- 17.06.2011 00:00
2002’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) iktidara gelmesinden sonra bu partinin desteği ve yüreklendirmesiyle ortaya çıkan “yeni” medya zaman içinde etkisini giderek arttırdı ve geleneksel merkez medyanın yanında “paralel” bir merkez medya oluşturdu. AK Parti’nin üçüncü seçim zaferinden sonra “paralel merkez medya”nın konumunu daha da pekiştireceği muhakkak.
Tatilden önce kaleme aldığım son yazıda (“Tatil dönüşü ağırlık medya yazılarında olacak”, 31 mayıs), paralel merkez medyanın siyaset ve siyasi meseleler karşısında aldığı pozisyonun zaman içinde geleneksel merkez medyanın pozisyonuna yaklaştığını savunmuş, şöyle demiştim:
“Bu ‘yeni’ medya, bir yandan –geleneksel merkez medyanın doğası gereği ısrarla kaçındığı- devlet içindeki ‘demokratik meşruiyet’ dışı müdahalelere karşı eleştirel bir pozisyon alırken, aynı eleştirel pozisyonu siyasi iktidara karşı geliştiremedi. (...) Nasıl geleneksel merkez medya toplumdan çok devletin ihtiyaçlarını gözetiyorsa, bu ‘yeni medya’ da toplumdan çok hükümetin ihtiyaçlarını gözetiyor.”
Diyelim hükümet toplumsal barış, demokrasinin yaygınlaştırılması yönünde adımlar atarken onu inanarak, samimiyetle destekleyen paralel merkez medya, hükümetin, konjonktürel siyasi ihtiyaçları doğrultusunda tavrını ve söylemini tam tersi yönde değiştirmesiyle birlikte kendisini hızla bu yeni tavra ve söyleme adapte edebiliyor. Yani, siyasal planda, ilkesel bir pozisyondan ziyade hükümetin ihtiyaçlarına göre değişebilen zikzaklı bir çizgiyle karşılaşıyoruz sık sık...
“Mikro” meselelerde de öyle...
Ali Bayramoğlu, AK Parti’nin “makro” (siyasal ilişkiler) ve “mikro” (toplumsal ilişkiler) meseleler karşısındaki tavrına ilişkin olarak seçimden hemen önce çok önemli tesbitler içeren bir yazı kaleme aldı. Bu tesbitler, paralel merkez medyanın problemli tavrına da ışık tuttuğundan, bir bölümünü buraya alıyorum (Yeni Şafak, 9 haziran):
“Karşımızda bir yandan reformcu, sivilleşme sürecini başlatan, temel hak ve özgürlükler alanını genişleten, Kürt sorunu başta olmak üzere pek çok sorunda en azından siyaset mekanizmasının önünü açan bir AK Parti var. Öte yanda kadın, beden, ahlak, sokak, içki, ilişki konusunda tutucu, eskiyi andıran gelenekçi bir AK Parti var.”
Bayramoğlu yazısında ayrıca Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Refah Partisi’nin de “aynı paradoks tarafından kuşatıldığını” söylüyor, bunun da toplumda karşılığı bulunan bir durum olduğuna işaret ediyordu.
Ali Bayramoğlu’nun söylediklerine katılıyorum, fakat şu rezervle:
“AKP içinde yeni bir gençlik geliyor Anadolu’dan. Bu sosyal grupların, profillerin, yaşam ve inanç dünyalarının AKP’de yansıdığına emin değilim. (...) İkincisi Türkiye resmi heterojen; farklılıkları barındırıyor ve artık bunları dillendiriyor. Bu resme kıyasla AKP yekpare bir parti görünümünde. (Nilüfer Göle, Tuğba Tekerek’le söyleşi, Taraf, 4 haziran)
Göle’nin sosyolog diliyle söylediklerini, ben de işin içine hükümeti destekleyen medyayı da katarak gazeteci diliyle söyleyeyim: Bence gerek bu partinin tabanı, gerekse de bu gazeteleri izleyen okurlar, “mikro” meseleler ve özgürlükler konusunda partiden de paralel merkez medyadan da daha özgürlükçü, evrensel değerlere onlardan daha yakın...
Benim gözlemim bu yönde. Fakat öyle olmasa dahi, bu, paralel merkez medyanın “mikro” meselelerdeki yer yer dayatmacılığa ve tahammülsüzlüğe varan tutumunu takip etme ve eleştirme gereğini ortadan kaldırmaz.
Aman hükümet açısından zaaf yaratmasın!
Bir başka kategoride, devletin güç ve yetki kullanan kurumlarından kaynaklanan haksızlıklara ve insan acılarına, “hükümet açısından zaaf yaratacağı” endişesiyle duyarsız kalınması keyfiyeti yer alıyor. Bu da, paralel merkez medyada halleşilmesi zorunlu bir başka sorun olarak çıkıyor karşımıza...
Mesela Hopa’da uğradığı işkenceleri ağlayarak anlatan ve bunları annesine söyleyemeyen adamın hikâyesinde hiçbir haber değeri görmedi bu medya... Oysa hepimiz biliyoruz ki, böyle haberlerin “muhafazakâr” versiyonunda bunun tam tersi bir tutum sergileniyor.
Bunlar, yeni dönemde paralel merkez medyayı ele alırken dikkat edeceğim başlıca kategoriler olacak... Pek tabii manipülasyonlar, haber gizlemeler, haberin sadece “işimize gelen” bölümünü vermeler (bakınız bitişikteki yazı), ayrı baş çeken başlık ve haberler de ilgi alanım içinde yer alacak.
Yanlış anlaşılmasın: Geleneksel merkez medyanın marifetli yöneticileri ve yorumcularıyla da uğraşmaya devam edeceğim.
-
www.hepsiburada.come
İletişim fakültelerinin birinci sınıf öğrencilerine daha ilk sömestrde öğretilen “haber değerleri” arasında, “Gazeteci, bir haberin kendi siyasi-ideolojik pozisyonuna uyan bölümünü haberleştirir, geri kalanını çöpe atar” diye bir madde yoktur. Yoktur ama, o öğrenciler gazetelerde çalışmaya başlayınca bunun pratik bir hakikat olduğunu hemen öğrenirler.
Haberin işine gelen bölümünü vermek, kalanını çöpe atmak, maalesef gazeteciliğimizin en yaygın pratiklerinden biri...
Bazen, bir haberi bütün önemli taraflarıyla öğrenebilmek için birkaç gazeteye birden göz atmanız gerekir. Bu kötü alışkanlık, özellikle büyük siyasi davaların görüldüğü son yıllarda iyice yaygınlaştı. Bir haberin bir bölümünü şu gazete, başka bir bölümünü bu gazete veriyor. O bunu, bu şunu gizliyor...
İşte bu nedenle, zaman zaman bu sayfada www.hepsiburada.come (come: İngilizce “gel”) başlığını taşıyan bir bölümle karşılaşacaksınız. Bu başlık altında, bir haberin çeşitli gazetelerde yer alan önemli bölümlerinin tamamını bulabilecek, böylece haber hakkında tam bir fikir edinebileceksiniz...
Bugün, Balyoz davasının 13 haziran günü görülen 30. duruşmasını haberleştiren Milliyet ve Zaman gazetelerini karşılaştıracağım. Seçim haberleri nedeniyle olsa gerek, öbür gazeteler aslında önemli gelişmelerin olduğu 30. duruşmaya yeterli ilgiyi göstermemişlerdi. O nedenle ben de karşılaştırmayı iki gazete üzerinden yapmak zorunda kaldım. Fakat bilin ki bu başlık altında çoğu zaman ikiden fazla gazete incelenecek...
Milliyet ve Zaman
Otuzuncu duruşmada haber değeri taşıyan iki gelişme olmuştu... Bunlardan biri davanın içeriğine, öbürü de davanın yürütülüş biçimine dairdi.
Önce içeriğe dair olanına bakalım...
Haber önemliydi, çünkü Balyoz sanıklarının ve medyada Balyoz davasının “kurgu” olabileceğini öne süren gazetecilerin temel dayanaklarından biri olan “Daha programı bile belli olmayan hükümete karşı niye darbe yapılsın ki?” argümanına ağır bir darbe niteliğindeydi.
Habere göre, sanıklardan, emekli Tuğgeneral Faruk Oktay Memioğlu, savcının sorusu üzerine ajandasının 1 Ocak 2003 tarihli sayfasında el yazısıyla yazılmış “Yetkisiz müdahale yok. Herşey emir-komuta zinciri içinde olacak” şeklindeki ifadesini kabul etmiş, “Sekiz sene geçmiş, demek ki direktifleri o zaman öyle anlamışım” demişti.
Bunun üzerine Savcı Savaş Kırbaş da bu ikrarı, “Sanıklar şimdiye kadar ‘hükümet yeni kuruldu, nasıl hemen darbe planı yapılsın’ şeklinde savunma yapıyordu. Sizin bu notlarınız bütün bu savunmaları çürütüyor” şeklinde yorumlamıştı. Emekli tuğgeneralin sözlerinden hemen sonra davanın bir numaralı sanığı Çetin Doğan’ın müdahalesi de önemli ve anlamlıydı bu noktada: “Not defterinde yazıların nasıl olduğunu bilmiyoruz, Faruk’a öneririm, bir baksın. Sahte olabilir.”
Biçime ilişkin olan ikinci haberde ise, otuzuncu duruşmada “sanıkların bulunduğu bölüme tavandan sarkıtılan 15 mikrofon”un yarattığı “kriz”den söz ediliyordu. Sanık avukatları, uygulamanın savunma hakkı açısından ağır bir ihlal oluşturacağını söylerken, mahkeme başkanı, salon çok büyük olduğu için mikrofonların “güvenlik” sağlama amacına yönelik olarak yerleştirildiğini öne sürmüştü.
Tartışan taraflardan hangisinin haklı olduğu bu noktada gazeteciyi ilgilendirmez. Fakat bunun bir haber olduğu ve tarafların görüşleriyle birlikte okurlara duyurulması gerektiği açık...
Gelelim sonuca: “Ajanda” haberi Zaman gazetesinin birinci sayfasında, “mikrofon” haberi de Milliyet gazetesinin birinci sayfasında yer alıyor. Fakat birincisinden Milliyet’te, ikincisinden ise Zaman’da hiç bahis yok.
İki haber de önemli. Fakat “Ajanda” haberini Milliyet, “Mikrofon” haberini de Zaman sevmemiş ve okurlarından esirgemişler.
Sizce buna hakları var mı?
NOT. Burada gazetelerin basılı versiyonlarını karşılaştırıyorum. Zaman’ın internet sayfasında “Mikrofon” haberi var.
alpergormus@gmail.com
Yorum Yap