Hükümetten eğitime yeni müdahaleler

  • 27.05.2013 00:00

 AK Parti Hükümeti geçtiğimiz hafta içinde eğitime dönük iki yeni müdahalede bulundu. 4+4+4 düzenlemesinden sonra adı Yatılı Bölge Okulları (YBO) olarak adı değiştirilen Yatılı İlköğretim Bölge Okulları’nı (YİBO) kapatma kararı aldı. Aldığı bir başka önemli karar da üniversitelerde güvenliği eskiden olduğu gibi polis eliyle sağlama kararı. Bu iki kararın da önemli sonuçları olacak.

Eski adı YİBO olan bu okulları meşrutiyet yıllarında ilk öneren Ethem Nejat’tır. 1913’de yürürlüğe giren Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu ilköğretimin önüne “her çocuğu çevresinde aktif ve yararlı olabilecek hale getirme” hedefi koymuştu. Köye dönük eğitimin nasıl olması gerektiğine kafa yoran Ethem Nejat bu amaca ulaşabilmek için belirli merkezi köylerde Yatılı Bölge Okulları kurmayı önerdi. M.Kemal Atatürk de 1923 meclis açılış konuşmasında mahzurlarına rağmen Yatılı İlkokullara muhtaç olduğumuzu belirtmiştir.

1931’de yapılan Genel Kurulda CHP, programına köylerde yatılı okullar kurmayı alır. İlk Yatılı İlköğretim Bölge Okulu 1939’da kurulur. 1962’den sonra bu okullar kentleri de içine alarak yaygınlaşmaya başlar. 1990’lardan sonra köyden kente göç hızlanır. Boşalan köylerdeki ilkokulların kapılarına kilit vurulmaya başlanınca, kapanan bu okullarda okuyan öğrenciler ya YİBO’lara yerleştirilecek ya da yakın merkezlerdeki okullara taşınacaktır. Böylece bir yandan YİBO’larda istihdam edilen öğrenci sayısı artar, bir yandan da hayatımıza Taşımalı Eğitim de girer.

2008 yılında YİBO’ların sayısı 579’a ulaşır. Bugün bu sayı 470 civarındadır. 65 bini kız 120 bin öğrencinin öğrenim gördüğü bu okullarda 10 bin civarında da öğretmen görev yapmaktadır.

AKP iktidarı döneminde CHP etrafında “ulusalcı” olarak şekillenen kesim bu okulları tarikatların cirit attığı yerler olarak algıladı ve mesafeli durdu. Bugün AKP Hükümeti’nin de özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu’daki YBO’ları PKK’nın cirit attığı, örgütlenmek için kullandığı yerler olarak gördüğü için kapattığını öğreniyoruz. Zaman zaman da bu okullar fiziksel şiddet gibi olaylarla gündeme geldiler.

YBO’lar ilkokul 4. sınıftan itibaren eğitim veren okullardı. Çocukları 8-9 yaşında ailelerinden koparacaksınız, ailenin o sıcak, duygusal ortamından uzakta özel koşullarda, devlete egemen ideoloji doğrultusunda yetiştireceksiniz. Bu yönüyle bu okulların sorunlu olduğu ortadadır.

Ancak bu okullar parçalanmış ailelerin, sahipsiz kalmış çocukların eğitimi bakımından son derece önemli bir işlev de görmüştür. Kız çocuğunun eğitimine önem vermeyen, çocuklarının iş gücünden yararlanmaya bakan ailelerin çocukları için bu okullar bir koruma ve eğitim alanı olarak iş görüyordu. Şimdi bu tür aileler çeşitli bahanelerle çocuklarını daha kolay eğitim dışına taşıyabilecekler.

Sonuçta hükümet aldığı bu kararla eğitim için kullanmak amacıyla hazırlanmış 470 binayı başlangıçta belirlenen amaç dışında kullanıma açacak. Bu durum Milli Eğitim Bütçesinden yatırım için ayrılan kaynakları nasıl etkileyecek? AKP’nin iktidara geldiği  2002’de M.E.B.’na ayırdığı bütçe 7.461 milyon TL. idi. 2009’da bu rakam yaklaşık 4 kat artışla 27.447 milyona çıktı. Fakat bütçe içinde eğitim yatırımlarına ayrılan pay 2002’den bu yana geçen yedi yıl içinde hiç artmadı. Aksine kabaca 1.281 milyondan 1.256 milyona geriledi. Yani başka bir deyişle Milli Eğitim Bakanlığı yatırımları içinde eğitim yatırımlarına ayrılan payın oranı 2002 ile 2009 arasında dört kat geriledi. Hükümetin 4+4+4 inadı bu yatırımların seyrini nasıl etkileyecek?

Öğrenci başına harcadığımız ortalama yılda 1.614 dolarla OECD ülkeleri içinde öğrenci başına eğitimde en az para harcayan ülkeyiz. OECD ülkeleri arasında eğitimde öğrenci başına maliyetin ortalaması 7.840 dolar. Yani öğrenci başına harcadığımız para bakımından OECD ortalamasının yaklaşık dört kat gerisindeyiz. Hükümetin eğitime ne kadar önem verdiğini bu rakamlardan çıkarabiliriz. Bakalım YBO’ların kapatılması eğitim-öğretimdeki okullaşma oranlarını, öğrenci başına düşen maliyeti nasıl etkileyecek? Önümüzdeki yıllarda bunları hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

AKP’nin geçen hafta eğitime dönük müdahalelerinden biri de üniversitelere yönelik oldu. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, 19 Mayıs Bayramı kutlamaları kapsamında 81 ilden gelen gençleri önemli bir “müjde” ile karşıladı. Üniversitelerde özel güvenlik yerine polislerin görev yapmasını uygun gördüklerini açıkladı. Başbakan da Amerika’dan yardımcısını doğruladı. Özel güvenliği kastederek üniversitelerde ve statlarda “danışıklı dövüş” oluyor” dedi. Üniversitelerdeki eylemci gençlerin özel güvenliği de örgütlediklerini bu vesileyle öğrenmiş olduk.

YÖK başkanı ve YÖK yönetim kurulu üyeleri de siyasilerin üniversitelere bu müdahalesini bizimle birlikte basından öğrenmiş olmalılar. Şimdiye kadar bu konuyla ilgili hiçbir düşünce açıklamadılar, basından kimse de bu konuda ne düşünüyorsunuz, diye onlara sormadı. Herhalde başkan dâhil YÖK üyelerinin büyük çoğunluğunun siyaseten belirlendiği ve bu kuruldan çıkan yeni Türkiye Yükseköğretim Kurulu yasasının da mevut durumu devam ettirdiği için olacak. Yukarıdan gelen bu müdahale ile ilgili YÖK üyelerinin söyleyebilecekleri pek bir şeyin olmayacağını düşünmüş olmalılar haklı olarak.

Yüksek öğretim kurumlarında görev yapan 40 bin özel güvenlik memuru bulunuyor. Yani açık öğretim de dâhil üniversitelerde okuyan on öğrenciye nerede ise bir güvenlikçi düşüyor. Ayrıca üniversite içinde elinde telsiz ile dolaşan “siviller” de var. Üniversiteler mevcut idari yapısı, disiplin yönetmenliği ile zaten askeri bir disiplin içinde yönetiliyor. Rektör, cumhurbaşkanının, dekan rektörün, öğretim üyesi dekanın ve bölüm başkanının, öğrenci ise öğretim üyesinin iki dudağı arasından çıkan ile belirleniyor. Üniversitede hoşgörü yok, çok seslilik yok. Bir basın açıklamasına, öğrenci protestosuna karışmaya görsün öğrenci. Hele bir de polis alıp götürdüyse, altı ay sonra hiçbir şey olmamış gibi salıverilse de hayatı kararıyor. Öğrenim hakkı, yurtlarda barınma hakkı, burs ve kredi alma hakları elinden alınıyor.

Biz üniversitelerde görev yapan hocalar bu baskıcı ortamdan şikâyetçiyken bir de başımıza “koruma memurları” çıktı. İçişleri Bakanı Güler 10 bin “koruma memuru” alacaklarını, teorik ve pratik eğitime tabi tutulduktan sonra üniversitelerde ve statlarda bunları görevlendireceklerini açıkladı Başbakanın ve yardımcısının ardından. Demek hükümet bu alana müdahaleye kendince hazırlanıyormuş da haberimiz yokmuş.

Peki ne olacak?

12 Eylül öncesi polisin üniversite kapısında durup içeri girenlerin üzerini aradığı, bazılarının kimliğine el koyduğu, öğrencilere “kol kola girmeyin”, “fazla samimi olmayın”, “açık saçık giyinmeyin” diye aklına estiği gibi müdahale ettiği, zaman zaman koridorlarda öğrenci kovaladığı; polisin elinden dekanın, öğretim üyelerinin öğrenci kurtarmaya çalıştığı günlere geri mi döneceğiz?

Üçte ikisini siyasetin belirlediği TYK (Türkiye Yükseköğretim Kurulu) ve üçte ikisini TYK’ün belirlediği Üniversite Konseyleri ile yönetilmeye hazırlanılan üniversitelerde polis vesayeti altında eğitim-öğretim yapılacak, sözüm ona bilimsel çalışma yapılacak; AKP’nin üniversiteler için uygun gördüğü çözümün bu olduğu anlaşılıyor. Üniversite sosyal tesislerinden içkiyi de çıkardık, sıra buna gelmişti. 2023’de kalkınmış 10 ülke arasına böyle gireceğiz anlaşılan. Artık ne bilimsel üretim olur ya!

Üniversitesi özgür olmayan bir ülkeye barışın, huzurun, demokrasinin geldiği nerde görülmüş?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums