- 19.04.2013 00:00
Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığım “CHP’nin büyük çaresizliği” başlıklı yazıma çok farklı tepkiler geldi. Hatırlayacaksınız, yazıda, tabanı nedeniyle CHP yönetiminin istese de bu iktidarın çözüm sürecine destek veremeyeceğini savunmuştum.
Sözünü ettiğim tepkilerden biri de, bir çay bahçesinde otururken beni tanıyıp yanıma gelen ve CHP’li olduğunu söyleyen bir okurdan geldi. Okurum, “irtica” konusunda CHP tabanıyla ilgili olarak yazdıklarımın doğru olduğunu, fakat “çözüm süreci”yle ilgili olarak sadece “zâhir”e bakıp “bâtın”ı dikkate almadığım için yanıldığım düşüncesindeydi.
Ona göre, CHP tabanında, etrafından çekindiği ya da “AKP’ye destek olmak”la suçlanmaktan korktuğu için, gerçekte çözüm sürecine destek verdiği hâlde, konuştuğunda bunun tam tersini söyleyen geniş bir kesim bulunmaktaydı. Biz yazarlar, bu kesimin dilindeki “hayır”a değil, kalbindeki“evet”e yoğunlaşmalıydık.
“Tercih çarpıtması”
Okurumun eleştirisi, aklıma hemen dört beş yıl kadar önce okuduğum ve beni çok etkileyen bir kitabı getirdi. Size de olur mu bilmiyorum, bazen tek bir kavram, önümüzü görmemizi sağlayan bir el fenerine dönüşebilir... Ben böyle kavramlarla karşılaştığımda acayip bir sevinç duyarım. Prof. Timur Kuran’ın Yalanla yaşamak: Tercih Çarpıtmasının Toplumsal Sonuçları adlı kitabından öğrendiğim birkaç kavram, hatırlıyorum, o zamanlar ne kadar çok işime yaramıştı! Ve işte şimdi, çok ilginç bir yaklaşım üzerinde kavramlar yardımıyla düşünmede yine imdadıma yetişmişti.
Size bu kitaptan öğrendiğim birkaç kavramı anlatmak istiyorum bugün... Yazının sonunda CHP’li okurun haklı olma ihtimaline yeniden döneceğim...
Timur Kuran, kitabına adını veren “tercih çarpıtması” kavramanı, “Kişinin, algıladığı toplumsal baskılar karşısında isteklerini olduğundan farklı göstermesi” anlamında kullanıyor. Gördüğünüz gibi, tam okurumun tarif ettiği durumla karşı karşıyayız: Bir kesim CHP’li, gerçekten de“algıladığı toplumsal baskılar” nedeniyle çözüm süreci konusunda düşündüğünün tam tersini dile getiriyorsa, onların pozisyonunu “tercih çarpıtması”ndan daha iyi anlatacak bir kavram bulmak zordur.
Burada çok önemli bir ayrıma dikkat çekmeliyim: Kişi, algıladığı toplumsal baskı nedeniyle iki tavır içine girebilir: Tercihini çarpıtarak inandığının tam tersini savunabileceği gibi, hiç konuşmayıp susmayı da (otosansür) tercih edebilir.
Kuran, kitabının başında, gittiği bir davette gerçekte evin dekorasyonunu beğenmeyen bir konuğun tam tersi görüşler beyan etmesinden yola çıkarak “tercih çarpıtması” ile “otosansür” arasındaki farkı anlatıyor:
“Dekorasyonu beğenmiyorsunuz, ama ev sahibini kırmamak için önce görüşünüzü dile getiriyor sonra kendinizi bir şey söylemek zorunda hissedip, ‘ince zevkine’ övgüler yağdırıyorsunuz...”
Oysa konuk, dekorasyon hakkında hiçbir şey söylemeyebilir, susabilirdi (otosansür). Oysa öyle yapmıyor, inancının tersine çok beğendiğini söylüyor, tercihini çarpıtıyor... Kuran, “nötr” bir tutum olan otosansüre kıyasla tercih çarpıtmasının “toplumsal sonuçlar doğuracağını” şöyle anlatıyor:
“Tercih çarpıtması, başkalarının karşı çıkabileceği düşüncelerini kişinin bastırması anlamına gelen otosansürle eşanlamlı olmayıp, daha geniş kapsamlı bir kavramdır. Oturma odasının dekorasyonu konusunda suskun kalıp yorum yapmasaydınız kendinize sansür uygulamış olurdunuz. Oysa dekorasyondan hoşlandığınızı ileri sürmekle, otosansürün ötesine geçmiş oldunuz. Dinleyicilerinizde, bile bile yanlış bir izlenim bıraktınız.”
“Açık kamuoyu”, “Saklı kamuoyu”
Tam bu noktada Kuran’ın kullandığı “açık kamuoyu”, “saklı kamuoyu” kavramlarının da çok işe yarar olduğunu belirtmeliyim... Kuran’ın ABD’den verdiği çarpıcı bir araştırmanın sonuçları, “tercih çarpıtması”ndan kaynaklanan “saklı kamuoyu”nun statükonun korunmasında nasıl bir rol oynadığını mükemmel bir biçimde gösteriyor:
“Çalışmaya göre beyazların yüzde 18’i ırk ayrımını desteklerken, yüzde 47’si çoğunluğun bu ayrımdan yana olduğunu sanıyordu. (...) Bu araştırmadan çıkan en önemli sonuç şudur: Gerçekte ırk ayrımcılığını isteyen beyazların sayısı az olsa da, beyazların çoğunluğunun bu politikadan yana olduğuna ilişkin yanlış inanç nedeniyle pek çoğu ayrımcılığı destekliyordu.”
Yani: Beyazlar arasındaki gerçek “ırkçı” oranı sadece yüzde 18 iken, geri kalan yüzde 78’in önemli bir kısmı bu oranı mesela yüzde 60-70 sandıkları için “kamusal alan”da tercihlerini çarpıtıyor, kendilerini “ırkçı yasakların sürmesinden yana” gibi gösteriyor ve böylece statüko, gerçekte kendisine karşı olanlardan gelen bir enerjiyle varlığını sürdürüyordu...
Bütün bu teorik malzemeyi tartıştığımız örneğe uygularsak, çıkaracağımız sonuç şudur:
CHP tabanında çözüm sürecine karşı dolaşımda olan, zaman zaman ırkçılığa varan şedit dil, bu dile bizatihi başvuranların bir bölümünün gerçek düşüncelerini yansıtmıyor olabilir.
Sorabilirsiniz bana: Siz inanıyor musunuz CHP tabanında böyle bir kesimin varlığına?
Cevap: Bu türden ağır toplumsal baskılara direnmenin çok zor olduğunu biliyorum. Etraftaki eşin dostun gazabından korkan ve kalbiyle dili farklı şeyler söyleyen bir kesim gerçekten de olabilir.
Bunların anlamlı bir sayıda olup olmadıklarını ise bilemem.
Okuduğunuz yazı 2009’da yazıldı
Sevgili okurlar;
Buraya kadar okuduklarınızın tamamı, tıpkısının aynısı olarak 23 Ekim 2009’da bu köşede yayımlandı. Sadece “Dilinde ‘hayır’, kalbinde ‘evet’ olanlar” şeklindeki başlığını değiştirdim, bir de metindeki“Kürt açılımı” ifadesinin yerine “çözüm süreci” ifadesini koydum. Kısaltmak için birkaç paragrafı çıkardım, fakat hiçbir şey ilave etmedim.
Bugün tekrarladığım yazı, 20 Ekim 2009’da kaleme aldığım “CHP ‘açılım’a destek veremez; verirse biter” başlıklı yazılara gelen tepkiler üzerine kaleme alınmıştı. Bakın, yaptığım bir değişikliği atlamışım; bugünkü yazının “Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığım ‘CHP’nin büyük çaresizliği’ başlıklı yazıma çok farklı tepkiler geldi” şeklindeki girişi, 23 Ekim 2009’daki yazıda “CHP ‘açılım’a destek veremez; verirse biter başlıklı yazıma çok farklı tepkiler geldi”şeklindeydi...
Bana, dört yıl önceki bu yazıyı hatırlatan şey, CHP tabanının yüzde 63’lük bir çoğunlukla çözüm sürecini desteklediğine işaret eden anketler oldu... Bir de Gürbüz Özaltınlı’nın, Murat Belge,Markar Esayan ve benim CHP tabanına dair analizlerimizin o tabanın hakikatini yansıtmıyor olabileceğine dair eleştirileri... Özaltınlı, CHP tabanında “Somut sorunlar karşısında farklılaşmaya eğilimli bir sosyoloji”nin olabileceğini hatırlatıyordu yazısında...
Markar, “yüzde 63”ün onu şaşırttığını yazdı... Alın benden de o kadar...
CHP’nin tabanını “Somut sorunlar karşısında farklılaşmaya eğilimli bir sosyoloji” belirliyor olabilir hakikaten... Fakat ortalarda çözüm sürecini desteklediğini serâzad ilan eden milyonlarca CHP’li görülmediğine göre, “yüzde 63”ün büyük çoğunluğunun “tercihlerini çarpıtan” CHP’liler olduğunu söyleyebiliriz.
Bu durumda ben “dil”e kandığım ve “kalb”i hesaba katmadığım için CHP tabanının barış süreci karşısındaki tavrı konusunda yanılmış oluyorum.
Ne diyeyim, böyle yanılgı dostlar başına.
alpergormus@gmail.com
Yorum Yap