KAMU VİCDANINA DÜŞEN KARA LEKELER!

  • 28.01.2013 00:00

 Yeni yıla MİT’in Abdullah Öcalan ile İmralı’da görüşmeler yaptığı haberiyle girdik. Kamu vicdanında yıllardır kanayan habis yara ile nihayet yüzleşiyorduk. Bu yüzleşme duygularımızı esir alan, hayatı bize zehir eden bu kara lekeden kurtulmanın başlangıcı olabilir miydi? Heyecanlandık.

Derken, 7 Ocak da Kozlu kömür madenlerinde 8 madencinin metan gazı patlaması sonucu öldüğü haberi geldi. Sarsıldık.

Mayıs 2010’da Zonguldak kömür ocaklarında grizu patlaması sonunda 30 madenci hayatını kaybettiğinde küçük bir şiir yazmıştım.

Yine bir patlama sesi geldi derinden

Söndü fenerler

Ekmek çıkarmak için inmişlerdi

Kömüre döndüler

Kor olup yüreklere düştüler

 

Baktım

İs içindeydi ellerim

Utandım. (20 Mayıs 2010)

Evet utanmıştım. Yüreklerimiz sıcacık olsun diye inmişlerdi madenlere. Onları koruyamamıştık.

Hrant 19 Ocak 2007’de vurulduğu gün; ayağında delik ayakkabıları, üzerine gazeteler serilmiş, soğuk kaldırımlarda upuzun yatarken çekilmiş fotoğrafını ekranlarda ilk gördüğümde boğazım düğümlenmişti. İçimin karardığını, kanadığını hissetmiştim. Bununla nasıl baş edeceğimi bilememiştim o gün.  

AKP hükümeti Hrant Dink'e 301’den ceza veren Mehmet Nihat Ömeroğlu’nu Türkiye'nin ilk kamu baş denetçisi (ombudsman) yapmıştı.Dün de Erdoğan, Hrant’ı makamına çağırıp, “başına bir şeyler gelebilir, ayağını denk al” diye “uyaran” (yoksa tehdit miydi), döneminde 1 Mayısları savaş alanına çeviren İstanbul Valisi Muammer Güler’i İçişleri Bakanı olarak atadı.

Bunu duyunca Hrant öldürüldüğünde yüreğime düşen o kara lekenin büyüdüğünü hissettim. Leke orada öylece duruyormuş, farkettim.

Uğur Mumcu 24 Ocak 1993’de öldürüldüğü gün Balıkesir semt pazarında alış veriş ediyordum. ölüm haberini tezgahın arkasındaki satıcıdan aldım. Öksüz, sahipsiz kalmış gibi hissetmiştim kendimi. Bir boşluğa düşmüştüm sanki. “Şimdi halkın başına çorap örmeye çalışan kaçakçıyla, mafyayla, derin devletle kim mücadele edecek” diye sormuştum kendime.

Türkiye eski Türkiye olamazdı artık, olmadı da.

Bigadiç’in bir köyünde yaşamını sürdüren Salim adında kadim bir dostum vardı. Zaman zaman şehre indiğinin akşamı bende kalırdı. Sabahlara kadar 1970’li yıllarda yaşadığımız olayları, dostluklarımızı, mücadelelerimizi anar, dertleşirdik. Muhabbetine doyum olmazdı. Vakitsiz ayrıldı aramızdan, onu çok özlüyorum.

 Uğur Mumcu’nun cenaze törenine ben katılamamış, o katılmıştı. Törenin ardından Balıkesir’e döndüğünde bende kaldı Salim Usta (öyle hitap ederdim). Geç vakitlere kadar dertleştik. Onun cenaze töreni izlenimlerinden yola çıkıp küçük bir şiir yazmıştık Uğur Mumcu anısına birlikte.

Seni yağmurlu bir günde vurdular

Hep puslu kalsın diye belki ülke geleceği

Yanıldılar

Uğurlandığın gün

Dört bir yandan gönül ışığı düştü tabutunun üstüne

Aydınlanıverdi ortalık.

Yağmur sularına baktım

Simsiyah akıyordu

Sanki karanlığın ayak izlerini yıkıyordu.

 

İnsanların yüzleri ıslak, öfkeli

Ağaçların gözyaşları pırıl pırıl

Yağmur inatla yağıyor

Ama akan sel

İnsan seli   (1993-Balıkesir)

                                                

Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin üzerinden 20 yıl geçti. Hala cinayet aydınlatılmış değil. Derin devletin “kozmik oda”sı Mehmet Ağar. “Uğur Mumcu cinayeti aydınlanırsa sistem çöker” türünden bir laf etmişti, hatırlıyorum. Doğruydu. Uğur Mumcu cinayeti çözülseydi. Sivas olayları (1993), Gazi mahallesi olayları (1995) dahil o dönemde yaşadığımız pek çok provokasyon, cinayet ortaya çıkabilirdi. Belki Hrant cinayeti önlenebilirdi.

Hrant’ın öldürüleceğini güvenlik örgütlerinin başında bulunanların önceden bildikleri çıktı ortaya sonradan. Hrant göz göre göre öldürülmüştü. Olaya göz yumanlar, olayı hazırlayanlar birer birer salıverildi. Haklarında soruşturma açılması gereken kamu görevlileri ödüllendirildiler. Önemli yerlere getirildiler.

1990’lı yıllarda yaşanan bütün o provokasyonların, faili meçhul cinayetlerin; Musa Anter (1992), Eşref Bitlis (1993), Jitem’in kara kutusu Cem Ersever ( 1993) cinayetlerinin ardından açılan bütün davalardan ise bir sonuç çıkmadı. Sanki unutturulmaya çalışıldı bu cinayetler. Birileri davalar zaman aşımına uğrasın diye uğraştı durdu. Başardı da.

Ama bir dava var ki ona farklı bir muamele yapıldı. Mısır çarşısında 9 Temmuz 1998’de meydana gelen patlamayla ilgili açılan Pınar Selek davasından söz ediyorum.

Patlamaya neyin sebep olduğu bile bilirkişilerce tespit edilememişdi. Ortada sadece işkenceyle alındığı için ifadesini her defasında reddeden bir tanık vardı. Pınar Selek, hakkında üst üste açılan üç davadan da berat etti. Ama her defasında Yargıtay inatla direndi, berat kararını bozdu. Açılan son davada geçen hafta karar verildi. Mahkeme başkanının muhalefetine rağmen Pınar Selek’e ömür boyu hapis cezası verildi.

Peki bu davayı “özel” kılan neydi? Kimdi bu Pınar Selek? Sosyolog, bilim insanı. Ama bir kusuru var. O bir solcuydu.

Bu günlerde sürdürülen THKP-C operasyonlarında da görüyoruz bu “hassasiyeti”. Konu solcular olunca operasyonlara, açılan davalara özel bir “hukuk” hâkim oluyor sanki. Solculara farklı muamele kültür öğesi olmuş sanki, genlerimize işlemiş.

THKP-C operasyonları kapsamında İdil Kültür merkezi de basıldı. Grup Yorum üyeleri gözaltına alındılar. Güvenlik güçleri buldukları her fırsatta bu grubun üzerine gidiyorlar. Her defasında da grup üyeleri aklanıyorlar. Ama yaşadıkları yanlarına kar kalıyor tabi. Acaba neden?

 Fakat bu sefer Grup Yorum’un önümüzdeki aylarda yayınlanmaya hazırlanan albüm çalışmalarına da el koymuşlar. Kamuoyu ile paylaşmak için hazırlanan müzik eserleri gizli örgüt çalışmalarını aydınlatacak nasıl bir delil işlevi görebilir ki? Merak ediyor insan.

Sanatçıya sanat eserine karşı bu düşmanlık size de tanıdık gelmiyor mu?

Geçmişteki kara lekeleri aydınlatacağı, geleceğin önünü açacağı, kararları ile kamuoyunda adalet duygusunu güçlendireceği yerde, yargı geçmişe kara lekeler bırakmaya devam ediyor. Ne zaman sona erecek bu?

Yılın bu ilk ayında bir kara leke de CHP’nin payına düştü.

CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, anadilde savunma ile ilgili yasa teklifi görüşmeleri sırasında TBMM Genel Kurulu'nda BDP ve AKP milletvekillerine yönelik olarak "Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz" diye bir laf etti.

Hadi bakalım çık işin içinden çıkabilirsen. CHP karıştı.  Adıyaman Milletvekili Salih Fırat bu kara lekeye ortak olmamak içinCHP’den istifa etti. CHP’nin geleneksel milliyetçi tutumdan sıyrılıp ülkenin ihtiyacı olan sosyal demokrat bir parti haline gelebilmesinin hiç de kolay olmadığını bir kez daha böylece görmüş olduk.

Kara lekeler birer birer hayatımıza düşmeye devam ediyor. Peki, kamu vicdanı bu lekelerin farkında mı? Bence farkında.

Farkında olması da gerekiyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums