Doksan kuşağının verdiği ders: yeni tarz siyaset!

  • 10.06.2013 00:00

 Kabul edelim, biz 60’lı, 70’li yıllar kuşağı, Taksim “Gezi Parkı” çevresinde ortaya çıkan daha sonra bütün Türkiye’ye yayılan son iki hafta içinde tanık olduğumuz direnişe hazırlıksız yakalandık. Hala devam eden bu direniş birçok sanatçımız, politikacımız, başrolde de olsa büyük ölçüde 90’lı yıllar kuşağının eseri. Ve bu direniş siyasi, sosyal alanda mevcut pek çok ezberimizi de bozdu.

12 Eylül askeri devirmesinin ürünüydüler. “Biz yaşamadık onlar yaşasın” diye üzerine titrediğimiz “tatlı su” çocuklarıydı onlar. 12 Eylül sonrası politikaları ile apolitikleştirilmişlerdi. Kendi içlerine dönüktüler, pek fazla dünya umurlarında da değildi. 90’lı yıllar kuşağı ile ilgili bütün bu ezberimiz “Gezi parkı” eylemleriyle birlikte tümüyle ters yüz oldu. Geçmişin mücadele geleneği bir biçimde bu gençlere taşınmış ta haberimiz olmamış.

Aslında yaşadığımız son olaylar Beyoğlu’nda Emek Sinemasının yıkılmasına tepki olarak uç verdi. Hükümet, Belediye, Vali, Polis Emek Sinemasını yıkarken gençlerin, sanatçıların gösterdiği tepkiyi okuyabilseydi; gelecekteki yangının ipuçlarını belki bu eylemlerde görebilirlerdi. İnsanların içkiye ulaşmasını engelleyici düzenlemeler, üniversiteye polis sokmak, insanların nefes aldığı “gezi parkını” yıkmak, Taksim’i işçilere, emekçilere gençlere yasaklamak gibi kışkırtmalardan kaçınılabilirlerdi. Bunlardan geri durmak bir yana gençlerin barışçıl tepkilerine gazla, tazyikli suyla, copla müdahale edildi. Gençlerin, aydınların, sanatçıların gözlerini korkutabiliriz, sandılar, yanıldılar. Hepimiz yanıldık.

AKP’li kimi yöneticilerin, Cumhurbaşkanının yumuşatıcı, gönül alıcı çabalarından Başbakan’da eser yok. Tehditle, korkutmayla, hamasetle yangına körükle gitmeye devam ediyor. İlerideki fırtınalar için rüzgâr ekmeye devam ediyor.

Biz 60’lı,70’li yıllar kuşağı her şeyi kategorikleştirmeye,  sınıflandırmaya alıştık; süreci karşıtlıklar üzerinden okumaya ve çözmeye çalıştık. Aldıkları eğitimle belirlenmiş modernciler ve pozitivistler olarak bu gençlere nasıl bir belirsizlikler ülkesi bıraktığımızı yeterince anlamadık. Bıraktığımız mirasa bir göz atın. Kimlik çatışmaları, ekonomik bunalımlar, işsizlik, doğa tahribatları, kısır siyasi çatışmalar göreceksiniz. Sonra da bu gençleri apolitik olmakla, kendi içlerine dönük, “benci” olmakla suçladık, faturayı da 12 Eylül rejimine çıkardık, rahatladık. Ama çok yanıldık.

“Gezi parkı” etrafında önce Taksim’de başlayan bütün yurda yayılan eylemler 90’lı yıllar kuşağının hiç de sanıldığı gibi “apolitik” olmadığını gösterdi. Bu gençler, yaşama biçimlerine, yaşama alanlarına, farklıklarına saygı gösterilmediğinde, “yok sayıldıklarında”, özgürlüklerine müdahale edildiğinde ne kadar direngen olabileceklerini, korkusuz olabileceklerini, kararlı olabileceklerini, gözü kara olabileceklerini gösterdiler.

Bu gençlerin ortaya koydukları tepkinin muhatabının yalnızca AKP politikaları ve onu temsil eden Erdoğan olduğunu da düşünmüyorum. Aynı zamanda bu gençler kendilerine dayatılan işsizliğe, “geleceksizliğe” de isyan ediyorlar. Kimlik çatışmaları etrafında yapılan siyaset cambazlığına, mevcut siyasi yapıya, kendilerine bırakılan kötü mirasa isyan ediyorlar. Doğaya yönelik tahribata, her türlü ötekileştirici politikaya isyan ediyorlar.

Yani kabul edelim postmodern dönemin bu “soft” gençleri, modern dönemin biz “sert” çocuklarına iyi bir ders verdiler. Vermeye de devam ediyorlar.

Geçmişin siyah-beyaz düşünce ekseninde kendini bulan ve üreten sağ ya da sol siyasi yapılar, “kimlik” siyasetçileri; AKP politikaları karşısında yükselen bu yeni siyaset tarzını anlamakta zorluk çekiyorlar. Bu da çok doğaldır.

“Ulusalcılar” ve milliyetçiler kendilerini var eden “Milleti Hâkime” ruhunun barış süreciyle birlikte tehdit altına girmesinden duydukları dehşetten kaynaklanan tepkilerini, “Gezi parkı” eylemlerine aşılamaya çalıştılar. Tutmadı. Hala “Emperyalizm” karşıtlığı gibi soyut bir tümel üzerinden politika üretmeye çalışan İşçi Partisi, ÖDP, TKP gibi sol söyleme sahip oluşumlar da “Emperyalizmin Orta doğudaki taşeronu” olarak ilan ettikleri AKP iktidarına karşı geliştirmeye çalıştıkları cılız rüzgârın peşine “gezi parkı” fırtınasını takmaya çalışıyorlar. Bu da tutmaz. Bunların içinde, halk birbirine girsin de, yeter ki AKP’nin ülkeyi yönetemediği ortaya çıksın gibi provokatif tutum içinde olanlar bile var.

Bereket sağduyu hâkim oldu.  “Gezi parkı” eylemcileri bütün bunları boşa çıkartmayı bildiler. Her türlü şiddetten ve kışkırtmadan inatla uzak kalmayı bildiler. Bütün tahriklere rağmen, kendilerine yöneltilen şiddete rağmen şiddete alet olmadılar, şiddeti anlamsız kıldılar. Her protestoda aşırı şiddet kullanmayı alışkanlık haline getiren, karşı şiddetten beslenen polis ne yapacağını şaşırdı. Kamuoyu nezdinde eylemcilerin bu kadar destek görmelerinin temel nedeni de bu.

Direnişin siyasi bir harekete dayanmaması, siyasi bir kimlik kazanmaması genişlemesini ve yaygınlaşmasını olumlu etkiledi. Mevcut siyasi yelpazede bir yere sahip olsaydı muhtemelen bu ölçüde başarılı olamayacaktı. Bu doğru, ancak böyle bir hareketin siyasete nasıl kalıcı bir etkisi olabilir ki? Siyasete bir etkisi olmayacaksa o zaman bu direnişin uzun vadede ne anlamı olacak?

İktidarın yaşam biçimlerine, yaşama alanına müdahalesine, baskı, şiddet ve gözdağı ile muhalefeti sindirme, ötekileştirme politikalarına karşı bu direnişin siyasi bir sonucu olabilmesi, bu hareketin doğrudan siyasi bir oluşuma dönüşmesi ile olmaz, olamaz. Bu açıkça ortada, çünkü bu direniş çok farklı eğilimleri içinde barındırıyor. Ama mevcut siyasi yapı içinde, bu yeni siyaset yapma modeline uygun yeni bir yapılanma, bir çekim merkezi pekâlâ oluşabilir, oluşmalı da.

Her türlü ötekileştirmeye karşı çıkan, farklı yaşama biçimlerine, farklı kimliklere saygı gösteren; yaşama alanı ile ilgili kararları o yaşama alanı içindekilere bırakan; toplumda huzurun, barışın tesisini esas alan “demokratik toplum” üzerinde uzlaşmış, demokrat, sosyal devletçi, doğacı, özgürlükçü ve adaletçi siyasi bir platform neden mümkün olmasın?

Mevcut siyasi yapı içinde siyaseti dini, etnik, mezhepsel, bölgesel kimlikler üzerinden yapmaya çalışanların karşısında siyaseti “mağduriyetleri temsil” üzerinden, emeğe saygı ve adalet üzerinden yapmaya çalışan böyle bir siyasi çekim merkezi toplumdan hak ettiği desteği mutlaka alacaktır. Erdoğan önderliğinde AKP’nin bu dayatmacı, ayrıştırıcı, fütursuz tavrı ile barış sürecinin sağlıklı sonuçlanması beklemek hayal olur. Başta CHP ve BDP olmak üzere pek çok siyasi partiden, “antikapitalist” Müslümanlardan, eski solculardan, hatta belki AKP’den bile bu platform içinde yer almak isteyecek önemli kesimler çıkacaktır.

Bu ülkenin aydını, sanatçısı, bilim insanı, genci bunu başaramaz mı?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums