Balyoz çelişkileri: Bir ihtimal daha var (2)

  • 13.04.2012 00:00

Bir düzeltmeyle başlayacağım...

Salı günkü yazımda “gazetecinin, zihnindeki bir bilgiyi kontrol etmeden kullanması” diye özetleyebileceğim bir gazetecilik tuzağına düştüm: Yazımın temel iddiasına halel getirmese de, Balyoz davasının en önemli delillerinden biri olan 11 No’lu CD’nin kayıp harddiskinin, Gölcük’teki Donanma binasında yapılan aramada (6 Aralık 2010), istihbarat biriminin döşemelerinin altında gizlenmiş yeni Balyoz belgeleri arasında bulunduğunu yazdım.

Oysa zihnimde kalana güvenmeyip iddianameye tekrar göz atsaydım, bu bilginin doğru olmadığını görecektim.

Peki, o koşulda, yazmakta olduğum diziyi kaleme almaktan vaz mı geçecektim? Ya da “11 No’lu CD’deki zamanlama çelişkilerini Balyoz’cuların bilinçli bir şekilde yaratmış olabilecekleri” şeklindeki iddiamı öne sürmeyecek miydim?

Hayır, yazdığım her şeyi yine yazacaktım, çünkü 11 No’lu CD’nin yazıldığı harddiskin Gölcük’te ortaya çıktığı doğru değildi ama, o CD’nin bir kopyasının (1 No’lu CD) orada ele geçirilen çuvalların içinden çıktığı gerçekti.

Dikkat edilirse, geçen yazımda, iddiam açısından taşıdığı öneme rağmen 11 No’lu CD’nin kopyasının Gölcük’te ele geçirildiğinden hiç söz etmedim. Çünkü bu bilgi bir biçimde zihnimden uçmuş, yerine “Gölcük’te 11 No’lu CD’nin yazıldığı harddisk bulundu” bilgisi geçmişti.

Fakat dediğim gibi: Geçen yazıya oturmadan önce kontrol edip bilginin doğrusuna ulaşsaydım dahi, o yazıda ileri sürdüğüm bütün iddiaları yanlış bilgi (“11 No’lu CD’nin yazıldığı harddisk Gölcük’te ele geçirildi”) üzerinden değil, doğru bilgi (“11 No’lu CD’nin kopyası Gölcük’te ele geçirildi”)üzerinden yine öne sürecektim.

Şimdi sırasıyla geçen yazıda yanlış bilgiyi hangi bağlamda kullandığımı; yazıda dile getirdiğim temel iddiamın ne olduğunu ve nihayet yaptığım hatanın temel iddiama neden halel getirmediğini bu defa kopya CD üzerinden anlatacak, ardından da geçen yazıda bıraktığım noktadan konuyu işlemeye devam edeceğim.


11 No’lu CD’nin kopyasının Gölcük’ten çıkmasının anlamı...

Ben, 6 Aralık 2010’da Gölcük’te yeni belgeler bulunana kadar, işaret edilen zamanlama çelişkilerinin 11 No’lu CD’nin sonradan üretilmiş olduğu iddiasına çok ciddi bir argüman sağladığını düşünüyor, bunu da yazılarımda belirtiyordum.

Fakat ne zaman ki “sonradan üretilmiş” denen CD’nin aynısı (1 No’lu CD) başka ve yeni belgelerle birlikte Gölcük’teki zulada ortaya çıktı, o zaman 11 No’lu CD’nin darbecilerin öz malı olabileceğine dair kanaatim güçlendi.

Çünkü, bu yeni bulguyla birlikte, “zamanlama çelişkileri” mevzuunu tartışan herkesin kabul etmek zorunda olduğu bir sonuç çıkıyordu ortaya, o da şuydu: 11 No’lu CD’yi kimler üretmişse, 1 No’lu CD’yi de aynı kişiler üretmiştir.


Neden “bir ihtimal daha olmalı” diye düşündüm?

Bu mecburi kabulün, “11 No’lu CD bir çete tarafından sonradan üretilmiştir” tezini savunanları tarifsiz bir zorluk içine soktuğu çok açıktı. Çünkü iddialarını sürdürebilmeleri için, Gölcük’te askerî istihbarat şubesinin tabanına gömülmüş olarak bulunan çuvalların sahibinin de “çete” olduğunu söylemeleri gerekecekti. Nitekim tastamam öyle yaptılar.

Buna inanmak isteyen inanabilir, fakat ben bu kadarını artık zekâma hakaret sayıp, 11 No’lu CD’deki zamanlama çelişkileriyle, CD’nin darbecilerin öz malı olduğu kabulünü uyumlu hale getirecek bir “model” geliştirdim.

Modelim, “Bir çete, 2009’da oturup 2003’e dair bir darbe senaryosu yazdı” iddiasını öne sürenlerin “çetecilere” atfettikleri sahtekârlığın aynısını Balyoz darbecilerinin uygulamış olabilecekleri esasına dayanıyordu...

Nasıl ki onlar, “Çete, bilgisayarda hazırladıkları her dosyanın üst verilerini manuel olarak değiştiriyor, gerçekte 2009’da üretilen bir dokümanı 2003’te üretilmiş gibi gösteriyordu” diyorlarsa, ben de şunu diyordum:


“11 No’lu CD darbecilerin öz malıdır. Darbenin hafızasını her daim taze tutmak için CD’deki dosyalarda yer alan bilgileri sürekli güncelliyorlardı. Yeni bir bilgi girdiklerinde ise bilgisayarın tarihini bir istihbarata karşı koyma tekniği çerçevesinde manuel olarak eskiye ayarlıyorlardı. Ki böylece, ola ki belgeler deşifre olduğunda, ‘zamanlama çelişkileri’ni öne sürerek ‘her şey sahte, her şey senaryo’ iddiasını öne sürebilsinler...”


Doğan ve Rodrik ne yazdılar?

Görüldüğü gibi, benim “model”im bir iddia olarak meşruiyetini 2010’un ocak ayında Taraf’a ulaştırılan Balyoz belgelerinin ikiz kardeşlerinin aynı yılın aralık ayında Gölcük’te ele geçirilmesinden alıyor.


Pınar Doğan 
ve Dani Rodrik’in yazımın yayımlandığı gün bloglarında bana verdikleri cevapta sadece “bu bilgi yanlış” deyip başka bir şey dememeleri ve öne sürdüğüm “model”in ne olduğundan hiç söz etmemeleri de doğrusu çok anlamlı geldi bana.

Öyle yaptılar, çünkü onlar da gayet iyi biliyor ki 11 No’lu CD’nin yazıldığı harddiskin Gölcük’te bulunduğu şeklindeki bilgi, evet yanlıştır ama, bu, dile getirdiğim ihtimali dıştalamaz. Doğan ve Rodrik,“Alper Görmüş’ün uyduruk bilgi üzerine inşa ettiği yazısı” başlığını kullanmışlar ama eleştirilerinde “uyduruk bilgi” üzerine neyi “inşa” ettiğime hiç değinmemişler.

Oysa, hazır bilginin “uyduruk” olduğu sabitken, onun üzerine “inşa edilen” iddiayı da aktarıp muhatabınızı iyice “rezil etmek” münasip olmaz mıydı?

Acaba diyorum, böyle yapılmamasının nedeni, “inşa edilen” şeyin telaffuzundan duyulan rahatsızlık olabilir mi?

Benim, “Balyoz’daki zamanlama çelişkileri” üzerine kaleme aldığım eski bir yazıma ikilinin tepkisini hatırladığımda, bu soruya “olabilir” cevabını veriyorum.

Size de anlatayım...


“Çelişkiler” üzerine eski tartışma...

28 Aralık 2010 tarihli yazım, salı günü de ifade ettiğim gibi, benim savcıların zamanlama çelişkilerine mutlaka “teknik” bir açıklama getirmek zorunda oldukları yönünde yazılar yazdığım dönemin (yani Gölcük buluntuları öncesi dönemin) son yazısıydı. O dönemde, “darbecilerin, ellerindeki bazı listeleri güncellerken bilgisayarın tarihini bir istihbarata karşı koyma tekniği çerçevesinde manuel olarak eskiye ayarlamış olabilecekleri” gibi bir düşünce aklımın ucundan bile geçmiyordu. Nitekim 28 Aralık 2010 tarihli yazıda da şöyle demiştim:


“Bildiğim kadarıyla, savcılar bu tuhaflığı ‘arşivlerin sürekli olarak güncellenmesi’yle açıklama eğilimindedirler... Yani şöyle düşünüyorlar: Balyoz belgeleri 2009’dan sonraki bir tarihte ‘çalındığında’, listeler o günün taze bilgilerini içerecek şekilde ‘update’ edilmişti zaten.”

Hemen ardından “Neden o dosyaların üstverilerinde ‘update’ edildikleri tarihler değil de 2002-2003 tarihleri var” sorusunu soruyor, “zamanlama çelişkileri”nin “güncelleme”yle açıklanamayacağını savunuyordum.

Pınar Doğan ve Dani Rodrik’in aynı gün bloglarında bana verdikleri cevaptaki şu satırlar o zaman beni çok şaşırtmıştı:


“Görmüş’ün tezine inanacak olursak (...) Tüm bu belgeler 2009 senesinde ‘çalınmadan evvel’ CD’ye kaydedildikleri zaman, CD’lerin oluşturulma tarihi geriye alınıyor ve CD’lere günün tarihi yerine 2003’teki plan seminerinin tarihi yazılıyor.”

O dönemde aklımın ucundan bile geçmeyen, dolayısıyla yazılarımda imâ bile etmediğim bir “ihtimal”nasıl olmuştu da Doğan-Rodrik ikilisi tarafından dile getirilmişti. Ben bugün bunu bir tür lapsusla (beynin gizlemeye çalıştığını dilin fâş etmesi) açıklayabiliyorum ancak.

Bir ilginç nokta da şuydu bana verdikleri cevapta: İkili, öne sürdüğümü öne sürdükleri iddiayla ilgili herhangi bir yorumda bulunmuyorlar, sadece “Bu tuhaf senaryo gerçekleşmiş olsa dahi, belge ve CD’lerin üstverileri değiştirilmiş olduğundan ve belgelerin gerçekte ne zaman en son kaydedildiğini yansıtmadığından hukuki olarak delil kabul edilmeleri zaten mümkün değil” demekle yetiniyorlardı.

Balyoz davası sona yaklaşırken, 11 No’lu CD’deki zamanlama çelişkilerinin darbeciler tarafından bilinçli bir biçimde oluşturulduğu ihtimalini öne sürmek, bunları, “11 No’lu CD’nin sonradan üretildiği”tezinin temel dayanağı olarak sunanların konforunu fena halde bozmuşa benziyor.

Ben şahsen verdiğim bu rahatsızlıktan dolayı hiç üzgün değilim!

***


NOT.
 Gördüğünüz gibi geçen yazının sonunda vaat ettiğim şey bir sonraki yazıya kaldı... Orada da dediğim gibi: Önümüzdeki yazıda, zamanlama çelişkilerinin zorunlu olarak “çete”yi ve “sonradan üretilmiş deliller”i işaret ettiği iddialarının taşıdığı zayıflıklar üzerinde duracak ve böylece öne sürdüğüm ihtimali tahkim etmeye çalışacağım.

alpergormus@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums