçer”miş...
Bir gün sonra sıra Orhan Bursalı’daydı... “Hukuk Namusu, Görmüş, Kaynak ve Çağrı” başlıklı yazısında şöyle dedi:
“Başından beri Balyoz’un doğru olduğunu inanç meselesine dönüştüren Alper Görmüş, dünkü Cumhuriyet’te de yer aldığı gibi, 4 Kasım 2011 tarihli yazısında (Taraf) bir durumun itirafını yapıyor.
“Görmüş, 2004’te, Fethullahçı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nca düzenlenen Abant toplantısına davet edilmiş. (O toplantının Abant’la bir ilgisi yok, yazımda böyle bir şey söylemedim A.G.) 10-15 kişilik bir akademisyen gazeteci grubu olarak, askeri vesayeti tartışmışlar... Diyor ki, ‘Toplantıda aramızdan biri, belki de askerî vesayeti ortadan kaldırmanın yegâne yolunun, başarısız kalmış bir askerî darbe girişiminin ardından eski ve yeni darbecilerin derdest edilip yargılanmaları olduğunu savundu.’
“Balyoz’un tamamen komplo olduğu ortaya çıktığına göre, demek ki bu komplo, ‘o kişi’nin bu parlak fikri üzerine inşa edilmiş! Düşündüm de Alper Görmüş bunu niye yazdı?! Bu yazı, davanın bugün geldiği noktada, tamamen bir itiraf yerine geçer!
“Bu noktayı ya ‘boş bulunup’ ya saflığından ya kendine ve davaya olan aşırı inancından veya ‘kendini kurtarmak’ için yazdı... Bu komployu kimlerin hazırladığına bir işaret olarak. Görmüş, aynı yazıyı bugün yazar mıydı?!”
(Cüneyt Arcayürek de 27 mayısta aynı iddiaları tekrar etmişti. O nedenle ben bundan sonrasında sadece Orhan Bursalı’nın yazısı üzerinden gideceğim.)
Bursalı yazımı okudu mu?
Merak ediyorum, acaba Orhan Bursalı bu yazısını yazmadan önce benim 4 Kasım 2011 tarihli yazımı okudu mu? Okumamış ve sadece Bilgin Balanlı’nın alıntılarıyla yetinmiş gibi geldi bana.
Okumadan yazdıysa, fena. Okuduğu halde, işine gelmeyen bölümleri tıpkı Balanlı gibi görmemeyi tercih ettiyse daha fena.
Benim yazımla, Balanlı ve Bursalı’nın o yazıdan yaptıkları alıntıları birazdan karşılaştıracağım...
Fakat farz edelim ki yazıda sadece onların alıntıladığı, yukarıya aldığım bölüm vardı... Sorum şöyle: Bu ifadeden, “Türkiye’de askerî vesayeti kaldırmanın yegâne yolu olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı bir darbe komplosu kurmak gerekir” hükmüne nasıl sıçranabilir?
Cümleyi kuranın, burada bir komplodan değil de gerçek bir darbe girişiminden (gerçek fakat başarısız!) söz ettiği apaçık değil mi?
Basit bir örnekle bir daha anlatayım: Diyelim mahallede yaman bir hırsız var ve mahalledekiler onun hırsız olduğunu biliyorlar. Ne var ki hırsız bir türlü yakayı ele vermiyor ve geride de hiçbir delil bırakmıyor. Hırsıza karşı kendi aralarında dertleşmekten başka bir şey yapamayan mahallelilerden biri, yine böyle bir dertleşme toplantısında şöyle bir temenni dile getirmiş olsun: “Bu herif ancak iş üstünde yakalanır ve hak ettiği cezayı alırsa kurtulabiliriz ondan. Belki ancak o zaman bir daha hırsızlık yapmaktan vazgeçer.”
Aradan yıllar geçsin, hırsız gerçekten de “iş üstünde” yakalanmış olsun ve o dertleşme toplantısına katılanlardan biri, “aralarından biri”nin yıllar önce dile getirdiği bu temenniyi hatırlatsın...
Şimdi söyleyin: Hırsızın, bu “temenni”yi kendisine yıllar önce kurulan “komplo”nun itirafı olarak değerlendirmesiyle Orhan Bursalı’nın yaptığının arasında ne fark var? Mahalleliler, aralarında “herifin yakalanacağı yok, bari biz ona bir komplo kuralım” diye konuşsalardı, Orhan Bursalı’nın yürüttüğü mantık haklı olacaktı. Fakat öyle demiyorlar ki!.. Gerçekten de fiilen hırsızlık yaparken yakayı ele vermesinden söz ediyorlar, bunu temenni ediyorlar.
Ben ne yazdım, onlar ne kadarını aldılar?
Orhan Bursalı, “Balyoz’un doğru olduğunu inanç meselesine dönüştürdüğümü” söylüyor. Hadi diyelim öyle yapmışım. Fakat bu beni, birini eleştirirken onun söylediklerini çarpıtarak onu alt etmeyi düşünen bir adam haline getirmiyor. Yaklaşık 15 senedir birilerini eleştiren binlerce eleştiri kaleme aldım, şimdiye kadar hiç kimse lafını çarpıttığım, sonra da onun üstünde tepindiğim eleştirisini yöneltmedi bana.
Fakat Orhan Bursalı işte tam bunu yapıyor.
Bakın ben Bursalı’nın alıntıladığı ve alıntılamadığı bölümleriyle tam olarak ne demişim 4 Kasım 2011 tarihli yazımda:
“(...) O yıl, o aylarda memlekette acayip şeylerin döndüğünü (Sarıkız, Ayışığı, vb.) yıllar sonra anlayabilecektik ama, bazı gazetecilerin yazmasalar da etraflarına anlattıklarından öğreniyorduk ki askerler ‘rahatsız’dı ve ‘eski Türkiye’ye ait bazı refleksler bu dönemde de ortaya çıkabilirdi...
“Toplantının ‘radikal demokrat’ atmosferi hepimizi etkiledi, hepimiz biraz uçtuk... Aramızdan biri, belki de askerî vesayeti ortadan kaldırmanın yegâne yolunun, başarısız kalmış bir askerî darbe girişiminin ardından eski ve yeni darbecilerin derdest edilip yargılanmaları olduğunu savundu. Bunun gibi bir sürü fikir, temenni, öneri birbiriyle çarpıştı.”
Görüldüğü gibi, laf Bursalı’nın alıntı yaptığı noktaya, o günlerde ortalıkta dolaşan “hakiki” darbe ihtimalleri üzerindeki sohbetin ardından varmıştı ve “uçan” arkadaşımız, belki de askerî vesayetten kurtulmanın yegâne yolunun bu ihtimalin kuvveden fiile geçmesinden ve fakat başarıya ulaşamayıp akim kalmasından geçtiğini söyledi.
Yani, kim olduğunu bile hatırlamadığım konuşmacı, bırakın TSK’ya komplo kurma cesaretini, askerî vesayetin sona erebilmesi için hakiki bir darbe riskini dahi göze almış bir çaresizlik duygusunun içinden konuşuyordu.
O yazıyı neden yazmıştım?
Ben o yazıyı neden yazmıştım biliyor musunuz? O toplantıyı düzenleyen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’yla aynı toplum tahayyülünü, aynı dindarlık algısını paylaşan Bugün gazetesiyle Samanyolutelevizyonunun, aradan yedi yıl geçtikten sonra o toplantının katılımcılarından Prof. Dr. Büşra Ersanlı’ya reva gördükleri haberler nedeniyle yazmıştım. (“Bak masum dedikleri Prof’a”,“KCK/PKK’nın Prof’unun gerçek yüzü” tadında haberlerdi bunlar... Zaten yazının başlığı da“Büşra Ersanlı, Bugün, Samanyolu” idi.)
Ersanlı’nın o toplantıdaki tavrı, Bugün’ü ve Samanyolu’nu utandıracak bir tavırdı:
“Prof. Büşra Ersanlı’nın daha çok akademik özgürlükler ve üniversitelerdeki başörtüsü sorunu üzerinde konuştuğunu hatırlıyorum. Başörtüsü yasakçılarına karşı çok öfkeli, çok sertti. Radikal-fiili çözüm önerileri sunmuştu toplantıya, ‘hak verilmez alınır’ havasındaydı ve daha fazla beklemeye tahammülünün olmadığını söylüyordu.”
Geldik, 4 Kasım 2011 tarihli yazımdaki, Orhan Bursalı’nın özellikle okumasını istediğim bölüme...Bugün gazetesinin, polisten “ele geçirdiği” Büşra Ersanlı’ya ait not defterinde yer alan birkaç cümleyi aktarıp Ersanlı’nın ipini çekmesine nazireyle şunları yazmıştım:
“Şimdi düşünüyorum da, o toplantıda kimbilir ne notlar tutmuştuk... Yine düşünüyorum, o gün ‘eski Türkiye’nin refleksi bir kez daha canlansaydı ve birileri o ‘meş’ûm’ toplantıyı basıp not defterlerimizi ele geçirseydi... Bilahare o defterleri Hürriyet gazetesine sızdırsaydı... Hürriyet, ‘demokrat geçinen’ profesör ve gazetecilerin gerçekte Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı komplo kuran, kin ve nefret kusan hainler olduğunu yazsaydı... Oktay Ekşi, bir ‘alçakları tanıyalım’ yazısı patlatsaydı...”
Şimdi anlıyorum ki o yazıyı kaleme alırken yanlış tahminde bulunmuşum... Hürriyet ve Oktay Ekşiyerine Cumhuriyet ve Orhan Bursalı yazmalıymışım...
alpergormus@gmail.com
Yorum Yap