Eğitimde keyfililik dönemi!

  • 8.09.2014 00:00

 Türkiye yeni bir eğitim-öğretim dönemine hazırlanıyor.

Her sistem belirli bir gelenek ve kültür üzerinde yükselir. Eğitim sisteminde de kalite sonuçta geleneğe, kültüre bağlı artar. Eğitim sisteminin, okulun geleneği ve kültürü ile gelişi güzel oynarsanız bunun olumsuz sonuçlarını orta ve uzun vadede mutlaka alırsınız.  

Son yıllarda eğitim sisteminde, okul yönetiminde kelimenin tam anlamıyla bir deprem yaşıyoruz. Yöneticiler, öğretmenler, aileler ve öğrenciler yeni eğitim öğretim sürecine bugün geçmişe göre daha tedirgin, daha huzursuz giriyorlar. Eğitimde kalite düşüyor, fırsat eşitsizliği giderek derinleşiyor.

Eğitim sistemimiz bugün ülke kalkınmasına, katma değer üretimine, ileri teknoloji geliştirmeye, mesleki yaşamın gelişmesine, nitelikli insan yetiştirmeye, sosyalleşmeye, bilgi ve deneyim üretimine ne katkı sunuyor? Bu katkıyı engelleyen belli başlı ayak bağlarımız neler? Eğitimcilerin, bilim insanlarının, ülkeyi yönetenlerin, iktidar muhaliflerinin yeni eğitim öğretim sürecine hazırlandığımız şu günlerde bu soruları kendilerine sormaları gerekir.

Bu ayak bağlarının başında eğitimi siyaseten araç olarak kullanmak geliyor, eğitime yapılan ideolojik müdahaleler geliyor. Bu dün de böyleydi bu günde böyle. 2011 Genel seçimlerinden bu yana eğitim sisteminde giderek artan bir keyfilik dönemi yaşıyoruz.  Bunun startı “Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” (1 Şubat 2012-R.Tayip Erdoğan) açıklaması ile verildi. Okullaşmada 4+4+4 düzenlemesinin asıl amacı, gençleri ergenlik dönemine girmeden dini eğitime yönlendirebilmekti.

Eğitimde fırsat eşitsizliğini azaltmanın, kaliteyi yükseltmenin yolu aslında okul öncesi eğitimi zorunlu hale getirmekten geçiyor. Okul öncesini içine alan zorunlu temel eğitim pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi 9., 10. Sınıfta gençleri mesleğe, hayata, akademik eğitime yönlendirerek sonlandırılabilirdi. Bunun yerine 6. Sınıftan itibaren öğrencilere Sünni İslam’a dayalı inanç eğitimi verebilmek amacıyla ortaokul ilkokuldan ayrıldı, ortaöğretim zorunlu hale getirildi.

Zorunlu verilen Din ve Ahlak Bilgisi Dersi yanı sıra Kuran, Hz. Muhammet’in Hayatı gibi ek derslerle 6. Sınıftan itibaren çocukların önemli bir kısmı bu gün günde 7 saat dini eğitim alıyor. Köklü bazı ortaöğretim kurumları İmam Hatip Lisesine dönüştürüldü. İmam Hatip Liselerinin sayısı hızla artarak 952’ye çıktı.  AKP iktidara geldiğinde 71.100 olan İmam Hatip Lisesinde okuyan öğrenci sayısı bugün on kat artarak 710.000’e ulaştı. Milli Eğitime dışarıdan ayar vermeye çalışanlar bu sayıyı bir milyona çıkarmayı hedefliyorlar. Anlaşılan bu da yetmiyor, ortaokullarda İmam Hatip Sınıfları açılmaya başlandı. İstanbul Beykoz’da başlatılan Pilot uygulama halka sindirilebilirse anlaşılan bütün Türkiye’ye yaygınlaştırılacak.

Elbette isteyen aile çocuğuna inancına uygun eğitim alabilmeli. Ancak bugün devletin yaptığı gerçekten bu mu? “Müslüman’ım” diyen herkesin mezhebi Sünni mi? Okullarda Sünni İslam’ın dışında bir inanç eğitimi var mı?

İnanca dayalı eğitimi böylesine genişletmenin, ailelerin farklı tercihlerine rağmen belirli bir inancı çocuğa dayatmanın, bireyin gelişimine, Türkiye’ye katkısı ne? Bu eğitimle çocuğun sayısal düşünme yeteneği, dil yeteneği, fen ve teknoloji kullanma yeteneği mi artıyor? Bireyin mesleki kimlik sahibi olmasına bu eğitim katkı mı veriyor? Eğitime bu ideolojik müdahale toplum içinde kamplaşmayı, çatışmayı, kimlik savaşlarını daha derinleştirmekten öte ne işe yarayacak?

Kimya, Fizik, Biyoloji gibi temel bilim dallarında, mesleki eğitimde öğretmen yetiştirme yerlerde sürünüyor. Çeşitli konu alanlarında eğitimi ilahiyatçılarla sürdürünce, okul yöneticililerini ilahiyatçılardan seçince eğitimin sorunları çözülecek mi? Bu düzenlemelerin, uygulamaların Türkiye’nin kalkınmasına; yüksek teknoloji geliştirmesine, ileri teknolojiyi kullanabilmesine, daha fazla katma değer üretebilmesine, nitelikli insan yetiştirmesine bir katkısı var mı?

2012’den itibaren Milli Eğitim Sisteminin örgütsel yapısı ve yönetim biçimi yapılan müdahalelerle değişmeye başladı. Milli Eğitim Bakanlığının Merkez Teşkilatı yeniden yapılandırıldı. Talim Terbiye Kurulu, Araştırma Planlama Koordinasyon Kurulu gibi program düzenleme ve geliştirmede kilit rol oynayan alan uzmanlarından oluşan özerk bilim kurulları ortadan kaldırıldı. Bütün belli başlı görevler, program ve kurum politikalarını belirleme yetkileri, fon kullanma yetkileri doğrudan Bakan ve Bakana bağlı müsteşarlar elinde toplandı. Eğitime ayrılan fonlar, yatırımlar, kadrolama doğrudan siyaseten belirlenir hale geldi.

Arkasından meclisten çıkarılan yasa ile Milli Eğitim Taşra Teşkilatı’na müdahale edildi. İl, ilçe yöneticileri, müfettişler, okul yöneticileri siyaseten belirlenir hale geldi.

Okula yönetici belirlerken, okul içinden oluşturulan kurul 40 puan üzerinden değerlendirme yapıyor, İl Milli Eğitim Örgütünde oluşan komisyon 60 puan üzerinden. Bu iki değerlendirmenin toplamına göre okula yönetici atanıyor. Okul içinde oluşan komisyonun en fazla puan (40) verdiği yerde Milli Eğitim İl Müdürlüğündeki yetkililer en düşük puanı verdiğinde okulun adayı defterden siliniyor. Böylece Milli Eğitim İl Müdürlüğünün istediği aday okula yönetici oluyor. Anlayacağınız rektör seçiminde uygulanan komedinin benzeri okul yöneticisi atanırken oynanıyor, okul yöneticileri siyaseten atanıyor. Ne anlamı kaldı “okula dayalı yönetim”, “okul geliştirme ekibi” uygulamalarının? Bu çağda emir komuta sistemi ile eğitim sisteminin sorunlarına çözüm bulabilir misiniz?

İktidar bir yandan da çıkardığı yasa yolu ile yöneticilerin, öğretmenlerin İl İdare Mahkemelerine dava açarak haklarını aramalarının önüne geçiyor. Memur ya da yönetici hak ihlali yapan üst yöneticiye karşı artık dava açamayacak. Son Torba Yasası kanunlaşırsa mahkemeler ihlal edilen hakları geri iade etse bile, yürütme mahkemenin verdiği kararı iki yıl içinde ve istediği biçimde yerine getirecek. Böylece hak ihlalleri geriye dönüşü olamayan rutinler haline gelecek.  Bu uygulamalar sistemdeki karmaşayı daha da derinleştirmez mi? Sistemde huzursuzluk büyümez mi?

Öte yandan İktidar Basın ve Ekonomide yaptığını eğitimde de yapıyor. Yandaş eğitim yatırımcıları, yandaş vakıflar yaratıyor. Önümüzde devlet okullarının birer birer yandaş yatırımcıların eline bırakılacağı bir süreç uzanıyor. Bunun yasal altyapısı hazırlandı. Eğitim için ayrılan fonların bir kısmı, devletin ve yerel yönetimlerin olanakları yandaş yatırımcılara, yandaş vakıflara kullandırılmaya başlandı. Basından TURGEV’e bırakılan taşınmazların, yurtların haberlerini okuyoruz. Dindar gençlik yetiştirme bir de bu koldan ilerliyor. Eğitime yönelik bu müdahalelerle aynı zamanda iktidar aklınca geleceğini sağlama alıyor.

Ekonomik durumu iyi olan ailelere özel okullar adres gösteriliyor. Aileler artık gözden çıkardıkları para oranında kaliteli eğitim alabilecekler. Bütün bunlar eğitimde karmaşayı, fırsat eşitsizliğini, güvensizliği, çatışmayı, huzursuzluğu arttıracak,  kaliteyi daha da düşürecek işler.

Eğitimde tanık olduğumuz bütün bu keyfi müdahalelerle aslında geleceğimiz tahrip ediliyor. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums