Eğitime “ahlaki” müdahaleler artıyor!

  • 21.01.2013 00:00

 Eğitimin politik bir yanı da vardır kuşkusuz. Bu görev, eğitimin gençleri toplumun beklentileri doğrultusunda hayata hazırlama genel işlevinin içinde yer alır. Ve siyasi iktidara egemen dünya görüşü doğrultusunda değişik biçimlerde okullara yansır.

Fakat diğer yandan eğitim bireylere ilgi ve yetenekleri doğrultusunda kendini gerçekleştirme yolunda fırsatlar sunar, onları bir mesleğe hazırlar. Sistemi değiştirici, dönüştürücü potansiyel güç de buralarda hazırlanır.

Okul, toplumsal ve bireysel bu iki temel işlev arasında denge kurmayı bilmelidir.

Fakat bizim kültürümüzde birinci ayak hep daha ağır basmıştır. Ulus yaratma projesine bağlı olarak ortaya çıkan son derece merkeziyetçi bir örgütsel yapı eşliğinde eğitim bir tür “aşılama” işi olarak görüldü. Okula daha çok siyasal düzeni koruma ve devamını sağlama aracı olarak baktığımız için bireyi çoğu kez ihmal ettik.

2000’li yıllara kadar eğitime müdahaleler daha çok “milliyetçilik” orijinli idi. AKP hükümetleri ile birlikte eğitime müdahale biçimlerinde de farklılaşmalar yaşanmaya başladı. 2011 seçimlerinin ardından AKP eğitim sistemini referansları doğrultusunda düzenlemede daha kararlı, daha belirleyici adımlar atmaya başladı. Amacını “dini gençlik yetiştirmek” biçiminde açıkça ilan etti.

2012, AKP’nin “dini gençlik yetiştirme” perspektifine uygun biçimde hem okullaşma hem de eğitim örgütlenmesi boyutunda eğitim sisteminin yeni sürece hazırlandığı, yeniden yapılandırıldığı bir yıl oldu.

4+4+4 düzenlemesi ile birlikte, ergenlik dönemine girmeden ikinci kademede çocuğun kontrol altına alınmasına fırsat verecek biçimde okullaşma yeniden tasarlandı.

Diğer yandan Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatı, süreci amaca uygun yönetebilecek şekilde yeniden düzenlendi. Eskiden Milli Eğitim Şurası bakanlık teşkilat yapısı içinde sürekli kurullar arasında gösterilirdi. Milli Eğitim Şurası bugün milli eğitim teşkilat şeması içinde yer almıyor. Yani bakanlık artık eskiden olduğu gibi belirli periyotlarla şura toplamak zorunda olmadığını yeni örgütsel yapısı ile resmen ilan etmiş oldu. 

Eski bakanlık teşkilatı içinde Araştırma, Planlama Koordinasyon Kurulu Başkanlığı (APKK) alt sistemlerden gelen dönütü (bilgiyi, değerlendirmeleri) dikkate alarak program geliştirme çalışmalarını sürdüren bir danışma kurulu olarak iş görürdü. Artık bakanlık teşkilatı içinde böyle bir kurul da yok.

Programlar bakana doğrudan bağlı Talim Terbiye Kurulu içinde oluşan özel kurullarda üretilecek, bu programların nasıl hayata geçirildiği gene bakana doğrudan bağlı Rehberlik ve Denetim Başkanlığı tarafından alt sistemlerde kontrol altında tutulacak. Bakanlığa bağlı diğer bütün çalışmalar ise müsteşarın atında yer alan beş müsteşar yardımcısına bağlı çalışmalar haline getirilmiş. Yani sistem merkeziyetçilik açısından eskiye rahmet okutacak hale getirilmiş.

Bu değişiklikler şu anlama geliyor. Eğitim sisteminin yeni yöneticileri, kendi belirledikleri yöneticiler dışında eğitim alanında neyin nasıl yapılacağı, hangi içeriğin nasıl kullanılacağı ile ilgili aykırı bir ses duymak istemiyorlar. Programların hangi içerikte olacağına oluşturdukları kurullar karar verecek. Bunları FATİH projesi ile oluşturacakları tabletlerin içine koyacaklar. Öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin işi, bu baştan belirlenmiş içerikleri öğrencilerle buluşturmak olacak. “Yapılandırmacı” eğitimden anladıkları galiba bu!

Olası kaçakları önlemek için de gerekli tedbirleri de almak lazım tabi. II. Abdülhamit dinselleştirdiği programların okullardaki işleyişini kontrol etmek için teftiş heyetinden bir üyeyi okullara yerleştirirdi. Denetim yerinden yapılırdı. AKP eğitim sisteminde bu sorunu, bir tür “veli şikayetleri” mekanizması oluşturarak çözme eğiliminde görünüyor.

İl ve ilçe Milli Eğitim Müdürlüklerinde Kitapları İnceleme ve Değerlendirme Komisyonları kuruluyor. Kitaplarla, öğretmenlerin uygulamaları ile ilgili “veli şikâyetleri” bu kurullara geliyor. Bu kurullara gelen şikâyetler il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri tarafından soruşturmaya tabi tutuluyor. Soruşturmalara bağlı olarak da okulda yapılan eğitim öğretim faaliyetlerine usulünce “ince ayar” yapılıyor. Öğretmenlere içeriklerin dışına çıkmamaları, neleri okutup neleri okutamayacakları konusunda usulünce yol gösterilmiş olunuyor.

Son günlerde bu “ince ayar” örneklerine giderek daha fazla tanık olmaya başladık.

İzmir’de bir veli “bilimsel olarak çürütülen evrim teorisinin ideolojik olarak zorla çocuklara empoze” edildiğini milli eğitime şikayet ediyor. (Cumhuriyet 9.12.2013). Diğeri “Türk örf ve adetlerine uygun olmayan bilgiler veriliyor” diye şikâyet ediyor.  Ve Milli Eğitim İl Müdürlüğü bu dilekçeleri dikkate alıp soruşturmalar açıyor.

Gene bir şikâyet üzerine İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde yapılan bir toplantının (3.12.2012) sonucunda John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” kitabı “ahlaki olmayan bölümler içerdiği için “sakıncalı” ilan ediliyor. Jose Mauro de Vasconcelos’un “Şeker Portakalı”nı okuma ödevi olarak veren bir öğretmene soruşturma açılıyor.

Diğer yandan Talim terbiye Kurulu’nun onayı ile Yunus Emre’nin ve Kaygusuz Abdal’ın, Cahit Külebi’nin bazı dizeleri  “ahlaka ve geleneğe” uymadığı gerekçesi ile ders kitaplarından çıkarılıyor. 

AKP’li belediyeler de tiyatro oyunlarına salon vermeyerek bu “ahlaki” müdahalelere gerekli katkıyı yapıyorlar. Üniversitelerin sosyal tesislerinde içki içilmesini YÖK yayımladığı genelgelerle yasaklıyor.

 Bütün bunlar yeni süreçte eğitime, sosyal alana “ahlaki” müdahalelerin arttığını gösteriyor. Kamuoyunda giderek daha da artacağı endişesini yaratıyor. 

Hâlbuki son yıllarda eğitim sisteminin çıktıları üzerinde yapılan bütün ulusal, uluslar arası analizler, eğitim sisteminde başarının düştüğünü, denizci deyimi ile eğitim sisteminin açıkça “SOS” verdiğini gösteriyor.

Eğitim sistemi her geçen gün derinleşen bir karmaşanın içindeyken, sistemde başarı düşerken Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ne beklersiniz?  Sistemdeki belisizlikleri giderecek adımlar atmasını, çalışanlarına güven vermesini, sistemde çalışanların birbirleriyle dayanışma içinde olduğu olumlu bir ruh hali yaratacak, moral dayanakları yükseltecek adımlar atmasını beklersiniz değil mi?

Oysa Bakanlık bunun tam tersini yapıyor. Veli şikâyetlerine dayanarak verilen kararlarla, eğitim-öğretimde kullanılacak içerikler (kitaplar) üzerinde yapılan ince ayarlarla öğretmenlere, yöneticilere bir çeşit gözdağı veriliyor. Sistem daha merkeziyetçi bir biçimde yeniden dizayn ediliyor ve yönetiliyor.

Sistemde güven bunalımını daha da derinleştirecek, yeni ikilikler yaratacak bu adımlar, tuhaf bir biçimde daha “ahlaki” olma adına yapılıyor.

Bir yandan kıyafet serbestîsi getiriyoruz, eğitimi özgürleştiriyoruz diyeceksiniz, diğer yandan ahlak bekçiliğine soyunacaksınız; öğretmenlerin neyi nasıl öğreteceğini yukarıdan belirlemeye çalışacaksınız. Joh Stenbeck’in Fareler ve İnsanlarını, “Şeker Portakalı”nı “sakıncalı” ilan edecek, Yunus Emre’yi, Kaygusuz Abdal’ı, Cahit Külebi’yi canınız istediği gibi öğrenciye tanıtmaya kalkacaksınız.   

Asıl bu ne kadar ahlaki, bunu sorgulamak lazım. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums