Balyoz’da gerekçeli karar (2) ‘Zamanlama çelişkileri’ne atıf yok

  • 15.01.2013 00:00

 

Balyoz davasının gerekçeli kararı üzerine dört ya da beş yazı yazmayı planlamıştım ama vazgeçtim. Sezgilerine ve gözlemlerine çok güvendiğim bir arkadaşım, bir gazete köşe yazısında, iki bölümden daha uzun dizilere girişmenin kesinlikle yanlış olduğunu söyledi ve bütün şevkimi kırdı!

Ayrıca: “Zaten”, dedim kendi kendime, “esas mesele, ‘Balyoz’ deyince otomatik olarak akla gelen ‘zamanlama çelişkileri’ değil mi?”

Bu soruya “tabii ki” cevabını verince sonuç kendiliğinden belirdi: Bugün, “zamanlama çelişkileri”ile ilgili olarak gerekçeli kararda nasıl bir yaklaşım sergilendiğine bakacak, bu yaklaşımı yorumlamaya çalışacak ve “Balyoz’da gerekçeli karar” faslını kapatacağım.

Fakat önce, her zaman yaptığım gibi, meselenin ne olduğuna dair bir özet...


Savunmanın temeli

Biliyorsunuz, TÜBİTAK, kendisine ulaştırılan dijital dosyaların tamamının 2003’te son kez kaydedildiğine dair bir rapor vermiş, bu da iddianamede yer almıştı.

Fakat duruşmalar başlayınca işler çatallaştı. Sanık avukatları, delillerde çok “garip” çelişkiler bulmaya başlamışlardı: 2003’te son kez kaydedildiği söylenen bir CD’de, sonraki yıllarda olup biten gelişmeler yer alıyordu.

O andan itibaren savunmalar esasen, sayıları sürekli olarak artan bu çelişkiler ve “sahtecilik”iddiaları üzerine kuruldu. “Avlanan” zamanlama çelişkilerinin uzandığı en son tarih 2009’du.“Öyleyse” dediler, “bütün bu dijital deliller, TSK’yı çökertmek isteyen bir çete tarafından sonraki yıllarda üretilmiştir!”


Tek başına “güncelleme” tezinin zayıflığı...

Birileri, binlerce sayfadan oluşacak çok ayrıntılı bir komplo planı yazacak ve yazdıkları şeyin foyasının uzun bir yargı sürecinde ortaya çıkmayacağını düşünecek! Bu, benim aklımın alabileceği bir “tez”değildi.

Fakat çelişkiler de ortadaydı işte! Sanıklar ve avukatları, “zamanlama çelişkileri”ni “güncelleme”ile açıklayanlara karşı da hemen TÜBİTAK raporunu dayıyorlardı: “İyi ama, TÜBİTAK, dijital dosyalar 2003’te oluşturuldu ve bir daha da üzerinde oynanmadı, diyor!”

Hem, güncelleme yapılmış olsaydı, bilgisayarın üst verilerinin güncellemenin yapıldığı tarihi ve saati gösterecek şekilde otomatik olarak değişmesi gerekirdi. Oysa TÜBİTAK raporu ne diyordu?


Gölcük fikrimi değiştirdi...

Benim konuya ilişkin değerlendirmem, Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şubesi’nin döşemelerinin altına gömülü yeni Balyoz belgeleri bulunmasından sonra değişti.

Ondan önce, delillerdeki “zamanlama çelişkileri”nin çok ciddi olduğunu, savcıların bunları mutlaka izah etmeleri gerektiğini söylüyordum.

Fakat dediğim gibi, Gölcük’teki “buluntu”dan sonra kafam karıştı. Çünkü orada, Baransu’nun bavulundaki birçok belgenin aynısı bulunduğu gibi, ayrıca “sahte” denen ve zamanlama çelişkilerinin çoğunu içeren meşhur 11 No’lu CD’nin kopyası da vardı: Ona da 1 No’lu CD adı verildi.

Bu durumda “çete” iddialarının mantıksal tutarlılığı ancak şu varsayım altında devam edebilirdi: Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen belgeleri de aynı “sahtekârlar çetesi” üretmiş, oraya yerleştirmiş ve ardından da savcıya ihbar etmiştir.

Ne eksik ne fazla, sanıklar ve avukatları aynen böyle açıkladılar Gölcük “zula”sını...

Ben ise o noktadan itibaren, orijinalleri 2003’te hazırlanan dijital dokümanların üzerinde bir“mühendisliğin” icra edildiğinin kesin olduğunu, fakat bunu bizzat Balyoz’cuların yapmış olabileceklerine dayanan kendi açıklama modelimi geliştirdim.

Şöyle ki:

Balyoz’cular, darbenin hafızasını sürekli canlı tutmak için dijital dosyalardaki bilgileri güncelliyordu. Yeni bir bilgi girdiklerinde ise bilgisayarın saatini bir istihbarata karşı koyma tekniği çerçevesinde manuel olarak eskiye ayarlıyorlardı. Böylece, ola ki belgeler deşifre edildiğinde, zamanlama çelişkilerini öne sürerek “her şey sahte, her şey senaryo” iddiasını öne sürebilsinler.

Keza, delillerdeki kimi bariz hatalar da yine aynı şaşırtmacanın bir ürünü olarak bizzat orijinal belgelerin yaratıcıları tarafından üretilmiş olabilirler.


Gerekçeli kararda doğrudan atıf yok

Biz tezleri çarpıştırırken, Balyoz davasında karar verildi (22 Eylül 2012), fakat dava boyunca savcılar gibi hâkimler de girmemişlerdi “zamanlama çelişkileri” topuna...

Keza Balyoz davasının gerekçeli kararında da bu çelişkilere doğrudan bir atıf yoktu. Sadece, sanıkların bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları hatalar nedeniyle delillerin delil değerini kaybetmeyecekleri söyleniyordu ki, buradan, mahkemenin delillerdeki “mühendisliği” kabul ettiği, fakat bunların bizzat sanıklar tarafından gerçekleştirildiğine inandığı sonucu çıkıyordu.

Gerekçeli kararda, bu inancı ve benim modelimi güçlendirecek yeni ve çok önemli bir bilgi yer alıyor:

Biliyorsunuz, Gölcük’teki belgeler, odasının döşemesinin altına gömülü olarak bulunan İstihbarat Binbaşı Kemalettin Yakar, mahkemede çuvalları döşemenin altına kendisinin koyduğunu, fakat içlerindeki belgelerden bazılarını ilk defa gördüğünü söylemişti. Yani Yakar da suç teşkil edecek delilleri Donanma’nın kalbine yine “çete”nin yerleştirdiği tezini işliyordu.

Gölcük belgelerinin en önemlilerinden biri de, sonradan çok meşhur olacak “5 No’lu harddisk”ti. İçinde, üst verilerinden 2004’te oluşturulduğu anlaşılan çok sayıda dijital delil bulunan harddisk daha sonra sanık avukatları tarafından ABD’de Arsenal adlı bir yeminli büroya incelettirilecek; büro,“sahtecilik” içeren çok sayıda dokümanın bu harddiske, tarihi 2004’e ayarlanmış bir bilgisayar marifetiyle 2009’da yerleştirildiğini saptayacaktı.


“Çetenin harddiski”nde Yakar’ın şifreli dokümanları

Gerekçeli kararda açıklanan yeni bilgi ise şuydu: 5 No’lu harddiskteki bazı dokümanların şifreleri, Kemalettin Yakar’a ait beş ayrı diskteki şifrelerle aynıydı.

Gerekçeli kararda daha sonra, buna dayanarak şöyle deniyordu:


“Bu tespit, Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat kısmından elde edilen dijitallerin sanık Kemalettin Yakar’la irtibatlı olduğu ve doğru oldukları sonucunu oluşturmaktadır.”

Bu bilgi iddianamede yoktu, herkes gibi ben de gerekçeli karardan yeni öğrendim. Birkaç avukat arkadaşıma danıştım, “İddianamede olmayabilir” dediler, “ama duruşmalarda mutlaka dile getirilmiştir”.

Peki, bu kadar önemli bir bilgi neden zamanında, duruşmaları izleyen gazeteciler tarafından haberleştirilmemişti?

Bilmiyorum, fakat bu bilgiden sonra “zamanlama çelişkileri” hususunda geliştirdiğim modelime artık daha çok inanıyorum.

***


Akademisyen ölçüleriyle Taraf...


Taraf
’la ilgili olarak eleştiri kılığındaki hezeyanların dışında, “akademik soğukluk” süzgecinden geçmiş bir değerlendirme okumak isteyenlere bir haberim var: Artık bu mümkün.


Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basın ve Yayın Ana Bilim Dalı
’nda araştırma görevlisi olarak çalışan Çiğdem Yasemin Ünlü’nün yüksek lisans tezinden söz ediyorum:Taraf (2007-2011).


Beta Yayınları
’ndan bu ay piyasaya çıkan kitabın alt başlığı ise şöyle: Taraf Gazetesinin Gündemini Belirleyen Unsurlar ve Gazetenin Gündeminin Diğer Gazetelerin Gündemlerine Olan Etkisi.

Ünlü’nün geniş gazete taramalarına ve başta Ahmet Altan ve Yasemin Çongar olmak üzere bazı gazete yöneticileri, muhabirler ve yazarlarla (toplam 11 kişi) görüşmelerine dayanan çalışması, Tarafhakkında yazılmış ilk akademik başvuru kaynağı olarak okurlarını bekliyor.


Taraf
’la ilgili başka akademik çalışmaların da yapıldığını biliyorum, onların da önümüzdeki aylarda yayımlanacağını umuyorum.


alpergormus@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums