Eğitim anlayışımızı etkileyen felsefi akımlar!

  • 15.05.2016 00:00

 II. Meşrutiyet yıllarında ortaya çıkan Modernleşme döneminin düşünsel alt yapısını neden Romantizm, Doğalcılık, Deneycilik, Liberalizm gibi tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişi hazırlayan dönemin ana akımları değil de Kemeralizm, Işıkçılık, Zihincilik, Pozitivizm gibi akımlar oluşturdu? Bugün yaşadığımız düşünsel kısırlığı ve siyasal karmaşayı anlamak bakımından bu soruya cevap aramak önemli olabilir.

Bu kuşkusuz kapsamlı bir araştırma konusudur. Biz burada sadece Hilmi Ziya Ülken, Şerif Mardin, Taner Timur gibi sosyal bilimcilerin elde ettikleri bulgulardan yola çıkarak Meşrutiyet yıllarında oluşan Modern Eğitim anlayışının Batı’nın düşünce akımlarından nasıl etkilendiğini saptamakla yetineceğiz.

Osmanlı-Türk Modernleşme Sürecinin etkilendiği düşünce hareketlerinin klasik felsefi akımlarla ilişkisini tespit etmek çok kolay değil. Çünkü bu süreçte yer alan düşüncelerin felsefenin belli başlı alt disiplinleri olanvarlık ve bilgi teorilerialanında ne pozisyon aldıkları konusunda belirsizlik var. Belki de geleneksel toplum yapısının kapitalist gelişime elverişli olmadığı koşullarda, modernleşmeyi sürükleyecek düşüncelerin Deneycilik, Doğalcılık, Romantizm, Liberalizmgibi düşünce akımlardan etkilenmesi için bir neden, bir ihtiyaç yoktu. Bu noktada sürecin geleneksel düşünce biçimiyle olan ilişkisini de gözden uzak tutmamak gerekir.

Taner Timur “Osmanlı Modern düşüncesi ‘Gerçek’ ile ilgili temel sorulara eğilirken “devleti kurtarmak için Batı’dan ne alabiliriz?” sorusuna cevap aradı” diyor. (Timur, 1968:113) Şerif Mardin ise Batı siyasal düşüncesinden etkilenmenin, Batıdaki ünlü düşünürlerin eserlerinin Osmanlı İmparatorluğuna girişi yoluyla değil; “fizyokratlar olarak bilinen kamu idaresi kuramcılarının uzantısı sayılan “Kameralizm”yoluyla olduğuna dikkati çekiyor.

Kameralizm, “Aydın Despotizmi” adı verilen siyasal görüşün siyasal teorisidir. Aydın Despotizmi’nin amacı ortaçağ kurumlarının yerine merkezden idare edilen bütün birimlerin türdeş olduğu bir devlet yapısı kurmaktı. 18. Yüzyıl başlarından itibaren batıyla ilişki kuran, Batı’da gördüklerinden etkilenen Osmanlı diplomatları, İmparatorluğun gerilemesinin asıl sebebi olarak devletin toplumun dizginlerini -ve bu arada vergi kaynaklarını- elinden kaçırmış olmasında buldular. Bu dizginleri devlet tekrar eline nasıl geri alabilirdi sorusuna cevabı Kameralizm’de buldular. (Mardin, 1992: 83-84)

H. Ziya Ülken, Namık Kemal, Ziya Paşa gibi düşünürlerin Avrupa’da ulus devletlerin ortaya çıkışını besleyen “Romantizm”e değil de “Işık Felsefesi (Lumiére) ve zihinciliğe”(Almanya’da Wolff, Fransa’da Volter ve Condorcet) ilgi duyduklarını hatırlatıyor. Hâlbuki bu düşünürlerin Edebiyatımızda romantik devri açtığı kabul edilir? Oysa Batılılaşmak ve Millileşmek bu düşünürlere göre onu zihni terbiye yolu ile aydınlardan halka doğru inmek üzere yaymaktan ibarettir.

Emrullah Efendi “Tuba Ağacı” nazariyesi ile “formalist ve zihinci görüşü” bir pedagoji sistemi haline getirmeye çalıştı. Ona göre aydınların üniversitelerde yapacakları kültürleme faaliyetleri yukarıdan aşağıya halka yayılacak, garpçılığı ve milliyetçiliği halka yerleştirecekti. 1910’lardan itibaren İttihat Terakki’nin Emrullah Efendi eliyle üniversitelerde gerçekleştirmeye çalıştığı reformunun anlamı budur. II. Abdülhamit’in programlara müdahale ederek, müfettişlik sistemi getirerek yapmaya çalıştığını, üniversiteyi siyasi kontrolü altına alarak,  İttihat Terakki Sultanileri açarak yapmaya çalıştı. Bu görüşte halk basit ilkel ve pasif bir aletten ibarettir, yukarıdan aşağıya inen zihni kültür ona istediği şekli, kimliği ve anlamı kuşkusuz verecektir.

Ülken’e göre Gökalp, bu içeriği halkın içinden, halkın yaşadığı gerçeklikten değil tarihçi ve dilcilerin “Turan”a ait araştırmalarından ortaya çıkarmaya çalıştı. Gökalp’in öne sürdüğü Türk mitosu, yaşayan bir kıymet halindeki halkın örf ve âdetlerine dayanmaz, dilci ve tarihçilerin öne sürdükleri belgelere göre yapılmış oluşturucu ve yapay bazı fikirlere dayanır.

Ülken eleştirilerini şöyle sıralar: Bu zihinci felsefeye göre Halk şuurlaşacak olan “millet”in temeli ve kaynağıdır.  Halk cahildir, acizdir, ona “ilim ve fen” götürülerek her şey halledilebilir. Millet zihni ve teknik gelişmenin son halkası olarak değil, orijinal ve kökten gelen kuvvetlerin şahsi kıymet yaratışlarına imkân vermesiyle ortaya çıkacaktır. “Işık” felsefesi sonuçlar ve ürünler üzerinden milli oluşumu açıklamaya çalıştığı için yüzeyseldir, yöntem bakımından da tersine hareket eder. Kökleri havada ve meyveleri yerde olan Tuba ağacının gerçeğe neden uymadığı buradan anlaşılır (Emrullah Efendi’nin Tuba ağacı naziresinde öne sürdüğü gibi, I. Abdülhamit’ten II. Meşrutiyete ve Cumhuriyet’e kadar Eğitim sisteminde okullaşma ve kurumlaşma yukardan aşağıya böyle şekillenir.) (Ülken, 197-200)

Osmanlı-Türk düşün hareketi üzerinde Pozitivizm oldukça etkili olmuştur. Bu etki Genç Osmanlılardan Jön Türkler’e, onlardan da Kemalist düşünceye taşınır.

Bir medeniyet anlayışı olarak ortaya çıkan Pozitivizm, metafizik düşünceyi, tanrıbilimi inkâr eder. Her şey, toplumsal yapının ve onun evriminin nesnel, bilimsel analizi üzerine kurulur. Pozitivizme göre olaylar arasında belirli neden-sonuç ilişkileri, yasalar, sabit bağıntılar vardır. Bu bakış açısı varlıkların kendine özgü özellikleri olabileceğini, olgu ve olayları kendine has özelliklerinden yola çıkarak tanımayı reddeder. Yaşamda var olan uyum rastlantısal değil, bilim dalları arasındaki uyumda ortaya çıkar. Öyleyse, bütün sosyal bilim dallarında aynı yöntemler uygulanmalıdır; bunlar tümdengelim, gözlem, terim dizini, karşılaştırma, tarih ve soy zincirlerioluşturma olarak sıralanırlar. Pozitivist bir olay karşısında “niçin” sorusunu sormaz; “nasıl” sorusuna yanıt arar.

Pozitivizm gerçeğin “bilimsel olarak” ele alınmasından yola çıkılıp, aslında olması gerekeni tanımlar. Böylece bilimsel davranışlara bir kural, bir düzen getirir. Daha çok tarihin çevrimsel tekrarını, kalıcılığını düzenler. Modernizmin standartlaşma, tek biçimlilik arayışını yansıtır. Böylece Pozitivizmin kendisi bir inanç sistemi haline gelir.

Batıda pozitivizm bilimdeki gelişmenin ve yeni buluşların metafizik ve teolojik inançları derinden sarstığı koşullarda ortaya çıktı. Ortaya koyduğu anlayış ve yöntemle bilimsel-teknolojik gelişmenin hızlanmasına yol açtı.

Osmanlı-Türk toplumsal değişimine yön veren düşüncenin Batı’daki ekonomik, teknolojik gelişmeyi açıklayabileceği bir sihirli değneğe ihtiyacı vardı. Bu noktada pozitivizm, “bilim ve fenne dayanan medeniyet” arayışına yol gösterdiği aynı zamanda Hıristiyanlığa da bulaşmadığı için benimsendi. Osmanlı imparatorluğuna Pozitivizm, Comt ve takipçilerinin düşüncelerini savunma biçiminde değil, her türlü inancı hoş gören bir çeşit laik metot olarak girdi.(Timur:116)

Cumhuriyet döneminde laik yönetimve laik eğitimanlayışının temelleri de sorunlu biçimde böyle oluştu. Bu ortaya çıkışta Ziya Gökalp’in önemli rolü oldu. Gökalp kavramların analizinden yola çıkarak ideal toplumun “millet”te” “nasıl” şekillenmesi gerektiği yolunda gerekirciarayış ortaya koydu.

Peki, Türk düşünce hayatında pozitivist etkinin sonuçları nelerdir?

Pozitivizm Türk düşünce hayatında geleneksel değerlerin ve dini inancın toplum içinde gerilemesine, hoşgörüsüzlüğün yaygınlaşmasına, dogmatik tutumun yaygınlaşmasına, düşünce hayatının kısırlaşmasına, bilimin ve bilimsel bilginin her derde deva görülmesine ve mutlaklaştırılmasına yol açtı. Bugün Türkiye siyasal yaşamı bu kısırlaşmanın, mutlaklaştırmanın, hoşgörüsüzlüğün sonuçlarını yaşıyor. Buna karşılık pozitivizmin bilim düşüncesinin ve bilimsel yaşamın gelişmesinde olumlu rol oynadığını da kabul etmek gerekir.(Bolay: 279-280)

Bu temel düşünsel yapı içinde “iş içinde eğitimi” araç edinen dayanışmacı, kolektivist, işe ve ürüne dönük yaklaşımlar da görüldü (İ. H. Baltacıoğlu gibi). Ancak bunu eğitim anlayışının pragmatist yüzünü ortaya çıkarmaktan çok, kendine özgü karakteristik çizgisine pragmatist düşünce içinde dayanak noktaları aramak ile açıklamak daha doğru olur.

Görüldüğü gibi Batı’dan etkilenilen bütün düşünsel siyasal akımlar esas olarak sistemde istikrar arayan, ideal toplumsal kuruluşu arayan ve bu arayışta aydına, sosyologa özel rol yükleyen düşünsel akımlardır.

Osmanlı Devleti çökmektedir, bu çöküş içinden toplumsal yapıyı koruyacak, ayakta tutacak örgütlenme nasıl çıkarılabilir, aydınlarımız asıl buna kafa yormuştur. Ve bu kafa yormanın sonucu da eğitime hep ideolojik müdahale olmuştur. Bu düşünce de halk yok, insan haklarına saygı, sahip çıkmak yok, halkı temsil etmek yok, huzuru demokraside aramak hiç yok. Huzuru yukarıdan aşağıya tesis etmek var. Devleti kurtarmak var.

Bu arayış bugün de İslamcılık, Batılılaşma, Türkçülük, Kürtçülük tartışmaları içinde devam edip gidiyor. Ama gerçek şu ki ne huzuru tesis ettik, ne de devletin kurtuluşunu güvence altına alabildik.

KAYNAKLAR

Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi (İstanbul: İletişim Yay.,1992), s. 83-84.

Süleyman Hayri Bolay, “Pozitivizmin ve Pragmatizmin Türk Milli Eğitimine Etkileri”, Türkiye 1.Eğitim Felsefesi Kongresi: Bildiriler-Müzakereler 5-8 Ekim 1994 (Van: 100.Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları, 1995), s.272. 

Hilmi Ziya Ülken, Millet ve Tarih Şuuru (İkinci Baskı, İstanbul: Dergah Yay., 1976), ss. 197-198-199.

Guy Samama  “Agust Comte ve Pozitivizm ” Thema Larousse Cilt:1 (İstanbul: Milliyet Yayınları, 1994), ss. 424-425.

Taner Timur,Türk Devrimi: Tarihi Anlamı ve Felsefi Temeli (Ankara: Sevinç Mat., 1968),  s.116.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums