SENDİKALARIN, SENDİKACILARIN ÜZERİNDEN ELİNİZİ ÇEKİN!

  • 1.07.2012 00:00

 Gün geçmiyor ki sendikalara, sendikacılara yönelik bir saldırı olmasın. KESK’in genel başkanı dâhil 11’i yöneticisi 58 sendikacı KCK davası kapsamında geçen hafta gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan bazıları tutuklandı. Eğitim-Sen’in şubeleri arandı.

Neymiş bu KCK anlamadık ki. Ne yapmış bu insanlar? PKK ya yataklık mı etmişler, PKK militanlarına silah mı sağlamışlar, lojistik destek mi vermişler ya da PKK’lıları kamplarında mı eğitmişler, nedir? Binlerce insanı, gözaltına alıyorsunuz, aralarında belediye başkanları var, yasal parti yöneticileri, diğer sivil toplum örgütleri var. Nerdeyse her ana dilde eğitim talebinde bulunanı terörist ilan edeceksiniz. Böyle terör örgütü mü olur? Gözaltına alınan sendikacılara, “Neden grev yaptınız?, “Neden Bordro yaktınız?” gibi sorular yöneltilmiş. Bu soruların PKK ile ne ilgisi var. Yoksa amacınız sendikacıları sindirmek de, terörü bahane mi ediyordunuz. PKK olmasa ne bahane bulunacak merak ediyorum. Terörden “terör” çıkarmak diye buna denir.

İşin daha vahim olan yanı, Tutuklama nedeni KCK odlumu, tepkilerin de önüne geçilmiş oluyor, kimseden gık çıkmıyor. Bu ülkede sendikacılar tutuklanıyor, diğer sendikalardan bir açıklama yok. Haber yaygın basında bile doğru dürüst kendine yer bulamadı. Bu ülkede bir konfederasyonun yöneticilerinin gözaltına alınmasının haber değeri yok mudur?

Bütün bu absürtlüğün, hukuksuzluğun, keyfiliğin, şiddet eğiliminin sapla samanın karışmasının temelinde bizde modernleşmenin Batı’ya göre çarpık gelişmesi var. Avrupa’da modernleşme sürecinin temel karakteristik özellikleri olan yüksek standartlaşma, bürokrasicilik, ulusçuluk, aynilik, bilimcilik arayışları esas olarak kapitalizmin gelişmesine hizmet ettiler. Oysa bizde aynilik arayışı ve bürokrasicilik, insanları geleneksel merkeziyetçi anlayışa, egemen ideolojiye bağlama çabasının bir ürünüdür. Bilimcilik ise Türk etnik kültürü etrafında ulus devleti güçlendirmek için kullanılan araç oldu. Kapitalist sosyo-ekonomik biçimlenme içinde ulusçuluk, kapitalist aktörlerin belirli bir pazara hâkim olması anlamına gelirken; Türkiye’de kapitalistleşme, uluslaşmayı sürdürmenin maddi alt yapısını oluşturmak için devlet eliyle özel girişimci yetiştirmek anlamına geldi. Sonuçta devleti ayakta tutmak ve yönetmek için yetiştirilenler içinden çıktıkları halktan giderek yabacılaştılar. Çünkü halkı temsil etmek gibi bir dertleri hiç olmadı. Toplumun huzura, istikrara, normalleşmeye ihtiyacı var. Elit tahakküm peşinde, gerginliklerden kendine pay çıkarma, iktidarını sürdürme peşinde. Bu hep böyle oldu. Sonuç ortada.

Bu ülkede grev ancak belirli şartlar altında serbest, çoğunlukla yasaktır. Dayanışma grevinin adını bile anamazsınız. Ama grev kırıcılığı pratikte serbesttir, kollanır.  Susurlukta sendikalaşmak isteyen YÖRSAN işçilerinin 2007 yılında başına gelenleri hatırlayın. Tek Gıda İş sendikasına üye oldukları için 400 işçi işten çıkarıldı, yerine yeni işçiler alındı da “Sen ne yapıyorsun” diyen olmadı. Örnekler çoğaltılabilir. Balıkesir’de faaliyet gösteren İŞBİR Sentetik ve onun gibi Türkiye’deki pek çok şirket çekirdek birim dışında bütün işlerini taşeron eliyle yaptırıyor. Bünyesinde sendikalaşmaya asla izin vermiyorlar. İşçiler maaşlarını sürekli iki üç ay gecikmeli alıyorlar. Sendikaya giren işçi hemen işten atılıyor. Meslek edindirme adı altında açılan kurslara katılanlar, staj adı altında bu şirketlerde çalıştırılıyor, parasını devlet veriyor. Sonra da sendikalaşma nedeniyle atılanların yerine kursiyerlerden bazıları işe alınıyor. Kıdem tazminatı vermemek için 11 ay da bir, işçiler girdi çıktı yapılıyor. Bölge de ne sendikalardan ne siyasi partilerden, ne sivil toplum, ne medyadan ses çıkmıyor. Taşeronlarda çalışan işçilerin çoğuna 16 yaş altı işçi parası ödeniyor. Ne ala memleket.

Toplu sözleşme yetkisi için %10 barajı, Kamu emekçilerinin ayrı sendikalarda örgütlenmek zorunda bırakılmaları, çerçeve anlaşmalarının işletme düzeyinde toplu pazarlığı kısıtlaması, kamuda işkolu düzeyinde toplu sözleşme yapılamaması, özel sektörde grup sözleşmelerinin fiilen işkolu sözleşmelerine dönüşmüş olması; bütün bunlar Uluslar arası Çalışma Örgütü’nün “özgür pazarlık” ilkesine (İLO 98/4) aykırı aslında. Fakat takan kim?

Bu ülkede son on yılda iş kazasına kurban giden işçi sayısı 10 bin 723’dür. Her yıl yaklaşık 300 bin iş kazasında ortalama 1072 işçi hayatını kaybediyor. Getirilen grev yasakları, taşeronlaşma yoluyla sendikasızlaştırma faaliyetleri, iş yerlerinde, madenlerde sıkça ortaya çıkan kazalar, patlamalar, artan işçi ölümleri Türkiye’nin sıradan görüntüleri arasında. Sonrada sendikacılara gelsin gözdağı, baskı.

Türkiye de iş güvencesi, sendikal güvence, toplu sözleşme yapma güvencesi pamuk ipliğine bağlı, her an geri alınabilir durumda. Zaman zaman da alınıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 100. konferansında (2011) sendikal hakları ihlal etme, ILO sözleşmelerine uymama, işten atma ve sendikacılara yönelik baskılar nedeniyle Türkiye’yi kara listeye (aplikasyon listesine) aldı. Türkiye bu konferansta altına imza attığı sendikal hakları düzenleyen 87 ve 98 sayılı ILO sözleşmelerine uymamakla, sendikalar yasasını hâlâ meclis’ten geçirmemekle açıkça suçlandı.  Sendikal nedenlerle işten atmaların Avrupa’da yüzde 66’sının Türkiye’de yaşandığını, sendika üyesi her 5 metal işçisinden 3’ünün işten atıldığını; sendikacıların sadece sendikal faaliyette bulundukları için gözaltına alınıp tutuklandıklarını; sendika eylemlerinde polisin aşırı güç kullandığını konferans ilan etti. ILO’nun 101. Uluslararası Çalışma Konferansının başladığı gün AKP Türkiye’de havacılık sektörüne grev yasağı getirdi. Ardından bu nedenle eylem yapan 305 çalışan işten çıkarıldı. Daha sayalım mı? Bu günlerde de KESK yöneticileri tutuklanıyor, EĞİTİMSEN şubeleri didik didik aranıyor. Türkiye yönetenlerinin İLO’yu falan umursadıkları yok.

Sonuç olarak Türkiye sendikal hareketi modernleşme sürecinin devlet odaklı merkeziyetçi gelenek içinde sürdürülmesinin yanı sıra küreselleşme koşullarından kaynaklanan ilave sorunları yaşıyor, ilave saldırılarla da karşı karşıya. Sanki Jack London’un romanlarında anlattığı 1800’lerin Amerika’sında yaşıyoruz sanki.  Fütursuzluk diz boyu.

ü  İnsanca bir asgari ücret için

ü  Ücretler arasında adalet için

ü  Artan işsizliğe ve yoksullaşmaya karşı çıkmak için

ü  Altına imza attığı İLO kıstaslarına Türkiye’nin uymasını sağlamak için

ü  Haksız işten atmalara, tutuklamalara sendikasızlaştırmalara, işçi ölümlerine karşı durabilmek için

ü  Her türlü etnik, dinsel, ideolojik, cinsel ayrımcılıkla emekçilerin gücünü zayıflatma çabalarını boşa çıkarmak için

Emek eksenli politika yapanlar el ele vermeyi bilmeli. Başka çare yok.

Yoksa demokrasi taşıma bahanesi ile çevrede güç gösterisi peşinde koşanların gerginliği tırmandırdıkları yeni süreçte; içeride başını ağrıtanlara terörü bahane edip operasyon yaptığına daha çok tanık olacağız. Öyle görünüyor. Türkiye ile Suriye arasında savaş söylentilerine varacak düzeyde gerginliğin arttığı bir sırada, sendikacılar üzerinde operasyon sürdürülmesi, sizce gerçekten bir rastlantı mı? Bence hiç değil.

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums