Acı yükselirken vicdan betonlaşıyorsa!

  • 26.05.2014 00:00

 Vatandaşlık temelinde örülmüş siyasi birlik güçlüyse, kıvançta ve tasada ortaklık varsayaşanan acılar, trajediler insanları birbirine daha fazla kenetler.Vicdanlar yumuşar,acılar birlikte sarılır, toplumda dayanışma artar.

Ama biz de böyle olmuyor. Neden?

Çünkü kimlik siyasetinin zehirlediği sosyal yaşam içinde acı daha ortaya çıkarken siyasallaşıyor. Acı büyüdükçe acı üzerinden verilen hükümler kimlik siyasetinin açtığı paralel kulvardaayrılıkları derinleştiriyor, birini diğerine duyarsızlaştıran bir rol oynuyor;kamplaşma sertleşiyor. Acının ortaya çıktığı yerde vicdanlarbirbirine paralelleşiyorve betonlaşıyor.

“Paralel” kavramı ile ilk 17 Aralıkta tanıştık. Yolsuzluk iddiası ile suçlanan iktidar, eski ortağının ihanetini tanımlarken kullandı. Cemaatin “paralelliği” aslında iktidar içinde ayrı bir güç olmasındandı.17 Aralık’ın ardından iktidar,yolsuzluk iddiasından paçayı sıyırmayı paralelin yükünden kurtulmanın bir ödülü haline getirdi. Güncel siyasal literatürümüzün incisi bu kavramı bu yazıda, kimliğe dayalı siyasi kültürün vicdanları bir daha buluşmayacak şekilde birbirlerine nasıl yabancılaştırdığını, kamplaştırdığını açıklamak için kullanacağım.

Betonlaşma kavramını Başbakan maden katliamı içinden ödünç alıp kullandı. Soma madeninde 150 Suriyelinin üstüne beton döktüler iddiası, üzerine “asıl siz vicdanlarınıza beton dökmüşsünüz” diye muhalefete yüklendi.Maden katliamının acısını toplum derinden yaşarken kimlik üzerinden siyaset yapanlar güçlerini konsolide etmek için bu acıyı kullandılar. Siyasi sorumluluktan kaçmak için acıyı sulandırma ya daacının ortaya çıkardığı tepkinin tehdit edici büyüklüğe ulaşmadan bastırma girişimlerine tanık olduk. Bütün bu vicdan betonlaşması görüntüleri acının büyüklüğü içinde büyük bir ironi ortaya çıkardı. Acı büyürken siyasi yaşam içinde vicdan yarılması daha da derinleşti, acı üzerinden toplum vicdanı biraz daha parsellendi.

Vicdanların paralel hale gelmesi vebetonlaşması işleyen iki mekanizma üzerinden gerçekleşiyor.

Bu mekanizmalardan biri “yuh çekersen tokadı yersin” durumu! Yani karşıdan gelen tepkiye bağlı sertleşme ve betonlaşma. Yuh çekti mi çekmedi mi? Karşıdakinin bunu yaptıktan sonra artık niçin çektiğinin, yaşadığı acının onu ne hale getirdiğinin, o tepkinin hangi koşullarda ortaya çıktığının bir önemi yok. Yuh çektiyse vicdana betonu atıp tokadı karşındakine yapıştıracaksın. Hepsi bu!

Yani birilerinin çektiği acı, kimlik üzerinden sürdürülen siyasal yaşam içinde tepkiye dönüştüğünde anında siyasallaşıyor ve senin vicdanın betonlaşıyor. Neden, çünkü o acıyı çeken biri sonuçta senin karşıtın. Ondan sonra artık senin gönül gözünün karşındaki manzarada içini sızlatacak bir şey görmesi mümkün değil. Değil mi ki senin iradenin üzerine çıkıp senin iradeni sorguladı, artık o senden değil. Öyleyse başına gelebilecek her türlü melaneti hak etmiş oluyor. Kural bu.

Acı üzerinden vicdanı betonlaştırmanın bir yolu da “ölmüştür, geçmiştir, her ölümde tören mi düzenleyeceğiz?” mekanizması;yani lider eliyle vicdanların bloke edilmesi durumu!

Ahlaki gelişimin gruba ya da lidere yaranma evresinde takılı kalmışlar, toplumu derinden sarsan travmalarda bile liderin vereceği işarete bakıyorlar. Liderlerinden aldıkları işaretleri bir biçimde içselleştiriyor ve giderek araç haline getiriyorlar.  Gönül yolculuklarını liderin ağzından çıkana göre belirledikleri bu araçlarla sürdür hale geliyorlar.Tutum ve davranışlarını lideri model alarak, liderden edindikleri araçlara göre belirliyor ve geliştiriyorlar.

Bakıyorsunuz gazete köşelerinde, televizyon programlarında, sosyal medyada hep aynı cümleler kuruluyor, hep aynı şikâyetler dile getiriliyor, aynı karşı çıkışlar sergileniyor. Bu henüz birey olunamadığı anlamına geliyor. Vicdani hükmün evrensel ahlaki normlar ışığında özgür irade ile verme aşamasına henüz gelinemediğini gösteriyor. Henüz birey olamayanda evrensel değerler gelişemiyor, vicdan gelişemiyor.

Bu ülkede doğru dürüst önlem alınmadığı için iş kazasında her saat başında bir işçi ölüyor. Basın açıklaması yaptı, bir protesto eylemine katıldı diye gençler sınav zamanı evlerinden alınıp dayaktan geçiriliyor sonra da hiçbir şey olmamış gibi salıveriliyor. Sokaklarda polis dayağı, polis kurşunu, gaz fişeği ilebazen de doğrudan işkence altında gençler ölüyor. MGK kararını açıkladı diye gazeteciyi 50 küsur yıl içerde tutulacak davalar açılıyor. Acısından polis aracı tekmeledi diye kalem efendileri yere düşen madenci tekmeliyor. Bunu yaparken incinen ayağı için aldığı rapor,başbakan sözcüsü tarafından mazeret olarak gösteriliyor. Daha dün gösterici arkasından sıkılan polis kurşunu ile cenaze acısına ortak olmaya gelmiş bir genç cem evinde katledildi.

Bunlar bu ülkede yaşanmıyor mu? Bunlar vicdan betonlaşması görüntüleri değil mi?Muhalefetin söylemi, sokak gösterileri, lidere dönük tepkiler gerekçe gösterilerek bunlar mazur gösterilebilir mi? Sandıktan çıkan sonuç bütün bunları aklar mı, yolsuzlukların üstünü örter mi? Vicdanları bu iki yöntemleparaleleştiripbetonlaştırmaya kimin hakkı var?Fırat’ın kıyısında kaybolan koyunu görüp, hesabını soran bunları görmez mi,hesabını sormaz mı?

Ama bütün bu yaşananlar Türkiye için yeni değil.

Yeni muktedirler, vicdanları betonlaştırma ve paraleleştirmeyieski Türkiye’nin elverişli toprağında öğrendiler,yetiştirildiler. Maraş’ın, Sivas’ın, 1 Mayıs 77’nin, Gazi olaylarının, Susurluk’un hesabı sorulabilseydi, faili meçhuller açığa çıkarılabilseydi, Kerinçsiz’lere hedef gösterme fırsatı, provokasyon fırsatı verilmeseydi;Hırant’ın katledilmesi, Zirve cinayetleri önlenebilseydi, Ergenekon gerçekten açığa çıkarılabilseydi belki bu günleri yaşamayacaktık.

Belki bu yaşadıklarımız, o yaşanmışlıkların gecikmiş bedeli. Bu yaşadıklarımızın bedelini ne zaman nasıl ödeyeceğiz, Allah bilir.

Bu gün eski muktedirler yeni muktedirlerin acımasızlığından yakınıyorlar. Bunu anlıyoruz, ama bu yeni mağdurlar, eski günahların kefaretini ödeme fırsatı doğduğunda neredeydiler?

Anayasa komisyonunda 82 Anayasasının değiştirilemez hükümlerini aslanlar gibi savunmadılar mı? Anayasal vatandaşlığı, anadil de eğitim hakkını kabul edebildiler mi? Kürt sorunun çözümüne yanaştılar mı? Okumak isteyen başörtülü gençlere karşı vicdanlarını mühürlemediler mi? Dünün mağduru, bu günün yeni muktedirlerini kimlik siyaseti içinde eğiten, bu vicdanlardaki betonlaşmanın harcını ilk koyan eski muktedirler değil mi?

Umduk ki referanslarını dini duyarlılıktan alan yeni muktedirler geçmişin hesabını intikam duyguları içinde görmeye kalkmazlar. Yanılmışız.

Yeni muktedirler dini duyguların çıkar amaçlı kullanıldığında nasıl yıkıcı bir silaha dönüşebileceğinin bir örneğini veriyorlarher gün; sıkılmadan, yüzleri kızarmadan.  Yaratandan ötürü sevmek insanları kucaklamaya yetmiyor demek ki. İnsanı sadece insan olduğu için sevmek, insan olduğu için saygı duymak gerekiyor belki. Adalet duygusunun yerine kendinden olanla dayanışma duygusunu koyduğunda kendinden olmayana yaşam hakkı tanımayan ilkel yolda ilerliyorsun. Türkiye’de yaşanan işte bu!

Kimliğe dayalı siyaset girdabına kendimizi kaptırmış gidiyoruz.

Bu yolda huzur yok. Bu yolda güven, adalet, dayanışma ekseninde bir arada yaşam kurulamayacağı çok açık.

Madem artık betonlaştık, paraleleştik, bir birimimize bu kadar yabancılaştık, öyleyse gelin şunu yapalım:Elimize cetveli pergeli alalım. Ülkeyi önce Kürtler ve Türkler diye ikiye bölelim, sonra bu ikisini kendi içinde Aleviler ve Sünniler diye böleriz. Yoksa önce laikler ve dindarlar diye ikiye bölsek de, sonra mıTürkler, Kürtler diye ayırsak?  Maksat demokratik özerklik olsun değil mi?

Ama sorulması gereken asıl soru şu: Bu ülkede huzuru nerede, nasıl bulacağız?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums