‘Soyun öyleyse, dövüşeceğiz’in meşruiyeti ve sınırları

  • 13.09.2011 00:00

Küçük ve yoksul bir ortaçağ köyünün papazı, çok sıcak bir yaz gününde uçsuz bucaksız izlenimi veren, tek bir ağacın bile bulunmadığı bir bozkırda yürüyerek yol almaktaymış... Hedefi, ölen aile büyüklerini gömmeden önce kendisinden son bir dua isteyen uzaktaki akrabalarının yaşadığı kilisesiz, kendisininkinden de küçük bir köymüş...

Güneş doğmadan çıkmış yola, hiç durmadan yürümüş, yürümüş...

Öğleye doğru artık yürüyecek takati kalmamış, içinden “bari tek bir ağaç gölgesi” diye geçirirken, onca yorgunluğuna rağmen gözüne kestirebileceği uzaklıkta yeşil bir adacık görmüş. Tuttuğu dilekle ağaçların eşanlı varlığı papaza o kadar mucizevî görünmüş ki, aklından Tanrı’nın onları oracıkta ve o anda yaratmış olabileceğine dair belli belirsiz bir düşünce bile geçmiş.

Öyle veya böyle, her iki ihtimal için de Tanrı’sına şükrederek, belki su da bulma umuduyla yeşil adacığa doğru ilerlemeye başlamış.

Yeşil adacık, uzaktan vaat ettiğinden çok daha davetkârmış... Su da varmış üstelik... Biraz soyunup dökünmüş, uzun uzun su içmiş, ardından bacaklarını, kollarını, yüzünü yıkayıp sırtüstü uzanmış.

Tam uykuya dalmak üzereyken bir atın nal seslerini duymuş, at birkaç dakika sonra sürücüsüyle birlikte karşısındaymış...


“Bu topraklar kralımızın ve ailemizin”
demiş sürücü, zaten her halinden bir asilzade olduğu anlaşılıyormuş, “oturduğun yer de bizim ve yabancılar burayı kullanamaz”.


“Sadece birkaç dakika”
demiş papaz, “sonra yine yoluma devam edeceğim”.

Adam ısrar etmiş: “Hayır, hemen şimdi kalkacaksın!”

Papaz: “Kralımızın ve ailemizin, diyorsun, peki nasıl elde ettiniz bu toprakları?”

Adam: “Atalarımızdan kaldı.”

Papaz: “Onlar nasıl elde etmiş?”

Adam: “Onlara da atalarından kalmış.”

Konuşma bu minval üzere uzamış da uzamış... Papaz sorularını hep yüzünde bir gülümsemeyle sorarken, asilzade her soru-cevapta biraz daha öfkeleniyormuş. Sonunda “Eeee, yeter artık” diye patlamış, “büyük büyük dedelerim dövüşerek elde etmiş bu toprakları...”

İşte o zaman papazın yüzündeki gülümseme gitmiş, ciddileşip ayağa kalkmış, soyunmaya başlamış. Üzerinde sadece pantolonu kalınca adama dönmüş ve “Soyun o zaman” demiş, “dövüşeceğiz!”


Kürtler de böyle demişti...

Ben, çok sevdiğim bu meselin bizim Kürt meselemizi de mükemmelen izah ettiği kanaatindeyim.

Öyle olmadı mı: Bu devlet (hikâyemizdeki asilzade) Kürtlerin (hikâyemizdeki papaz) salt insan olmaktan kaynaklanan haklarını salt kendi yaptığı yasalara dayanarak on yıllar boyunca inkâr etmedi mi? Papazın suya duyduğu ihtiyaçla Kürtlerin kendi anadillerini korkusuzca konuşma ihtiyacı arasında fark var mı?

Öyle olmadı mı: Bu devlet her insani talebe “hayır” demedi, böyle böyle 70-80 yıl geçmedi ve sonunda bazı Kürtler “soyun o zaman, dövüşeceğiz” diye dağa çıkmadı mı?

Ben, Kürt meselesine dair bu gazetede kaleme aldığım bütün yazılarda, PKK zoru oyunu bozmasaydı da Kürtlerin son yıllarda teslim edilmiş bazı haklarının yine teslim edileceği yönündeki değerlendirmeleri sorguladım. Bugün de sorguluyorum; Kürt meselesinin uzun ve çileli tarihini öğrenen, devletin kibrini ve dehşetini gündelik hayatlarıyla tecrübe eden Kürtlerin buna inanmalarının bir hayal olduğunu söylüyorum. İşte o nedenle kendi adına birileri kavgaya girişince, “başka çare yoktu” diyenlerin sayısı tahmin edilenden çok daha fazla oldu.

Ortaçağ hikâyesinin tamamı, yukarıda aktardığım kadar... Fakat Kürt sorununun “soyun o zaman, dövüşeceğiz” noktasına gelmesinde payı olan öteki aktörlerin sorumluluklarını da (Türk halkı ve Türk aydınları) bu hikâye üzerinden anlatabilmek için, ben ona bazı ilaveler yapacağım...

Nerede kalmıştık, hatırlayalım önce:


“(...) Üzerinde sadece pantolonu kalınca adama dönmüş ve ‘Soyun o zaman’ demiş, ‘dövüşeceğiz!’”

Devam ediyorum:

Asilzade, yaralı bereli bir halde saraya dönmüş. Kral ve saray aristokrasisi, krala karşı gelen papazın köyüne bir seferberlik düzenlemeden önce, halkta rıza yaratmak amacıyla şehir sokaklarına haberciler salmış. Tabii haberciler sadece bir papazın bir asilzadeyi öldüresiye dövdüğüne dair bir hikâye anlatmışlar halka. Hikâyede ne susuzluktan ölmekte olan bir insandan Allah’ın bir avuç suyunun bile esirgendiğinden söz edilmiş, ne de kılıcıyla dövüşen asilzadeye karşı sadece yumruklarını kullanabilen papazın halinin çok daha perişan olduğundan...

Neticede halk, sebepsiz yere bir asilzadeyi kanlar içinde bırakan vahşi papaza karşı kralının arkasında “tek yürek” olmuş, kralın, papazın köyünde taş üstünde taş bırakmama kararını bütün kalbiyle destekleyecek bir kıvama gelmiş.

Bu arada şehrin bazı ileri gelenleri olan bitenden kuşkulanmaya başlayıp işi biraz kurcalayınca kazın ayağının hiç de anlatıldığı gibi olmadığını öğrenmişler... Bunlar, başlangıçta kralın gazabından korktukları için öğrendikleri gerçeği halka anlatamamışlar... Bir süre sonra koşullar biraz daha elverişli hale gelmiş, gerçekleri konuşmanın tehlikesi biraz daha azalmış ama bu defa da onların tembelliği tutmuş; enerjilerinin ancak küçük bir bölümünü ayırmışlar bu hakikat anlatılıcılığına... Daha da ilginci, bunların bir bölümü, asilzadenin davranışının yanlış olduğunu söylemeye devam etseler de, papaz dövüşü başlatmasaydı bile zaman içinde asilzadenin o davranışından vazgeçeceğine dair bir düşünce peydahlamışlar.

Eh, böyle olunca da halkın çok büyük bir bölümü, papazın, ortada haklı hiçbir neden yokken asilzadeye saldırdığına dair hikâyeye inanmaya devam etmiş.

 


Şiddeti durdurmak, başlatmaktan zordur

Hikâyeye benim ilavelerim de burada bitiyor...

Şimdi hikâyemizin akla getirdiği çağrışımlarla, fakat Kürt meselemizin gerçek kavramlarıyla konuşmaya devam edebiliriz...

Yazının bu bölümüne kadar haksızlıklarla, adaletsizliklerle, insafsızlıklarla örülü süreçlerin belirli bir ânında, mağdurun “soyun o zaman, dövüşeceğiz” demesinin meşruiyetini anlatmaya çalıştım. Türkiye’nin Kürt sorunu, modern dünya tarihinden böyle bir meşruiyete örnek istendiğinde akla gelecek ilk örneklerden biridir.

Peki, bu meşruiyetin sınırları yok mudur? Vardır ve ben de zaten bu yazıyı esasen “sınırlar” meselesini hatırlatmak üzere yazıyorum...


“Soyun o zaman, dövüşeceğiz”
in meşruiyetine dair yazı yazmak belalı bir şey... O zaman, “Kürt sorunu şiddet yoluyla çözülmez derken sadece devlet şiddetinden mi söz ediyorsunuz? Öyle değilse neden PKK şiddetini de eleştirmiyorsunuz?” türünden eleştirilerle karşılaşıyorsunuz...

Basitçe söyleyeyim: Ben, çözümcü iradenin ancak devletten ve Türk halkından kaynaklandığında anlamlı ve etkili olabileceğine inandığım için öncelikle devletin, Türk halkının ve Türk aydınlarının eleştirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bu meseleyi belki ileride yeniden tartışabiliriz, fakat şimdi fazla dağılmadan “sınırlar” meselesine dönmemiz gerekiyor...

Yoksul köy papazının kavgasının meşruiyeti ne zaman irtifa kaybetmeye başlar?

Bu sorunun cevabı şöyledir: Kavgayı başlatmasına yol açan haksız fiil ortadan kalktığı zaman... Yani yürüdüğü topraklarda istediği zaman istediği kadar dinlenmesinin onun hakkı olduğunun teslim edilmesine kadar...

Peki, ya papaz bu arada bazı ilave talepler geliştirdiyse, onların da yerine getirilmesini istiyorsa ve bu taleplerini gerçekleştirmek için önüne gelen asilzadeye saldırıyorsa?

Bu durumda karşı tarafın tavrına bakmak gerekir... Karşı taraf, “Bunların hepsini konuşabiliriz, fakat önce şu saldırılarını durdurman gerekiyor” diyorsa, o noktaya gelmişse, işte o zaman papazın “soyun o zaman, dövüşeceğiz”inin meşruiyeti ölümcül bir darbe almış demektir. Bu noktadan sonra şiddette ısrar etmek, sadece sahibine zarar verecektir.

Haklı bir isyanı başlatmak için “celâdet” yeter, fakat onu tarihsel olarak doğru bir noktada durdurmak için “şehâmet” sahibi olmak gerekir, PKK’da olmayan da bu galiba. (Celâdet: bahâdırlık, kahramanlık, yiğitlik... Şehâmet: zekâ ve akıllılıkla berâber olan cesâret, yiğitlik –Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat.)


alpergormus@gmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums