BİR ANI: DURSUN DUMAN NASIL KATLEDİLDİ!

  • 25.06.2020 00:00

 1976 Yılının sanıyorum Haziran ayıydı. Oto Gar’da bir büfede çalışıyorum. Börek- Ayran alıp karnını doyururken, okuduğum kitabı görüp benimle ilişki kuran bir Dev-Genç’li beni İzmir’e davet etmişti. Davete icabet edip İzmir’e gitmiş, üç gün sonra bir koltuğumun altında “demir leblebi” diye adlandırılan Mahir Çayan yazıları, diğer koltuğumun altında satıp parasını göndermek için teslim aldığım 50 kadar “Devrimci Gençlik” Dergisi ile Balıkesir’e dönmüştüm.

Kurtdereli Gazinosunda bu dergileri satarken BAYÖD başkanı Ülkü yanıma gelmiş, “Sen bu dergiyi okudun mu” diye sormuştu. Galiba, Dev-Genç’ten, Dev-Yol ile Acil’in ayrışmak üzere olduğu günlerdi. “Okudum” dedim, ama doğru dürüst göz bile atmamıştım henüz. Ülkü, derginin orta sayfasını açtı, “peki bu yazı neyi anlatıyor” dedi. Derginin ortasında iki sayfayı kaplayacak şekilde büyük puntolarla “Evrim Devrim İç içedir” yazıyordu. Şaşırmıştım. “Evrim nicel bir değişimdir, Devrim nitel bir sıçrayıştır, olur mu öyle şey” dediğimi hatırlıyorum. Benim Dev Genç olayım orada bitmişti.

Sonra bir arkadaşın getirdiği “İlerici Yurtsever Gençlik” dergisini satmaya başladım. Dergiyi satarken Necati Eğitimde boykottan dönmüş 4-5 kişi, ardından İşletmecilik, Mimarlık-Mühendislik de okuyanlar bir araya geldik, bir gurup olduk. Sosyal Sigortalar Pasajında Maden-iş Sendikasına ait iki salondan birinde buluşmaya başladık. Boş zamanlarımızda bir araya gelir, kitap alır, kitap verir, günlük olayları tartışır, birbirimize takılır, şarkılar, marşlar, türküler söyler, günlük tahliller, tartışmalar yapardık.

Sonra Necati Eğitim Enstitüsü’nde boykottan dönüp eğitimini tamamlayanlar mezun olup gittiler. Örgüt bizim sırtımıza kaldı. Gözü kararttık, 1978 Yılında, İlerici Gençler Derneği’nin Balıkesir Şubesini kurduk. Kısa süre içinde de Balıkesir’de hatırı sayılır bir sayıya ulaştık.

TÖBDER üyesi öğretmenler ve Orman Tamirhanesinde örgütlü DİSK’e bağlı Maden-iş Sendikası üyesi işçiler ile sıcak ilişkilerimiz vardı. Dayanışma içinde birbiri ile kenetlenmiş, büyük bir ailenin üyeleriydik, bu bize güç verirdi.

Her ne kadar mekân dar da olsa, kendimizi abluka içinde de hissetsek, moralimiz yüksekti. Geleceğe umutla bakar, bir birimize güvenirdik. Aradan kırk küsur yıl geçti. Hala denk gelip buluştuğumuzda o günleri hasretle anarız. Dostluk nedir, arkadaşlık nedir, bir yola birlikte baş koymak nedir, biz bunları o gurup içinde öğrendik. O gurubun üyesi olmaktan hep gurur duyduk.

Ben, Balıkesir İGD’nin kurucu başkanıydım, 1979’da öğretmen olarak Tokat’ın Almus kazasına atanınca ayrıldım. İnsana, insanlığa, dostluğa, hayata dair ne öğrendimse o dönemde öğrendim.

O dönemde aldığım kararlar nedeniyle şükür kimsenin burnu kanamadı. Bugün geçmişe bakınca en büyük gönül rahatlığım budur. Fakat o dönemde tanık olduğum bir iki olay vardır ki, unutmam, aklıma gedikçe içimdeki sızıyı susturamam. Dursun Duman’ın katledilmesi bunların başında gelir. Anlatayım.

1977 seçimlerinden sonra Ecevit Hükümeti kurulmuş, Necati Eğitim Enstitüsü Cahit Yarış’ın müdürlüğünde yeni öğretmen kadrosuna kavuşmuş,  üçer aylık yarı dönemler halinde hızlandırılmış eğitime hazırlanıyordu. İçeriye nohut kafalı, kumral, bana göre kısa boylu, bir elinde saz, bir elinde bavul benim yaşlarımda bir arkadaş girdi. Sanıyorum Erdekli bir arkadaşla birlikte gelmişti.

Tanıştık. Ordu’nun Fatsa’sındandı. Eğitim Enstitüsü’nün Fen Bilgisi Bölümünde okuma hakkı kazanmıştı, kalacak yere ihtiyacı vardı. Çenesi düşüktü, ama teklifsiz konuşurdu, samimi ve espriliydi, sempatikti. Gençlikte insan kolay ısınır birbirine, bilirsiniz. Hiç yadırgamadık Dursun’u, aramızdan su sızmaz oldu kısa süre içinde.  O Laz aksanıyla konuşmaya başladı mı, rahatlatır, gevşetirdi insanı. Hep neşeli, sazlı sözlü kalmıştır aklımızda.

1958 Tekirdağ Şarköy doğumluHüseyin Ertuğrul 1980’den sonra Hamburg’a politik mülteci olarak gitmiş bir arkadaşımız. Erdek Kültür Derneği’nde ve İGD Temsilciliğinde yöneticilik yapmış, oradan tanıyor Dursun’u. Bize de şöyle anlattı:

“1976 başında Erdek’te bir inşaatta demir bağlarken tanıdım Dursun’u. Şantiyede briketten tek gözlü, içinde tuvaleti bile bulunmayan odalarda ranza sistemi 5- 6 kişi kalırdık. İş bitimi Dursun saz çalar, devrimci marşlar söyler, sesi güzel olan da ona eşlik ederdi. Ben de bildiğim bir kaç Nazım Hikmet ve Ahmet Arif şiiri okurdum, hoşuma giderdi. Sayesinde çoğu Kars kökenli Kürt işçiyle çok iyi ilişkiler kurduk. Erdek Kültür Derneğine gelmeye, seminerlerimize katılmaya başladılar.

Tanıştığımda Dursun, Devrimci Gençlik geleneği içinde yer alıyordu. Mert, sözüne güvenilir, dostuna güven verir, verdiği sözü yerine getirir bir arkadaştı. Kavgaya girdi mi iyi dövüşürdü, korkusuzdu. İşçiler saygı duyarlardı Dursun’a.

1976 Kasım ayında Erdek Kültür Derneği olarak 700’ün üzerinde insanın katıldığı yığınsal bir gece yaptık. İnşaat işçilerini geceye katılmaya birlikte örgütledik. Gecenin sunuculuğunu ben yapmıştım. Dursun da o gecede dört Devrimci eser seslendirmişti.

Daha sonra Dursun Necati Eğitim Enstitüsü’ne öğrenci olarak kaydını yaptırdığı için Erdek’ten ayrıldı. İGD’nin Balıkesir’de güçlenmesi için özveriyle çalıştığını, okulda Faşist işgalin kırılmasına etkin biçimde katıldığını anlatırlardı, Erdek’ten Necati Eğitim Enstitüsü’nde okuyan arkadaşlar.

Son görüşmemiz 1978 Mayıs’ının sonlarına doğru Balıkesir’de oldu.  İki gün o öldürüldüğü iki katlı sarı badana boyalı evde misafir ettiler, arkadaşlar beni. Bu evde İGD Balıkesir örgütünün etkin üyeleri kalırdı. Saldırı olasılığına karşı, geceleri vardiyalı nöbet tuttuklarını hatırlıyorum. Can güvenliği olmadığından yola bakan odada pek de yatmazlardı. Faşist işgal altında bir bölgede olduğu için, mümkün olduğunca birkaç arkadaş birlikte girip çıkarlardı eve.

Son buluşmamızda fizik olarak da oldukça gelişmiş bulmuştum Dursun’u. Vurulduğu haberini Semih Öztuna getirdi Erdek’e. Dursun kurşunu kalça kısmından yemişti. Kaldırıldığı hastanede bile diğer arkadaşlarına moral vermeye çalışmış, “Hafif atlattık” diyormuş.”

Türk Metal Sendikası eski başkanlarından Baki Yeşiloğlu, Bursa’da Tofaş Fabrikası önünde bir işçiyi vurup öldürür, sonrasında da yakayı ele verir. Davası görülürken, tutuklu olduğu Bursa Cezaevinden Balıkesir Cezaevine nakledilir. Balıkesir Cezaevinde 29 Temmuz’da görüşmeye giderken saldırıya uğrar, öldürülür. Bu olay Balıkesir’de bir dizi olayın tetikleyicisi olmuştur.

30 Temmuz Pazar günü aldık biz bu haberi. O sabah el ayak çekilmişken, “Ya kan kusturacağız, Ya tam susturacağız” yazılı el ilanları atılmıştı kapıların altından , “Türk İntikam Tugayı” (TİT) imzalı. Gerildik tabi, uyardık gördüğümüz arkadaşları. Haber ilettik göremediklerimize. Herkes dikkat etsin kendine, tedbir alınsın, saldırı olabilir dedik. Gün bitti,  dağıldık akşamüstü evlere.

O yıllarda Balıkesir’de sık sık elektrikler kesilirdi, o akşam da kesildi elektrikler saat 11 gibi. Karanlıkta ne yapılır, yattık uyuyacağız. Saat 12. 15 gibi çığlık çığlığa bir zil sesi ile fırladım yataktan. Gecenin bir yarısı, hayra alamet değil.

Eski baba evinde, bahçeden sonra 7-8 metrelik bir koridorla ulaşırdık evin dış kapısına. O yolu nasıl geçtim, bilmiyorum. Açtım kapıyı, bizim Muharrem, göz göze geldik, bet beniz gitmiş. “Dursun’u vurdular” dedi. Nerde dedim, “Hastanede” dedi, “giyin”. Üstüme bir şey geçirip çıktım. Koşarak vardık hastaneye, elektrikler hala kesik.  Üstelik günlerden Pazar, nöbetçi doktor da yok ortalarda. Çağırmışlar, gelecekmiş. İçeri de almadılar zaten, çöktük duvar dibine…

Çoğu Necati Eğitim Enstitülü beş arkadaş kalırdı o evde. Her biri aktif İGD üyesi. Balıkesir Lisesi’nden bir sokak aşağıda, Dumlupınar ilkokuluna gelmeden 80-100 metre beride iki katlı ahşap bir evdi. Yerden bir metre kadar yüksekte bir camla bakardı caddeye. Güvenli değildi yani, bunu bilirdik.

Gece geç yatılır öğrenci evlerinde bilirsiniz, muhabbettin koyuluğuna göre değişir yatma saati. Akşam yemeği yenmiş, çay içmeye hazırlanıyorlarmış mum ışığı altında. Dursun’un elinde tepsi, arkadaşlarına çay dağıtmaya gelmiş salona. Vakit saat 11.30 suları.

Önce camın kırılma sesi, ardından silah sesleri gelmiş. Herkes atmış kendini yere. Fakat elinde tepsi ile atacak zaman bulamadan yemiş kurşunu kasığından Dursun. “Yandım” demiş, yığılmış.

Dumlupınar ilkokulunun sonunda dik bir yokuş vardır, o yokuşun indiği açıklıkta Perşembe günleri “Pazar” kurulur. O yokuşun başındaki ahşap bir evde, 17-18 yaşlarında iki kız kardeş, pencere dibine oturmuş, temmuz sıcağında serinlemeye çalışırken silah sesini duyup irkilmişler o gece. Ne oluyor, derken karşıdaki metruk binaya iki kişinin koşarak girdiğini görmüşler. Hemen Polise haber vermişler. Polis gelmiş, iki saldırganı kıskıvrak yakalamış daha o gece. Bizim haberimiz yok tabii.

Saldırganların sığındıkları o metruk bina, Adalet Partisi İl örgütü üyesi birine ait çıktı sonradan. Sonra milletvekili falan da oldu bu muhterem. Haberi var mıydı, yok muydu saldırganların evini kullanacağından. İşin bu tarafı soruşturulmadı, ortaya da çıkmadı tabii. Ama o iki kız kardeşe baskı yapıldı, biliyoruz, ifadelerini geri almaları için. Yiğit çıktı kızlar, ifadelerini geri almadılar. Biz de destek verdik bu aileye, yalnız bilinmesin çevrede diye.

Kasığından girmiş, iç organlarına yerleşmişti kurşun, Dursun’un. Bir başka Necati Eğitimli ayağından, diğeri kolundan vurulmuştu. Hemen Devlet Hastanesine kaldırıldılar. Günlerden Pazar’dı. Hastanede doktor yoktu, elektrikler kesikti. Bütün bunlar kurgusu yapılmış bir programın parçası mıydılar, yoksa hepsi rastlantı mıydı, bilmiyoruz. Naver olayında olduğu gibi, bu cinayetin ardında da cevaplanmamış pek çok soru kaldı.

31 Ağustos Sabaha karşı, doktor müdahalesini beklerken, kan kaybından gitti Dursun! Olay Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanağına daha sonra şöyle geçecekti:

“Dursun Duman, Hamdi Uygun ve arkadaşları tarafından ideolojik nedenle öldürülmüş, sanıklar hakkında Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır.” (TBMM Tutanakları, 6.11.1979, Md.471)  

Durusun’a kurşunu sıkan ikinci ismi, beni 1981 Mayıs sonunda Gayrettepe’den alıp özel arabasıyla Balıkesir Emniyetine getiren, daha sonra Bursa Emniyet Müdürü olan Aydın Genç, yolda söyledi. Bu ismin, daha sonra Balıkesir Turizm ile Misya Turizm arasındaki kanlı hesaplaşmada da adı geçti. Bu gün o da hayatta değil.

Ertesi gün Cumhuriyet Gazetesinde şöyle bir haber çıktı: “Balıkesir Cezaevi'nde önceki gün sol eğilimli tutuklu ve hükümlülerin yattığı koğuşu basarak iki kişiyi öldüren Ülkücüler, eylemlerine dün sabah operasyon yapılacağının bildirilmesi üzerine son vermiş, rehin tuttukları gardiyanları serbest bırakmışlardır.“ (Cumhuriyet,  4. Sayfa, 1 Ağustos 1978)

Kimdi bunlar? Tahmin edebileceğiniz gibi, altı ay önce Naver’i katledenler. Balıkesir Cezaevinde dönemin Ülkü Ocakları Başkanı ile çekilmiş fotoğrafları bugün hala internette dolaşır.

Bir öğretmen arkadaşımız, öldürüldüğünün sabahında Naver’in ailesini karşılamak için Bursa yoluna çıktı. Ama, Dursun’un arkadaşlarının, aile ile ilişki kurmalarına bile izin verilmedi. Cenaze Ordu’ya götürülmek üzere aileye, kolluk kuvveti tarafından şehir dışında teslim edildi.

Balıkesir, 31 Ağustos’ta önemli bir olay daha yaşayacaktı. Cumhuriyet Gazetesi’nde haber şöyle çıktı:

“Saat 10.40 sıralarında Kurtdereli Gazinosu’nda (Şimdi Polis Lokali) toplanarak Milli Kuvvetler Caddesine doğru yürüyüşe geçen sol eğilimli 1000 kişilik gruba, polis engel olmak istemiştir. Güvenlik kuvvetleri gösteride bulunan gruba dağılmaları uyarısında bulunmuş ve havaya ateş açmıştır. Çıkan taşlı sopalı ve silahlı çatışmada Savaştepe Öğretmen Okulu öğrencisi Hasan Kaynak (20 yaşında) olay yerinde ölmüş, İlyas Zeki boynundan, Atilla Aladağ göğsünden, bir başka öğrenci de ayağından yaralanmıştır. Olaylarla ilgili olarak 140 öğrenci gözaltına alınmış, bazı polislerinde olay sırasında hafif yaralandıkları bildirilmiştir.”  (Cumhuriyet Gazetesi, 31 Ağustos 1978)

Öfkeliydik, İGD, Dev-Yol, Dev-Sol, Kurtuluş ve Acil gruplarını temsilen, ikinci gün ortak bir bildiri hazırlamak için bir araya geldik. TÖBDER’de dört saat tartıştık,  Bildiriyi “Tek Yol Devrim” mi yoksa “Faşizme Geçit Yok’” diye mi bitirecektik. Kurtuluş Grubu gelin “Faşizme Karşı Omuz Omuza” da buluşalım diyordu. Acıdır, onca kaybın ardından, ortak bir bildiri bile yazamadan dağıldık. Dağılırken birbirimize karşı burnumuzdan soluyorduk. Sadece Acil Gurubu: “Siz bildiriyi yazın, biz size dağıtırken destek vereceğiz” dediler,  verdiler de. Bunu hiç unutmam.

Çalakalem yazdığımız bir bildiri ile çıktık Milli Kuvvetler Caddesine. Aslında amaç bildiri dağıtmak değil, gövde gösterisiydi. Birileri çıkıp bize saldırsın istedik. Allahtan o gün, önümüze çıkan olmadı, iyi ki de olmadı.

O bildiri nedeni ile daha sonra İGD yöneticileri olarak Mahkemede yargılandık, 5 yıl ceza istendi hakkımızda. İyi ki 12 Eylül koşullarında bir Prof. Dr. Sulhi Dönmezer vardı, “bilirkişi”. “Bunda bir şey yok” dedi de davamız düştü, ceza almadan bu işten sıyrıldık.  (Bu gün böyle bir “bilirkişi” olsa, başına neler gelir kim bilir.. Hakkında soruşturmalar, görevden almalar, çeşitli suçlamalar falan..)

Sonuç:  Ölen öldüğü yerde kaldı, yaşam bildiği gibi aktı.

Yalnız hala bir “tık” olsun gece yarısı, fırlarım yataktan. O günlerden bana da bu kaldı.

Kaynaklar:

TBMM Tutanakları, 6.11.1979, Md.471

Cumhuriyet Gazetesi, 31 Ağustos 1978; 4. Sayfa, 1 Ağustos 1978

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums