- 29.09.2014 00:00
Türkiye Eğitim Sistemi 20014-2015 Eğitim öğretim dönemine artan ve giderek derinleşen sorunlarla giriyor. Gerekçeleri yer yer farklılaşsa da MEB’de görev yapan öğretmenlerin nerdeyse yarısının, sendikalı öğretmenlerin ise 3/2’sinin örgütlü olduğu sendikalar (T. Eğitim Sen, Eğitim-Sen, Eğitim-İş, Anadolu Eğitim Sen sendikaları) 24 Eylül de bir günlük iş bıraktılar. Basın pek rağbet etmedi ama bu eylemler öğretmenlerin gidişattan duyduklarıendişeyi, ne kadar huzursuz olduklarınıaçıkça gösteriyor.
Yasa marifetiyle eğitim sisteminde, okullarda görev yapan yöneticilerin kazanılmış hakları neredeyse sıfırlandı. MEB’de 4 yıllık hizmet süresini dolduran yöneticilerin yerine siyaseten yeni yöneticiler atandı, atanıyor. Ne hikmetse atamalar için yapılan değerlendirmelerde 75 üzeri puan alan yöneticilerin içinde iş kolunda üçüncü büyük sendika olan Eğitim-Sen’li bir tek yönetici yok. Atanan yöneticiler içinde milliyetçi-muhafazakâr tutumuyla öne çıkan T. Eğitim Sen’li, Kemalist tutumuyla öne çıkan Eğitim-İş’liyöneticiler bile parmakla gösterilecek kadar az. Atananların ezici çoğunluğu Eğitim-Bir Sen’li. Diğer sendikalar bu uygulamalara isyan ediyorlar. Kasım’ın 18’ine kadar okullara yönetici atamaları devam edecek. Yani okullar açıldı açılmasına da, okullarda kaos, tartışma huzursuzluk almış başını gidiyor.
Tercihleri dışındaÇocuklarıİmam Hatip Liselerine yerleştirilen ailelerde isyanlarda.Liselere kayıtlar geçen gün resmen sona eldi. Ama hala yerini bulamamış, okulundan memnun olmayan binlerce genç, aile var. Okulların önemli bir kısmında ise kontenjan açığı var.Bu nasıl planlama?
MEB yeni ortaöğretim yönetmeliği ile Anadolu Liseleri’ndeki sınıf mevcutlarının sınırını 40 öğrenciye çıkardı. Yerleştirme komisyonlarının dört öğrenciye kadar kontenjanları var.Yani puanına bakılmadan bazı öğrenciler Anadolu liselerinde sınıflara yerleştirilebilecekler. Nerede kaldı eğitimde fırsat eşitliği, nerede kaldı adalet?
Çocukları 60 kişilik sınıflarda okurken İmam Hatip Liselerinde 17 kişilik sınıflarda eğitim verildiğini gören aileler haklı olarak tepki gösteriyorlar. Çocuğunun okuduğu okul değiştiği için ya da İmam Hatip yapıldığı için düzeni bozulan, bu yüzden cebinden daha fazla para çıkan, okul tadilatı bitmediği gerekçesi ile çocuklarını okumak için camiye göndermek zorunda kalan aileler var. Yollayacağı özel okul için devletten ne katkı alacağını bilmedikleri için huzursuz yüzlerce hali vakti yerinde aile var.Hepsi huzursuz, tepkili, hepsi burunlarından soluyorlar.
Eğitim sisteminde yaşanan bütün bu karmaşanın, çatışmaların, moral değerlerdeki aşınmanın asıl ceremesini çocuklarımız ödüyor.Onlar ne yapsın? Çocuklarımıza olan borcumuzu böyle mi ödeyeceğiz?
Çocuklarının din dersinden muaf tutulması taleplerini Milli Eğitim Bakanlığı’nın dikkate almadığı gerekçesi ile bir gurup Türkiye vatandaşı2005 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AHİM) başvurmuştu. Mahkeme kendisine yapılan başvuruyu geçen hafta karara bağladı. Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi’nin 2’nci maddesinde belirtilen çocukların eğitim hakkını Türkiye’nin ihlal ettiğine hükmeden mahkeme, en kısa zamanda Türkiye’nineğitim sisteminde gerekli değişiklikleri yaparak istemeyen öğrencilerin gerekçe göstermeden Din ve Ahlak Bilgisi derslerine girmeme haklarını teslim etmesine oy birliği ile karar verdi.
Bu kararın ardından Hükümet sözcüsü Bülent Arınç Din derslerinin içeriğinde değişiklik yapılabileceği yönünde bir şeyler söyledi. Ama bu karar Hükümet çevrelerini çok kızdırdı. Biz oturup din derslerini zorunlu olmaktan çıkarmak için kendi içinde tartışmasını beklerken, Bakanlar Kurulu AHİMkararının hemen arkasından misilleme gibi bir karar aldı.Öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelikten (4. Madde) 'baş açık' ibaresi kaldırıldı. Bakan Avcı 5. Sınıf itibarıyla isteyen öğrencilerin başörtüsü ile okullara gelebileceğini açıkladı. Diğer yandan dün resmi gazetede yayınlanan yönetmelik değişikliğindenöğrencilerin boyanmış saçla, vücudunda dövme ya da pirsing ile bıyık ve sakal ile okula gelmelerine yasak getirildiğini de öğrendik.
Okullar bunca karmaşa içindeyken, öğretmenlerin, eski yöneticilerin, ailelilerin eğitim ile ilgili kaygıları, endişeleri, huzursuzlukları böylesine tavan yapmışken alınan bu kararın anlamı nedir?Bu karar AKP çevrelerinin iddia ettiği gibi eğitimde normalleşmeye mi işaret ediyor? Yoksa eğitime dönük siyasal, ideolojik müdahalenin yeni bir biçimi ile mi karşı karşıyayız.Bu karar eğitim sistemine huzur mu getirir, karmaşa mı?
Eğer pek çok çağdaş ülkede tanık olduğumuz gibi okullar âdemi merkeziyetçi, “okula dayalı yönetim” anlayışıyla yönetiliyor olsalardı.Okulda iş görenlerin, çocuklarını okula gönderen ailelerin okul yöneticilerini seçmede ve okul yönetim sürecini denetlemede söz hakları olsaydı. Okullar öğretmenlerini, çalışanlarını, öğrencilerini özgürce seçebilselerdi. Öğrenciler istedikleri kılık kıyafet ile okula geldikleri halde ille de başı açık gelmek zorunda bırakılmış olsaydı. O zaman on yaşındaki çocuk için bile olsa getirilen başörtüsü takma serbestisini normalleşmeyi sabote eden bir uygulamaya son verecek, normalleşme yolunda atılmış bir adım olarak görebilirdik. Zaten amaç bu olsaydı herhalde bu uygulamanın yanına boyalı saç, dövme, pirsing yasağı eklenmezdi.
Bizim eğitim sistemimiz son derece merkeziyetçi bir anlayış içinde örgütlenmiştir, son derece otoriter bir anlayışla da işletilir.Modernleşme sürecinde eğitim toplumsal yapıyı şekillendirecek başlıca araç olarak ele alındı ve kullanıldı. AKP Hükümetleri geçmişten farklı olarak devraldıkları eğitim sistemini, toplumu Sünni İslam temelinde yeniden şekillendirmek için dekullanmaya başladılar. O nedenle mevcut iktidarbu yoldaMilliyetçilerden daha merkeziyetçi daha otoriter bir anlayışla yürüyor. Eğitim sistemini siyaseten yeniden tasarımlıyor, eğitime ayrılan fonları bütünüyle siyaseten kullanıyor.
Eğitim sistemibugün ülkenin kalkınması yolunda nitelikli insan yetiştirmek üzere bireye ilgi ve yetenekleri doğrultusunda kendisini gerçekleştirmesi için fırsatlar sunacağı, bireyi mesleğe yönlendireceği yerde; iktidarın politikalarına eklemlenecek biçimde bireylerin duygularını, düşüncelerini, inançlarını şekillendirmeye çalışıyor. Bu ülke bu eğitim sistemiyle mi ileri teknoloji üretecek, kullanacak, kalkınan demokratik çağdaş bir ülke olarak dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girecek. Bu ülkeye bu kötülüğü niye yapıyorsunuz?
2003’de 18 bin üyesi bulunan Eğitim-Bir-Sen son on bir yıl içinde 279.000 üyeye nasıl ulaştı? Bunu anlamak için on bir yıl içinde Eğitim Sisteminde görevlendirilen kadrolardan kaçta kaçının İlahiyat mezunlarından seçildiğine bakmak yeter. Sadece Din Dersi hocası olarak sisteme alınanların sayısı bu dönemde 40.000’nin üzerindedir. Okul yöneticiliklerinde, Milli Eğitim Müdürlüklerinde okullarda büyük orada bugün bu kadrolara görev veriliyor.
Altıncı sınıftan sonra öğrenciler ek derslerle birlikte 7 saat Din eğitimi alıyorlar. Açılan İmam Hatip Lisesi yetmedi, Ortaokullarda da İmam Hatip sınıfları oluşturuldu. Eğitimin siyasileştiği, ideolojik müdahaleye maruz kaldığı, görev alan öğretim kadroları üzerinde siyasi baskının arttığı bu koşullarda yönetmelik değişikliği ile 5. Sınıftan (10 yaşından) itibaren sisteme başı açık gelen öğrenciler üzerinde “başını ört” baskısı oluşmayacak mı?
Öğrenci yetişkin gibi katılaşmış değildir. Öğrencilerin kavgaları da, öfkeleri de, kırgınlıkları da anlıktır. Bir bakarsınbeş dakika önce bir birine küsenlerbeş dakika sonra bir biri ile sarmaş dolaş oynuyor.Öğrenci arkadaşlık kuracağı, oyun oynayacağı, ders çalışacağı arkadaşının başının örtülü mü ya da açık mı olmasına bakmaz, birbirine kolay alışır.Öğrenciler arasına ayrımcılık, dışlama, kışkırtma yetişkinlerden gelir. Bunu görmemek için kör olmak lazım.
Sistemde Sünni İslam temelinde din eğitimi vermekle görevlendirilmiş öğretmenler, “dini bütün” müdürler, kraldan daha kralcıyardımcılar başı açık öğrencilere saçın boyalı, dövmen var, ayakkabın böyle, eteğin kısa, hırkanın rengi farklı diye ayrım yapmayacaklar mı?Öğrenciler üzerinde baskı kurulmayacak mı? Yönetmelik değişikliği okullarda bunu yapmak isteyenlerin elini güçlendirmiyor mu? Ne yapacaksınız? Dövmesi olan öğrenciyi disiplin cezası vererek okuldan atacak mısınız?
Siyaseten yönetilen, ideolojik müdahale altındaki bizimki gibi bir eğitim sisteminde bunun böyle olmayacağının bir garantisi var mıdır?Öğrenciye Sünni İslam anlayışı temelinde zorunlu din eğitimi dayattığınız yerde başı açık öğrencinin kendisine sunulan eğitim fırsatlarından, öğrenci kişilik hizmetlerinden eşit bir biçimde yararlanabilmesi mümkün mü? Bu koşullarda çocuğunu okula gönderen velinin içi rahat olabilir mi? Velinin içi rahat olmadığı yerde öğrenci kendini güvence altında hissedebilir mi?
Başörtüsünü ortaokulda, lisede serbest mi bırakmak istiyorsunuz, bırakın. Ama veliye, iradesi dışında öğrenciye her hangi bir inanç eğitimi dayatmayın. Okulu, öğretmeni, eğitim sistemini kafanıza göre şekillendirmeye kalkmayın. Bırakın çocuklar okullarını özgürce seçsinler, okula özgürce nasıl istiyorlarsa öyle gelsinler, yeter ki gelsinler. Bırakın yöneticilerini, öğrencilerini okullar kendileri seçsinler, kendileri denetlesinler. İşler olması gerektiği gibi yürür yeter ki siz dışarıdan müdahale etmeyin.
İçinde yaşadığımız şu coğrafya da, kendine Müslüman diyen bazılarının Müslümanlara, insana, canlıyabugün yaptığı eziyeti kimsekimseye yapmıyor? Normalleşme mi istiyorsunuz, işte size fırsat: önce buna karşı çıkın.
Yorum Yap