En kötü ‘paralel’ performans ‘Star’dan...

  • 28.06.2011 00:00

Dans partnerlerini kıyasladığımızda, paralel merkez medyanın işinin geleneksel merkez medyadan daha zor olduğunu söylemiştim geçen yazımda. Çünkü geleneksel merkez medyanın partnerinin (devlet) dans sırasındaki –bazı yasaklar ve sınırlardan ibaret olan– figürleri çok daha belirgin ve basitti ve fazlaca değişmiyordu. Bu nedenle de geleneksel merkez medya, yayın çizgisinde ikide bir değişiklik yapmak zorunda kalmıyor, böylece “tutarlı” bir çizgi izliyor izlenimi veriyordu.

Buna karşılık paralel merkez medya, partneri hükümet ve iktidar siyasetçileri olduğu için çok daha belirsiz ve karmaşık figürlerle karşı karşıya kalıyor, partnerinin zikzaklarına uyunca da zor durumda kalıyordu.

Doğrusu, bu söylediklerimi tümüyle doğrulayacak taze bir örneğin bu kadar kısa bir süre içinde ortaya çıkabileceğini beklemiyordum, fakat çıktı; hem de tam önceki yazının sonunda verdiğim muhayyel örneğin ete kemiğe bürünmüş haliyle çıktı:


“Paralel merkez medyanın ‘partner’ sorunu” (Taraf, 24 haziran) başlıklı o yazı, şu cümlelerle sona eriyordu:


“Taze bir örnekle bitireyim: Hükümet, Hatip Dicle’nin vekilliğinin düşürülmesinde, Tayyip Erdoğan’ın milletvekilliği seçilmesi sürecini hatırlatıp ‘gerekirse Anayasa değişikliği’ sözüyle ‘düzeltme’ yönünde bir inisiyatif kullanacağını söyleseydi, paralel merkez medya bugün nasıl bir yayın yapardı? Peki, bu tavır doğruysa, bugün neden Başbakan’ı ve AK Parti’yi o yönde teşvik eden bir çizgi izlenmiyor?”


Star’dan “yüce yargı” güzellemeleri

Ben o yazıyı yazdığımda, Hatip Dicle’nin milletvekilliği iptal edilmişti, fakat Ergenekon ve KCK sanıklarına dair mahkemeler henüz bir karar vermemişti; dolayısıyla soruyu sadece Hatip Dicle yönünden sormuştum. Yazıyı gazeteye gönderdikten birkaç saat sonra, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekilleri Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal’ın tahliye taleplerine “ret” kararı verdiğini öğrendim. Daha sonra da, biliyorsunuz, ilgili mahkemeler, KCK davasından yargılanan bağımsız milletvekilleri ve MHP Milletvekili Engin Alan’ın tahliye taleplerini de reddettiler.


Star gazetesi 24 haziranda Balbay ve Haberal’ın tahliye edilmeyişinde herhangi bir sorun görmediğini, ortada tartışılacak bir şey bulunmadığını imâ eden bir manşetle yayımlandı: “Ergenekon’dan çıkış yok...”

Gazete, 25 haziranda ise bir tam sayfasını, “yargı iradesi-milli irade” tartışmasına yine hiç girmeksizin (buraya bir mim koyun, çünkü 26 haziranda mesele tamamen bu eksene kayacaktır –az sonra–) mahkeme kararlarının “yerindeliğine” ayırmıştı.

Sayfanın ana bölümünde, “Ergenekon-Balyoz-KCK vekilleri neden hapiste?” başlıklı haberde, mesele sanki sanıklara isnat edilen suçlamalarmış gibi tek tek bütün sanıkların neyle suçlandıkları anlatılıyordu.

Bence bunların içinde en tuhafı, KCK sanıkları Gülser Yıldırım ve Faysal Sarıyıldız’a dair olanıydı. Bu iki milletvekilinin suçu, “Öcalan’ın emriyle hareket ettiler” ortak başlığıyla duyurulmuştu okurlara. (Star dahil aynı günkü gazetelerde, devletin Öcalan’la görüşmelerinin artık doğrudan bakanlık yetkilileri üzerinden yürütüldüğüne dair haberler vardı.)

Sanık milletvekillerinin neden hapiste olduğunu anlatan bu bölüm, sayfada üç çerçeve unsur tarafından destekleniyordu. Bunların birinde “Erdoğan ve Dicle’nin farkı” anlatılıyor, “Onların tek günahı seçilememek mi?” başlıklı başka bir çerçevede ise Haberal ve Balbay’ın tahliye talebine verilen ret gerekçesinde yer alan “ilginç bir detay” duyuruluyordu okurlara... Yani: “Aynı suçlama ve benzer delillerle tutuklanan kişilerden birini milletvekili oldu diye tahliye etmek, hem Anayasa’nın eşitlik ilkesine hem de yargıya olan güveni yok eder.”


“Cezaevi tünelindeki engeller” başlıklı çerçeve unsur ise, “Madde 14” ve “Madde 83” şeklindeki alt başlıklarıyla Ümit Kıvanç’ın “83 14’e göndermese herşey hallolacaktı” başlıklı komik mi komik yazısının (Taraf, 25 haziran) ciddi versiyonundan ibaretti.

Peki, sonra ne oldu?


Başbakan’dan “milli irade” ayarı

Star’ın işte bu performansla yayımlandığı gün Başbakan Erdoğan’ın konuya ilişkin ilk açıklaması geldi. Erdoğan, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nde yaptığı konuşmada iki önemli mesaj verdi: “Sıfır kilometrede Anayasa” ve “Milli irade üzerinde vesayet kabul edilemez...”

Bütün gazeteler birinci mesajı öne çıkarırken, sadece Star, Başbakan’ın mahkeme kararlarının Meclis’te revize edileceğini imâ eden “Milli irade üzerinde vesayet kabul etmem” sözlerini manşete çekmişti.

Demek ki önümüzdeki günlerde Star sayfalarında “yüce yargı”nın yerine “milli irade”nin öne çıkarıldığını göreceğiz.

Olan bitene dair benim tahminim şöyle: Star’daki meslektaşlarımız, Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın, Bülent Arınç ve Mehmet Ali Şahin’in TBMM’yi adres gösteren açıklamalarından sonra gelen “yüce yargı” temelli talihsiz konuşmasının Başbakan’ın kişisel görüşünü (de) yansıttığını düşündüler ve çizgilerini ona göre belirlediler. Sonra “asıl partner”in figürü geldi ve gazete bir anda açık pozisyona düştü.

Bu kötü örneği dengeleyen, hükümeti esasen “doğru yolda” görmenin ona karşı hiçbir eleştirel pozisyon almamak anlamına gelmeyeceğini gösteren bir başka gelişmeden de söz etmeliyim.


Star’ın “Ergenekon’dan çıkış yok” manşetiyle yayımlandığı gün, Yeni Şafak “Yargı bozdu Meclis düzeltsin” manşetini kullandı. Manşetin açılımı da şöyleydi: “Hatip Dicle’nin vekilliğini düşüren YSK’nın ardından, Ergenekon mahkemesi de tutuklu sanıklar Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ın tahliye talebini reddederek ‘Meclis vizesi’ vermedi. Siyasiler ve hukukçular, yargıya takılan halk iradesi için TBMM’yi işaret etti.”


Yeni Şafak, Star’ın mahkeme kararlarının “yerindeliği”ni temellendirmeye çabaladığı 25 haziranda ise başta MÜSİAD ve TÜSİAD olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının “Kırmızı çizgileri bırakıp Meclis’te uzlaşın” çağrısını manşetleştirdi: “Uzlaşma buradan başlasın...”

Başbakan Erdoğan Star’ın değil Yeni Şafak’ın gösterdiği yoldan yürümeye karar vermiş görünüyor. Ben bu sonuçtan ziyadesiyle memnunum.

Keza, paralel merkez medyanın gözü kapalı bir hükümet yandaşlığından ibaret olmadığına dair güçlü bir kanıt sunan Yeni Şafak’ın bu olaydaki tavrından da ziyadesiyle memnunum.

-

Krikor Zohrab burada yaşadı
“İstanbul’da, Taksim’den Dolmabahçe’ye doğru inen yokuşun sağ tarafında, askerî hastanenin karşısında, Gümüşsuyu Apartmanı vardır. Eski adı Azaryan olan bu bina Krikor Zohrab’ın oturduğu son yer. Tutuklamaya gelen polisler Zohrab’ı bir daha dönmemek üzere buradan alıp götürmüşler. Önünden geçerken, o sıcak haziran gecesinde [1915 –A.G.] polislerin arasında götürülen birini görüyor gibi oluyorum. Benim gördüğümü başka kimsenin görmeden gelip geçmesi de bir o kadar üzüntü veriyor. Düşünüyorum, acaba bu binanın dış cephesine; ‘Osmanlı Ermeni yazar, hukukçu ve mebus Krikor Zohrab burada oturdu’ yazan bir plaket konamaz mı?”

Kendi deyişiyle, Ermeni meseleleriyle Ermeni eşinden daha ilgili bir Türkiye Yahudisi olan Nesim Ovadya İzrail, 1915, Bir Ölüm Yolculuğu, Krikor Zohrab başlıklı kitabının önsözünde soruyor bu soruyu...

Okuyup bitirdikten sonra düşündüm ki, tıpkı kitabın yazarı gibi, onu okuyanlar da soracaklardır aynı soruyu... Bu düşünce beni, böyle bir inisiyatifi kullanabilme konumunda bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’la ilgili bir temenniye taşıdı. “Keşke” dedim, “Kadir Topbaş da okusa Krikor Zohrab’ın hayatını...”

Temennim şimdilik bu kadar... Keşke okusa... İnanıyorum ki böylece yazarın arzusu, kaçınılmaz olarak bu şehri yöneten adamın da arzusu haline gelecektir.


“Krikor Zohrab’ı tanıdıkça, Hrant Dink’le arasında birçok bakımdan paralellikler kurmaya başladım. Toplumsal meselelere benzer yaklaşımları, ait oldukları toprakları her türlü tehlikeye rağmen terk etmeye yanaşmayan benzer kaderleri olduğunu keşfettim. Hrant Dink ve Krikor Zohrab, bu toprakların yetiştirdiği, bu topraklara ait iki özel insandı. Hrant’ın toplum tarafından bilinir olmasına karşın, Zohrab’ın bilinmemesine hayıflandım.”

Arkadaşım Nesim’in kitabını okurken, Zohrab’la ilgili bilgilerimin ne kadar sınırlı olduğunu anladım ve açıkçası biraz da utandım.

Aslında bugünkü yazının tamamını kitaba ve Ferda Balancar’ın AGOS için kitabın yazarı Nesim Ovadya İzrail’le yaptığı söyleşiye ayıracaktım. Ne var ki erteleyemeyeceğim bitişikteki yazı beni bundan alıkoydu.

Fakat bugün yapamadığımı cuma günkü yazıda yapacağım.


alpergormus@gmail.com


 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums