- 6.02.2016 00:00
PKK’ya karşı sekiz aydır sürdürülen operasyonlarda beşte biri sivil, üç yüzü aşkın asker, dokuz yüzü aşkın PKK’lı kabaca 1500 civarında insanımızı kaybettik. Kentlerimiz harabeye döndü. 400 bin insanın hayatı değişti, belki yarısı evinden barkından oldu. Ne uğruna feda edildi bunlar?
Kurumlara, kurumların işleyişine her gün keyfi müdahaleler oluyor. Sistem gerildikçe geriliyor, ilişkiler sertleştikçe sertleşiyor. İktidar kendini güvence altına almak için başkanlık sistemi dayatması içinde. “Referanduma mı gitsem yoksa HDP’yi parlamento dışına itip erken seçimi mi zorlasam” hesapları yapıyor.
PKK ise özyönetim peşinde, neyine güveniyor, o silahları nereden buluyor, o çocukları nasıl harcayabiliyor, o gençler kendilerini nasıl harcıyorlar, neyle karşı karşıyayız, işin içinde başka ne numaralar var; sınırlı bilgiyle bu cenapta bütün bu sorulara mantıklı yanıtlar bulmak, olaya akıl erdirmek mümkün değil! Ama sonuç da, sebep oldukları da ortada?
Hedefi rotası belirsiz salvolarıyla içindeki zayıf halkalarına kancalar atılmış bir garip muhalefetimiz var. Bunun ötesinde bir muhalefete de yaşama şansı bırakmıyor iktidar. Üçüncü büyük partisinin terör örgütü ilan edildiği, bu partinin önde gelen beş milletvekilini meclisten atma hazırlıklarının yapıldığı “demokratik” bir ülke burası.
İktidara yandaşı değilsen, hele sesini yükseltiyorsan yandın: ya hainsin ya terörist, ya da terörist destekçisi. Doğasını korumak için altın madenine karşı koyan Artvinli “yavru gezici”, TIR’daki “insani yardımları” haber yapan gazeteci “casus”, barış talep etmek için sokağa çıkan Diyarbakırlı “terörist”. Sendika değiştirip ek zam talep ettiği için işçinin (Reno’da) işinden, barış istediği için akademisyenin üniversitesinden atılmayı hak ettiği bir garip ülke oldu Türkiye.
Muhalefet sesini duyurabileceği kanallardan yoksun, var olanlar da tehdit altında. Ama gelir dağılımı adaletsizliğinde 150 ülke arasında 120. sıradaymışız, Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü 2015 basın özgürlüğü raporunda 170 ülke arasında bizi 149. sırada göstermiş ne gam.
Bütün bu yaşadıklarımıza rağmen yine de demokrasiye sahip çıkan, her şeyin en iyisini bilen iman ve vicdan sahibi iktidarımız oluyor. PKK’da halkların çektiklerine rağmen insan hakları savunucusu, Kürt hareketinin temsilcisi oluyor ya, işte buna bitiyorum.
Yıkılan kentler, telef olan insanlar, yaşamlar; kapatılan, el konulan kanallar, yaşanan bunca acı bütün bunlar demokrasimizi korumak için, insan haklarını geliştirmek için yapılmış oluyor. Bu arada Merkez Bankası, TÜSİAD başkanları, Akademisyenler, HDP’liler, CHP’ler , Anayasa mahkemesi başkanları, hemen hepsi en az bir kez hain ilan edilmiş oluyorlar. Ne demokrasi ama!
İktidar kendine karşı işleyen bazı kurumları, bazı işleyişleri ortada kaldırırken de demokrasi adına hareket etmiş oluyor, kendisi için daha kullanışlı olanları getirirken de. Bazen de dün gözden çıkardığını bugün yeniden getiriyor. Örneğin özel yetkili mahkemeleri kaldırırken de demokrattı, onların boşluğunu dolduran kapalı devre işleyen sulh hukuk mahkemelerini yeniden kurumsallaştırırken de. İstihbarata dayalı izleme ve dinleme için izin almayı dün tek hâkimden üç hâkime çıkarırken de demokrattı, bugün istihbarat ve izlemeyi yeniden tek hâkim iznine bağlamaya çalışırken de. Dün bir gazetemiz (Cumhuriyet) ispiyonculuğu kurumsallaştırıcı adımlar atıldığını müjdeliyor. Demokrasi değdin de böyle derinleşir değil mi?
Dün faaliyetlerinden ötürü MİT’çilere soruşturma açılmasını Cumhurbaşkanın iznine bağlarken iktidarımız demokrasiyi savunuyordu. Bugün bir adım daha atıp silah kullanma yetkisini aşan, işkence ve kötü muameleyle suçlanan askere soruşturma açmayı Milli Savunma Bakanlığının İznine, Başbakanın onayına bağlamaya çalışırken (tasarı Milli Savunma Komisyonunda) demokrasimizi biraz daha derinleştirmiş oluyor. Hele yarın işkence ve kötü muamele iddiaları ile yıpratılan polisimizi de hükümetimizin koruması altına bir alalım, siz o zaman görün polisimizin şefkatli kolları arasında demokrasimiz nasıl da gelişip güçleniyor (!).
Hele Cumhurbaşkanımız sayesinde şu başkanlık işini referanduma bir götürelim, %50’inin üzerinde bir kabul görsün, siz o zaman görün demokrasimiz nasıl ilerliyor(!).
Galiba iktidarı ayakta tutan milletvekillerimizin gönül gözünde bunlar var. Ülkeye, dünyaya böyle bakıyorlar. Hitler de Almanya harabe haline gelinceye kadar halkı böyle avutmadı mı?
Kendisine yapılan bireysel başvuruda Cumhurbaşkanının hoşuna gitmeyen bir karar vermişse bu ülkede, Anayasa Mahkemesi anayasayı ihlal etmekle suçlanabiliyor. Hangi yetkiyle, hangi yeti ile diye sormayın. Cumhurbaşkanı anayasanın kendisini korumakla, uzmanı olmakla görevlendirdiği kuruma “sen anayasayı ihlal ettin” diye suçlama getirebiliyor mu siz ona bakın. Demokratik gelişmişliğin göstergesi işte bu! Anayasa mahkemesi kararının Cumhurbaşkanı tarafından hukuken yok sayılabildiği yeryüzünde bir başka “demokratik” ülke var mı?
Nasıl ihlal etmiş anayasayı mahkeme? Süren davaya müdahale etmiş. (Müdahale tutukluluğa falan demeyin sakın, Sayın Cumhurbaşkanından daha iyi bilecek değilsiniz ya!)
Üyelerin ezici çoğunluğu kararın altına imza atmış. Bunca hukuk okumuş, bunca dava yürütmüşler de nasıl görememiş bunu hâkimler. Bu kadar yetersizdiler, acemiydiler de niye getirdiniz bu üyeleri o kuruma, bu üyeleri ağırlıklı olarak ağırlıklı olarak atayan siz değil misiniz? Hukuka, anayasaya bu kadar vakıfsanız anayasa mahkemesi başkanı da, üyesi de siz olun o zaman. Böylece gereksiz tartışmalardan kurtulmuş, zamanı da boşuna tüketmemiş olurduk.
“Zaten başkanlık sistemiyle yapmak istediğimiz bu” dendiğini duyar gibiyim?
Ne diyelim, kolay gelsin. Ama size kötü bir haberim var: Metropol’ün yaptığı araştırmaya göre halkımızın %60’ı hala başkanlık sistemine karşıymış. Bu demek oluyor ki biraz daha fazla insanı hain, casus, terörist falan ilan etmeye ihtiyacınız var. HDP’yi siyasetten silmek şart.
Dua edin de PKK stratejisini değiştirmesin, bu öz yönetim işi size çok iyi geldi, yoksa işiniz zordu yani.
Yorum Yap