DEVRİM ÇOCUKLARININ NECATİ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ KAVGASI (1972-1976)

  • 21.05.2020 00:00

 Osmanlı Türk Modernleşmesi, 1700’lerden itibaren “İslamlaşma”, “Türkleşme”, “Batılılaşma” eğilimleri arasındaki tartışmalar içinde gelişti.

Modernleşme sürecinde ilk adımlar (1700-1838 Yılları arasında) “İslamlaşma” “Batılılaşma” ikiliği içinde atıldı. Bizde Modernleşme, temel itici gücü, Batıya olan ilgide bulmuştur.

“Türkleşme” ise II. Meşrutiyet’ten sonra ihtiyaç ve zorunluluktan (Ziya Gökalp ile) sürece dahil oldu. Çünkü “Uluslaşma” Avrupa’da Modernleşme ile ortaya çıkan sonuçtu. O nedenle  “İslamlaşma” yerine istikrarı koruyucu unsur olarak dönemin ruhuna daha uygun, daha kullanışlıydı.

Fakat diğer yandan “İslamlaşma” da geleneksel “Biat” kültürünü üreten temel taşıyıcı olarak, vazgeçilebilir bir unsur da değildi. O nedenle Jön Türk liderlerinin ömrü bu üç eğilimi uzlaştırma çabaları içinde geçti.

Kurtuluş Savaşı ile içine girilen süreçte Cumhuriyet “Devrimi”, en büyük evlat “İslamlaşmayı”, kontrol altında tutma üzerinden,  “Türkleşme” ve “Batılaşma” eksenleri içinden kendine yol açtı.  

M. Kemal Atatürk’ün düşüncesinde “Türkleşme”, Türk Etnik Kültürü üzerinden siyasi birlik (Uluslaşma) arayışıydı. “Batılılaşma” ise Batının bilimi, teknolojisi ve kurumları üzerinden toplumu “Muasır Medeniyet Seviyesine Ulaştırma” işi idi.

Ziya Gökalp’ten farklı olarak M. Kemal, Pozitivist mantık içinde Uluslaşmanın (yani siyasi birliğin) ancak, “Muasır medeniyet seviyesine ulaşma” çabası içinde gerçekleşeceğine inandı. Bu bir çeşit “Türkleşme” ile “Batılılaşmanın” senteziydi.

Oysa “Cumhuriyet Devrimi” deneyimi içinde bu ikilik uzlaşmaktan çok çatıştı. 1970-1980 arasında bu çatışma öylesine sert geçti ki, bu iki eğilim içinde yetişen çocuklar birbirini yediler. Bu ise doğal olarak İslamcılığın işine yaradı.

“Türk-İslam Sentezi” düşüncesi, Türkçülüğün kontrolü ele almak için İslamcılıkla uzlaşma niyeti içinde 1960’lı yıllardan sonra doğdu. Türkleşme-Batılılaşmaya göre daha eklemlenebilir olduğu da hemen görüldü.

Fakat bu sentez süreç içinde, sonuçta, İslamcılığın inisiyatifi ele geçirebilmesi için payanda haline gelecekti. 1990’ların ikinci yarısından sonra içine girilen Post Modern süreçte meydan, esas olarak Modernleşmenin en büyük abisi  “İslamcılığa” kalacaktı.

Türkiye’de Modernleşme Sürecine karakterini veren hikâyeyi, böyle özetlemek mümkündür.

***

1970-1980 arasında yaşanan o şiddetli çatışma; “İstikrar” ayağında hareket eden Ülkücü eksen ile “Değişim” ayağında hareket eden halka çağ atlatmak isteyen Devrimci eksen arasında yaşanan kavgadır. Birbiri ile çatışan bu aktörler bizce sonuçta, Cumhuriyetin emzirip büyüttüğü “Devrimin” çocuklarıdırlar. Necati Eğitim Enstitüsünde yaşananlar ise Türkiye’de yaşananların örneklemi gibidir.

Geçen hafta Balıkesir’de Necati Eğitim Enstitüsünde 1965-1970 arasında Ülkücüler ile Devrimcilerin siyasal saflaşmada yerlerini nasıl aldıklarını anlattık. Bu hafta ise Cumhuriyet Devriminin bu iki muteber çocuğu arasında 1972-1976 arasında ortaya çıkan çatışmaya bakacağız.

Bilindiği gibi bu süreçte, Ülkücüler, Devrimcileri “Komünist”, Devrimciler ise Ülkücüleri “Faşist” olarak tanımladılar. Biz ise bu çalışmada (metnin yazarı her ne kadar bu süreç içinde Devrimciler safında yer almış olsa da) birbirlerine taktıkları bu adları değil, kendilerini tanımladıkları adları kullanmayı tercih edeceğiz.  

1972-1973 Yılına gelindiğinde Necati Eğitim Enstitüsünde artık kılıçlar karşılıklı çekilmiştir. 1972-1973 Yılında Osman Hatipoğlu yerine gelen Zihni Gümüştekin’in Ülkücü grupla ilişkisi daha iyidir.  1972 Yıllarında Necati Eğitim Enstitüsü Matematik Öğretmeni Hüseyin Sarı, aynı zamanda Balıkesir’de Ülkücü Öğretmenler Birliği (ÜLKÜ-BİR) başkanıdır. Daha sonra MHP’den Balıkesir Milletvekilliği de yapacak olan Ahmet Duran Bulut ise bu yıllarda hem Ülkü Ocakları Başkanı, hem de Necati Eğitim Enstitüsü’nde bu kesimin öğrenci lideridir.  

Devrimci cenapta belirli bir liderlik etrafında birleşik, ortak bir hareketlilikten söz etmek mümkün değildir. Çünkü kendi içlerinde de mücadele halindedirler. Bu gurubu bir arada tutan ortak duygunun “yoldaşlar arasında daha az Devrimci görünmeme” gibi bir güdüden kaynağını aldığı söylenebilir.

Necati Eğitim Enstitüsü Disiplin Kurulunun 1973 Yılında verdiği bir karar, okulda siyasi kamplaşmanın boyutunu göstermek bakımından önemlidir.  

1973 Yılında, Necati Eğitim Enstitüsünde yatılı okuyan bir Fen Bilgisi öğrencisi Denizli/Çivril’de lisede okuyan kardeşine bir mektup yazar. Mektubunda okulun “Faşistlerin elinde” olduğunu, kendisine sataşıldığını, hakaret edildiğini, gözdağı verildiğini fakat direndiğini, direneceğini söyler. Öğretmenlerinden ise genel olarak memnundur, kendisine yardımcı olmaya çalışmaktadırlar. Lisenin Müdürü mektubu yazan öğrenciyi Necati Eğitim Enstitüsü Müdürüne resmi yazı ile ihbar eder, mektubu gönderir.  Müdür Zihni Gümüştekin olayı Hüseyin Sarı başkanlığındaki Disiplin Kuruluna Havale eder. Disiplin Kurulu öğrenciyi “Fırsat bulunca eyleme geçecek ölçüde tehlikeli bir anarşist” diye tanımlar ve okuldan “temelli uzaklaştırma” cezası verir (3 Mayıs 1973). Karar Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu tarafından hemen onaylanır (27.9.1973 tarihli karar). Öğrenci okuldan atılır, hayatı karartılır.

Bu sadece okul idaresinin değil, Milli Eğitim Bakanlığının, dahası o dönemde siyasi iradenin tutumunu açıklayan bir olaydır. Çünkü ne lise müdürü, ne Necati Eğitim Enstitüsü Müdürü, ne Disiplin kurulunun tavrı, keyfi bir tutum olarak açıklanamaz. Yönetmelik gereği Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun onayı olmadan bir hafta uzaklaştırmadan daha ağır karar alamaz.

1973 Yılında Ülkücülerin karşısında okulda henüz güçlü bir Sol kesim vardır. Cahit Yarış Müdür Yardımcısıdır. Salih Tozan’ın yakın arkadaşı Sahne ve Makyaj uzmanı, Balıkesir’in tanınmış gazetecilerinden Cahit Albayrak ile yakın işbirliği içinde Necati Eğitim Enstitüsü öğrencilerinden oluşturduğu bir ekiple okulda Haldun Taner’in “Keşanlı Ali Destanı” Oyununu sahneye koyar. Oyun Balıkesir’de ve Balıkesir’in birçok ilçesinde sahnelenir, büyük de beğeni toplar, takdir alır.

Fakat bu oyun, birden Ülkücü-Devrimci çatışması içinde merkezi bir konuma yerleşir. Çünkü dönem seçim dönemidir ve Seçimden MSP-CHP koalisyonu çıkacaktır. Ülkücüler Cahit Yarış’ın bu oyun ile okulda ve Balıkesir çevresinde “Komünizm propagandası” yaptığı iddiasındadırlar.

Susurlukta çıkan bir gazete olayı haber yapar, konu Balıkesir sınırları dışına taşar. Polis Muhabirliğinden gelen Sağ görüşlü gazeteci ve köşe yazarı Cezmi Kırımlıoğlu Milli Eğitimde Haçlı Seferleri” adıyla 1975 yılında 2 cilt kitap yayınlar. Kitabın bir bölümünü, Necati Eğitim Enstitüsü öğretmen ve yöneticilerine ayırır. Kitapta Müdür Zafer Çağlayan, Cahit Yarış, öğretmenler Mehmet Türkkan, Nevzat Aksoy, Necla Mutlu ile ilgili hiçbir belge ve tanıklığa dayanmayan iftiralar ve karalamalar yer alır.

O dönemdeki Ülkücü söylemi ve mantığı anlama bakımından bunlar önemlidir, özetle de şöyledir:

  • “Müdür Zafer Çağlayan, gece yarısı içkili vaziyette okulun kapısını zorlamıştır.”
  • “Cahit Yarış, girdiği Tarih derslerinde Osmanlıları gericilikle suçlamış, dini ve milli duygulara sahip öğrencileri tahrik etmiştir.”
  • “Güneşin Katli” romanının yazarı Mehmet Türkkan, Bandırma Lisesinde görev yaparken “ahlaksızlığı telkin eder biçimde bir taksi anteni” sökmüş, Edebiyat Öğretmeni olarak derslerde dinsizlik ve Komünizm propagandası yapmış, bu yüzden Bandırma Lisesi’nden sürgün edilmiştir.” (Bu durumda Necati Eğitim Enstitüsü sürgün yeri oluyor(!))
  • “Öğretmen Nevzat Aksoy, Komünizm propagandası yaptığı için yargılanmıştır.”
  • “Öğretmen Necla Mutlu derslerinde kız öğrencilere “Bekârete inanmayın” demiştir.
  • “Sosyal faaliyetlerin Bölüm şefleri tarafından yapılması Bakanlık tarafından emredilmesine rağmen Balıkesir’de solculuğu ile tanınan “Topal Cahit’in” önderliğinde –ki bu adamla okulun alakası yoktur- Cahit Yarış ile işbirliği içinde “Keşanlı Ali Destanı” adlı piyes belirli öğrenciler tarafından sahneye konmuştur….” “Cahit Yarış Gece Bölümü Müdür Başyardımcısı olunca, bir kısım öğrenciye aşırı solculuğu ile tanınan Haldun Taner’in “Keşanlı Ali Destanı” piyesini, hazırlatmış, okulun kostüm ve malzemelerini izinsiz kullanmak suretiyle, gözetici öğretmen ve rejisör olarak ilçelerde CHP örgütü adına oyunu oynatmıştır (Haber, 11 Mayıs 1974 tarihli 24 Haziran isimli Susurluk mahalli Gazetesinden alınmıştır.) Basına intikal eden bu icraattan sonra Cahit Yarış Cezalandırılması gerekirken Devlet Müessesi olan Necati Eğitim Enstitüsüne Müdür tayin edilmiştir.” (Cezmi Kırımlı, M.E. Haçlı Seferleri,1975)

Kullanılan dilin ne kadar özensiz, etik olarak sorunlu olduğu ve belge ve tanıklığa dayanmadığı açıktır. Fakat bunlar sonuçta kavgada kullanılan araçlardır.

1974 yılında CHP MSP Koalisyonu iş başına gelince Cahit Yarış okula Müdür olur. Bu söylentileri okulda yayan, öğrenciler arasında ayrımcılık yapan öğretmenler okuldan uzaklaştırılacaklardır. Gerekçeler arasında kendi fikirlerinde olmayan öğrencilere kötü not verdikleri,  Alpaslan Türkeş’e Balıkesir’de karşılama töreni yaptıkları, okulda bir kısım öğrencilere Bozkurt rozeti taktırarak ayrımcılık yaptıkları, rozet takmayanlara da sataşılmasına yol açtıkları gibi değerlendirmeler vardır. Hüseyin Sarı, Macit Abi, Ahmet Akpınar, Salih Zeki İsmailoğlu açılan soruşturma sonunda çevredeki ortaokullara öğretmen olarak gönderilirler.  (Haçlı Seferleri Kitabından)

Fakat olay burada kalmaz. Antalya Milletvekili Remzi Yılmaz, CHP’nin Milli Eğitim Bakanı Safa Reisoğlu’na bir soru önergesi vererek,  konuyu meclise taşır ve hesap sorar. 

Antalya Milletvekili Remzi Yılmaz’ın 4 Şubat 1975 tarihli  Soru Önergesi şöyledir:

 “Bir kısım öğrenciyi tahrik ve teşvik ederek solcu öğrencileri dövdürüp sövdürdüğü gerekçesi ile” Necati Eğitim Enstitüsü Matematik öğretmeni Hüseyin Sarı'ya soruşturma açılmış, soruşturma sonunda Hüseyin Sarı’nın görevine son verilmiş (30 Eylül 1974), orta öğretime aktarılmıştır. “Necati Eğitim Enstitüsü’nde dört yıl çalışan, Müdür yardımcılığı, Tahakkuk memurluğu yapan, MEB’in 1971’de başlattığı eğitim reformu çalışmalarına katılan, öğretmenler kurulunda Yurtlar ve Krediler Kurumu Genel Kurul Üyeliğine seçilen, orta dereceli okul öğretmenlerinin Modern Matematik'e intibakları ile ilgili kurslarda görevlendirilen, başarılı bir Yüksek Okul Öğretmeninin orta dereceli bir okula verilmesinin hukuki gerekçesi nedir?” Öğretmenin suçlu olduğuna karar verilirken sadece şikâyet eden öğrencilerin ifadesi ile yetinilmiştir, tahkikat taraflıdır.

Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü Matematik- Fizik Öğretmeni Ahmet Akpınar'ın disiplin kurulu üyeliğinin 7 Mayıs 1974 tarih ve Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğünün 12040 sayılı yazısı ile sona erdirilmiştir. Oysa bu öğretmen Disiplin Kurulu’na öğretmenler kurulu tarafından seçilmiştir. Bakanlığın bu Disiplin Kurulu üyesini görevden alma yetkisi yoktur. Diğer yandan Bölüm Öğretmenler Kurulunca Fen ve Tabiat Bilgileri Bölüm Şefliğine seçilen Akpınar’ın görevlendirilmesi Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğü tarafından onaylanmamıştır.

Müdür Cahit Yarış'ın okulda bir kısım öğrenciler ile «Keşanlı Ali Destanı» adlı piyesi hazırlayarak Balıkesir’in ilçelerde C.H.P. adına temsiller verdiği 7-8 Haziran 1974 tarihli gazetelerde yayınlanmıştır. Aşırı solcuları tahrik ve himaye ederek okulda huzursuzluk kaynağı olan Cahit Yarış, neden Ekim 1974'te Necati Eğitim Enstitüsüne müdür yapılmıştır?

Necati Eğitim Enstitüsü öğretmenleri Macit Abi, Ahmet Akpınar, S. Zeki İsmailoğlu’na ders teftişi yapılmıştır. Buna neden gerek duyulmuştur?”

Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Safa Reisoğlu bu sorulara 12 Şubat 1975’te şöyle cevap verir:

“Hüseyin Sarı ile ilgili 22 öğrenci şikâyetçi olmuş, ayrıca soruşturmada 37 öğrencinin daha görüşüne başvurulmuştur. Öğretmenin okulda huzursuz olduğu görülmüş, 657 sayılı Kanun uyarınca da yeri değiştirilmiştir. Ayrıca Hüseyin Sarı’nın Bakanlık aleyhine açtığı idarî dava da mahkeme tarafından ret edilmiştir. Ahmet Akpınar kendisine verilen görevi yerine getirmediği için 7. 5. 1974 tarih ve 12040 sayılı yazı ile disiplin kurulu üyeliğinden alınmıştır. «Keşanlı Ali Destanı» isimli oyun eğitsel kol çalışmaları kapsamında değerlendirilmiştir. Gazete iddiaları incelenmiş, piyesin oynatılmasında parti yararı gözetilmediği tespit edilmiştir.

Tarih Öğretmeni S. Zeki İsmailoğlu, Meslek Dersleri Öğretmeni Macit Abi, Matematik Öğretmeni Ahmet Akpınar'ın ders teftişleri yapılmıştır. S. Zeki İsmailoğlu 4 yıl, Macit Abi 4 yıl, Ahmet Akpınar ise 3 yıldır Necati Eğitim Enstitüsünde görev yapmaktadırlar. Ahmet Akpınar, Enstitü Müdürü tarafından verilen emri yerine getirmemiş, görevin işbirliği içinde yapılması ilkesine uygun düşmeyen tasarrufta bulunmuştur. Kısa süreli görevi durdurma cezası almış bu nedenle de Bölüm Şefliğine atanmamıştır.” 

Cezmi Kırımlı’nın 1975’de yayınladığı Milli Eğitimde Haçlı Seferleri kitabında daha bir yıl önce Hüseyin Sarı’nın Milli Eğitim Bakanlığına ÜLKÜBİR başkanı olarak gönderdiği itiraz dilekçesine, yine aynı tarihlerde Necati Eğitimli Ülkücü Öğrenciler imzalı bir gazeteye yollanan yazıya yer vermesi ilginçtir. Yazıda Necati Eğitimli Ülkücü Öğrenciler, Bozkurt Rozeti ile okullarda staj yapabilme “haklarının” engellenmesini protesto etmektedirler. Yazının bir bölümü aynen şöyledir:

“Bizler Necati Eğitim Enstitüsü son sınıf öğrencileriyiz. Bu yıl mezun olacağımız için bakanlığın emri ile bölgedeki okullarda staj yapmaya mecburuz. Fakat okulumuzdaki solcu hocalarla işbirliği yapan ortaokul müdürleri, çeşitli bahanelerle milliyetçi öğrencileri okula almamaktadırlar. Bilhassa Atatürk Ortaokulunda “Siz Bozkurt rozeti takıyorsunuz, onu çıkarmadan bu okula giremezsiniz” diye bizi kanuni uygulama hakkından mahrum etmekte ve haftalardır derslere almamaktadırlar. Gerekçe olarak da “Bozkurt” rozetinin bir siyasi partinin amblemi olmasını  göstermektedirler. Biz bu şekilde elimiz boş olarak geri çevrilirken, diğer taraftan yakalarında Atatürk’ten ziyade başka birisini andıran, sol eli havada rozetlerle Hippi kılıklı solcu öğrenciler rahatça derlere alınmaktadırlar. Okul müdürlüğümüz, bu haksız kanunsuz ve keyfi tutum karşısında şimdiye kadar hiçbir müdahalede bulunmamıştır. Bir milletin kendi resmi okulunda çocuklarına ders görmek hakkı tanımamak kadar korkunç bir şey olabilir mi? Kim garanti edebilir ki bugünkü staj hakkımızı elimizden alanlar yarın öğretmenlik yapma hakkımızı da elimizden almasınlar?

Şimdi soruyoruz: Fikir hürriyeti bu mudur? Hangi kanunun hangi maddesi ile “Bozkurt” rozeti takan öğretmen adayları uygulama yapamazlar? Yeni hükümet ne zaman okullarda faşist (!) ezmeyi bırakıp solcu zorbalara dur, diyecek? 19 Mart 1974. Necati Eğitim Enstitüsü Ülkücü Öğrencileri.” (Milli Eğitimde Haçlı Seferleri 1. Kitap, 1975, s.156)

Fakat 1975’te ülkedeki siyasi atmosfer yeniden değişecek, “Fikir hürriyeti” de doğal olarak Atatürk Rozetliler aleyhine, Bozkurt rozetliler lehine işlemeye başlayacaktır.

MC Hükümeti işbaşına gelir gelmez, Milli Eğitim Bakanlığına Ali Naili Erdem’i getirir. Yeni bakanın ilk işi Cahit Yarış’ı Necati Eğitim Enstitüsü müdürlüğünden almak, okuldan uzaklaştırmak olacaktır. Cahit Yarış döneminde bir ortaokula sürülen Hüseyin Sarı ise Öğretmen Okulları Genel Müdürü Ayvaz Gökdemir’in yardımcılığına getirilecektir.

Burada üzerinde durulması gereken bizce şudur: 

Necati Eğitim Enstitüsü ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan Cezmi Kırımlıoğlu gibi bir gazeteci, Remzi Yılmaz gibi bir milletvekili; Necati Eğitim Enstitüsünde olan biten ile ilgili ayrıntılı bilgiye nasıl ulaşabilmektedir?  Bu isimler, sanki okulda olaylar içinde yer almışlar gibi yorumlar yapmakta, isnatlarda, değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Bu insanlar olaylar çığırdan çıkmak üzere iken olaylara böyle müdahil olma hakkını kendilerinde nasıl buluyorlar. Dahası neden kimse, bunu sorgulama ihtiyacı duymamıştır?

Bu bize şunu göstermektedir: Kendini Yerli ve Milli görenler o günlerde de son derece organize durumdadırlar. Bu kesimin gözünde Türkiye’de tekil olay yoktur. Her olay, bütüncül bir olayın parçasıdır. Kullanılması gereken ne varsa, (bu bir tiyatro oyunu, yakaya takılan bir rozet ya da atılabilecek bir iftira olabilir) kullanılmalıdır. Kavgada her araç meşrudur.  Bir yerden bir yara alınmışsa, o yara el birliği ile kapatılmalıdır. Bu kavgaya destek olan unutulmamalı, ilk fırsatta ödüllendirilmelidir.

“Milli ve Yerli” olan tarafından “Kökü dışarıda, Terörist” olarak tanımlanan Devrimciler ise kendi içlerinde dağınık durumdadırlar. Ortak bir liderlikten mahrumdurlar, el yordamı ile ilerlerken fırsat buldukça da birbirleri ile didişmekte, birbirlerinin gözünü oymaktadırlar.

Bu tablonun sizce de bugün yaşanan tablo ile benzerlikleri yok mudur?

1960’lı yılların ortalarından itibaren Solun toplum nezdinde giderek artan meşruiyetini 1972’den sonra hızla nasıl yitirdiğini anlamak bakımından bu çıkarım önemlidir, önemli olmalıdır. Yazık bugün yaşananlara bakarak bu dersin çıkarabildiğini söylemek de zordur.

Necati Eğitim Enstitüsünde MC Hükümeti ile birlikte Solcular aleyhine konjonktür hızla değişirken, sürece Ülkücüler lehine dahil olan da bizzat Devrimciler olmuştur. MC hükümetini protesto eden Devrimciler, Necati Eğitim Enstitüsünde 1975-1976 Öğretim yılında süresiz boykota giderler. Başka ifade ile okulu, Ülkücülere kendi elceğizleri ile teslim ederler.

Okulda 1975-1976 yıllarında toplam 1354 civarında öğrenci vardır. Bu öğrencilerden 600-700 civarında öğrenci kendini Sol’da tanımlamaktadır. Kendini Ülkücü olarak tanımlayanların sayısı ise o dönemde 300-350’yi geçmez. Boykota giden 600-700 öğrenci evine gidince, ortada kalan 300-400 öğrenci için azap dolu günler başlar. Okumak istiyorlarsa ya Ülkücü görünmek ya da bin bir hakaret ve aşağılamayı sineye çekmek zorundadırlar. İçlerinde bir an evvel ekmeğini eline almak zorunda olanlar için okumak demek, “kelle koltukta” hareket etmek demektir, omuzlarında büyü bir yük, önlerinde ise varlık-yokluk savaşı vardır.

1970-1978 Arasında Necati Eğitim Enstitüsü’nde öğrenci artışı şöyledir.

Öğretim Yılı

Öğretmen

Sayısı

Öğrenci Sayısı

Erkek (Gündüz/Gece)

Kız

Gündüz/Gece : Toplam

1973-74*

61

851 /233

71/12

922/245     :  1.167

1974-75*

 

 

Öğretmen Sayısı

70-75 civarındadır

1343

170

1513/244     :   1.757

1975-76*

1354

206

1560/765     :   2.323

1976-77*

2541

363

2.904/1476  :   4.380

1977-78*

2062

390

2.452/1188  :   3.640

           

Kaynak: Ali Erguvan Balıkesir İl Yıllığı 1973, Milli Eğitim İstatistikleri

Bu tabloda dikkat çeken bir olgu, 1973’de Necati Eğitim Enstitüsü’nde yatılılığın kaldırılması ardından Gece Öğretiminin açılmış olmasıdır. Böylece okulda öğrenci sayısı 1971’e göre beş yıl içinde üç kat artmıştır. Öğrenci sayısı 1980’ne doğru 4.500’ün üzerine çıkacaktır. Oysa okulda mevcut öğretmen sayısı sadece 10-15 artmıştır. Okul yönetimi ve öğretmenler bu boyutta bir öğrenci kitlesini çatışmalı süreçte yönetecek deneyime sahip değildirler. Bu da üzerinde ayrıca durulması gereken bir konudur.

1975-1976 Öğretim yılı boykot yılıdır ve bu yıl okul tümüyle Ülkücülerin kontrolüne geçer. Asıl büyük olaylar, saldırılar cinayetler ise Sol’un yeniden okula döneceği 1976-1977 Öğretim Yılından itibaren yaşanacaktır.

Haftaya, dilimiz döndüğünce olanları (Kazım Turan, Naver Engin Cinayetlerini) anlatmayı devam edeceğiz.

KAYNAKLAR:

Cezmi Kırımlı (Bayram) Milli Eğitimde Haçlı Seferleri. Cilt: 1 Anda Dağıtım, 1975,s 140-156

Millet Meclisi Tutanakları Dergisi, Dönem 4, Toplantı 2, 51. Birleşim 4.3.1975 Salı.

Ali Erguvan Balıkesir İl Yıllığı (1973),

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums