12 Eylül davası ve AK Parti’ye muhalefet

  • 6.04.2012 00:00

12 Eylül’ün beş darbeci generalinden yaşayan son ikisinin (Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya) yargılanmasını mümkün kılan süreçte sol’un takındığı tavır, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) karşı neden bir türlü anlamlı ve etkili bir muhalefet geliştirilemediğini anlamamız için bir laboratuar niteliğindeydi.

Bugün, bu laboratuarın bize anlattıkları üzerinde durmak istiyorum...

4 nisanda Ankara Adliyesi’nin önünde toplanmış kalabalığın ağırlıklı bir bölümünü, bu yargılamayı mümkün kılan 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumuna “hayır” diyenler oluşturuyordu.

Referandum paketinde yer alan ve darbecilerin yargılanmasını mümkün kılacak değişiklik için “göz boyama”“yargı yolu hiçbir zaman açılmayacak”“12 Eylül’ün ürünü AKP 12 Eylül’cüleri yargılayamaz” propagandasını yapanlar da yine aynı kesimlerdi.

Bu kadarla da kalmadılar. İddianame kabul edilip dava açıldıktan sonra da “her şey göstermelik”,“her şey sahte” demeye devam ettiler.

Duruşma günü gün boyu bu kesimin sözcülerine mikrofon tutuldu, bir bölümü de televizyonlarda konuktu. Doğal olarak kendilerine eski sözleri hatırlatılıp “göstermelik” buldukları bir davaya neden müdahil oldukları soruldu. Cevapları üç aşağı beş yukarı şöyleydi: Müdahil olmuşlardı, aksi takdirde AKP davanın gitmesi gereken yerlere gitmesine izin vermez, davayı boğardı.


“Göstermelik”ten müdahilliğe...


Oğuzhan Müftüoğlu
Birgün gazetesinin pazar ekinde (1 Nisan 2012) kendisiyle yapılan bir söyleşide bu fikirleri daha derli toplu bir biçimde ifade etmişti... İlgili bölümü aktarıyorum:


“Birgün: Davanın açılacağı haberleri kamuoyuna duyurulduğu sıralarda katıldığınız bazı televizyon programlarında ve bazı gazetelerdeki röportajlarınızda bu davanın göstermelik bir dava olduğu şeklinde açıklamalarınız vardı. Fikriniz değişti mi?


Müftüoğlu: Hayır, fikrim değişmedi. 12 Eylül gibi darbelerin kucağında büyüyüp gelişen ve sistemin bütün özünü kendi şahsında sürdüren bir iktidarın gerçek bir yargılama yapamayacağı, kendilerinin 12 Eylül darbesini yargılamak gibi bir dertlerinin olmadığı ortada değil mi?


Birgün: Buna rağmen niye müdahil olarak katılma talebinde bulunuyorsunuz?


Müftüoğlu: Tam da bunun için, bu yargılamanın 12 Eylül darbesiyle bir hesaplaşma olmadığını, gerçek bir hesaplaşmanın nasıl olması gerektiğini göstererek yeni rejimin kendisini aklamasına meydan vermemek için katılmak gerekiyor. Keza 12 Eylül’ün arkasındaki Türkiye gerçeklerini bir kez daha açıklamak için mücadele etmek gerekiyor.”

Neden geç kaldılar?

12 Eylül’ün zulmüne uğramış insanların 12 Eylül davasına müdahilliklerinin ne politik ne de ahlaki olarak eleştirilecek bir yanının olmadığı muhakkak. Fakat filmi başa sarıp da bütününü tekrar izlediğimizde bu müdahilliğin epeyce zoraki (isteksiz) bir siyasi pozisyondan ibaret olduğunu, “açık pozisyon”da kalmamak için girişilmiş bir hamle olduğunu görmemek de mümkün değil.

Oysa en başta, “İnanmıyoruz ve ihtimal vermiyoruz ama, eğer bu dava açılırsa biz bundan sadece memnun oluruz ve onu daha da ileriye götürmek için müdahil oluruz” denseydi, bu müdahillik samimi, hakiki ve inandırıcı olacaktı.

Peki, neden böyle olmadı?

Olmadı, çünkü AK Parti’den olumlu herhangi bir şeyin sâdır olabileceğini “ontolojik” nedenlerle mümkün görmezseniz, böyle bir davanın açılabileceğini de kabul etmemeniz gerekir.

İşte her alanda farklı bir biçimde tezahür eden bu temel kabul AK Parti’ye karşı muhalefeti“kahrolsun”dan ibaret kılıyor ve inandırıcılığını yok ediyor.

12 Eylül davasında da aynısı oldu: En başta o tuhaf “12 Eylül’ün uzantıları 12 Eylül’ü yargılayamaz” mutlaklığına sığınıldı, çünkü referandumun “hayır”cıları AK Parti’yle 12 Eylül’cüler arasında hiçbir çelişki görmüyorlardı.

Oysa AK Parti’nin Türkiye’deki darbeci gelenekle sorununun olmadığını söylemek, bir anlamda darbecilerin AK Parti’yle sorunlarının olmadığını söylemektir ki, bu da açıkça abesle iştigaldir. Oğuzhan Müftüoğlu sorsun bakalım kendisine, Türkiye’nin darbecileri onun partisini mi düşman görüyor kendisine, yoksa AK Parti’yi mi?


Ferdan Ergut: “AKP’ye karşı nasıl mücadele etmeli?”


Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) Genel Başkanı Ferdan Ergut 
geçtiğimiz haftalarda “AKP ile mücadele” başlıklı beş bölümlük bir yazı dizisi kaleme aldı. Her biri farklı alt başlıklar taşıyan yazılar, sol’un AK Parti’ye karşı neden etkili bir mücadele çizgisi geliştiremediğini irdeliyordu.

Ferdan Ergut, “Özgürlükçülük bahsi” alt başlıklı dördüncü yazısında, AK Parti’yi 80 yıllık statükonun doğal bir uzantısı olarak görmenin yol açabileceği sakıncaları anlatıyor, örnekler veriyor, öneriler getiriyordu. Ergut’un kullandığı örneklerden biri de 12 Eylül’cülerin yargılanmasına dair olanıydı:


“Çıkarılacak ders bence açıktır: AKP karşıtlığımız, bizi asla mağduriyetler üretmiş bu tarihe ve toplumun geride bırakmak istediği o yüklere sahip çıktığımız izlenimini doğuracak yanlışlara itmemelidir.

(...)


“Evren ve Şahinkaya’ya dava açıldığında ‘AKP 12 Eylül’le hesaplaşamaz, onunla ancak bizim iktidarımız hesaplaşabilir’ gibi boş-gösteren cümleler kurmak yerine, o süreci 12 Eylül rejiminin halen yaşayan bütün kurum ve kurallarının tasfiyesine doğru zorlamayı hedefleyen bir siyasettir ihtiyacımız.”


“Özcü” solculuğun sancıları...

Gerçekliğin yerine kendi kafasında kurguladığı “gerçekliği” ikame eden “özcü” solculuğumuzun şanssızlığı şurada: Tarihin bu aşamasında, Türkiye adlı ülkede otoriterliği, kültürel muhafazakârlığı ve siyasi reformculuğu aynı anda bünyesinde barındıran bir parti ortaya çıktı ve sol’un bütün ezberini bozdu.

Sol, iki şey yapabilirdi bu “anomali” karşısında: Ya, “algıladığım bu şey benim kafamda kurguladığım gerçeğe uymuyor” deyip onun hakikatini görmezlikten gelebilirdi ya da Marx’ın tavsiyesine uyup kafayı değiştirebilirdi. Sol, birinci şıkkı tercih etti ve böylece on yıl içinde kendisini etkisiz eleman haline getirdi.

AK Parti öyle bir partidir ki, bazı önerilerine “ama”sız “evet” demeyi beceremeden onun otoriter, muhafazakâr yanlarına karşı giriştiğiniz mücadelede ikna edici olamazsınız. Böyle durumlarda yapmanız gereken şey “evet” demek, sonra da dahası için zorlamaktır...

Örnek yine Ferdan Ergut’tan:


“Alternatif siyasetin, öncelikle aşılma sürecindeki eski rejimin statükocu yüzüyle bütün bağlarını koparması gerekiyor. Örneğin 19 Mayıs’ın militarist törenlerinin kaldırılması söz konusu ise, ‘ama’ya, ‘fakat’a, ‘bunlar şeriatın ilk adımlarıdır’a falan gerek yok: Basit bir ‘elbette’ işi çözer!”


“Alternatif oluşturmak derdindeki bir siyaset –eğer savunduğu bir değer söz konusuysa– her durumda bir parantez açıp ‘ama AKP de hiç demokrat değil’ gibi, kendi bağımsız politik programına bir özgüven sorunu olduğunu düşündürtecek malumu ilam cümleler kurmaz. AKP’nin zaten cepheden karşı çıkacağımız tonla uygulaması var: Başta Kürtler olmak üzere, öğrencilere ettiği zulümden, işsiz ve güvencesiz bıraktığı emekçilere, hapishanelere doldurduğu gazetecilerden, akademisyenlerden, akarsularımıza koyduğu kelepçelere kadar zaten bir dolu alanda otoriterliği ve milliyetçiliği sabit bir partiyle mücadele edecek alan ve konu sıkıntısı mı çekiyoruz?


“Önemli olan şudur ki, bu alanlardan hangisine muhalefet edersek edelim, tasfiye edilmekte olan rejimi aklayacak ya da onu masum kılacak her türlü söylemden uzak durmalıyız. ‘Kategorik AKP karşıtlığı’ üzerinden şekillenecek bir muhalefet, ister istemez rasyonaliteden uzaklaşıp olmadık noktalara savrulabilecektir.”

Evren ve Şahinkaya’nın yargılanması da en baştan itibaren elbette tipik “elbette”lik bir durumdu...

Oğuzhan Müftüoğlu ve benzerleri bunu demedi, diyemedi ve şimdi kıvranıp duruyorlar, savrulup duruyorlar.


alpergormus@gmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums