- 6.02.2016 00:00
Mayıs 2016’da 10’uncu kongresini gerçekleştiren Tunus Nahda Hareketi, yeni bir döneme girdiğini deklare etti. Yeni dönemin ana parametrelerini yaptığı konuşmayla hareketin siyasi ve fikri lideri Raşid el Gannuşi verdi. Gannuşi, “Siyasal İslam’dan Müslüman demokrasiye geçtiklerini, dini faaliyetleri siyasi faaliyetlerden ayırdıklarını” söylüyor.
İfadeler önemli. Gannuşi’nin ‘siyasal İslam’dan ve ‘dini faaliyetler’den neyi kastettiğini doğru anlamak lazım. Modern dünyayı yakından bilen, İslami ilimlere ve tefekküre vâkıf Gannuşi, dünyanın dikkatlerini üzerinde toplayan sorumluluk sahibi bir şahsiyet. Belirtmek gerekir ki Tunus’u Mısır’a dönüşmekten onun basiretli ve ferasetli tutumu kurtarmış. Birçok kimse, Gannuşi’nin ya pragmatist davrandığını veya bir tutum değişikliğine zorlandığını düşünüyor. Yıllardır onu yakından takip eden biri olarak ben aynı kanaatte değilim. Gannuşi, uzlaşma lüzumu dolayısıyla bazı siyasi feragatlerde bulunduklarını, ölümüne yönetimde kalmanın dinin emri olmadığını, eğer diktatörlük geri gelecekse ülkenin ve özgürlüklerin kendilerinin iktidarlarından daha önemli olduğunu, bunun da İslami hüküm ve ferasetinin ta kendisi olduğunu söylüyor. Özellikle iktidar eksenli okuma yapan laik veya muhafazakâr yazarlar, Nahda’nın baskı altında tutum değişikliğine gittiğini iddia ediyorlar. Oysa ne Gannuşi ne diğer önde gelen Nahda liderleri, yeni dönem hakkında konuşurlarken İslamiyet’i tümüyle referans olmaktan çıkarmadıklarını özellikle belirtiyorlar. Hareketin Şûra Konseyi Başkanı Fethi el İyadi, söz konusu kararları partilerinin ileriye adım atması için aldıklarına dikkat çekiyor: “Biz İslami kimliğe sahip olan siyasi, sivil demokratik bir parti olarak yolumuza devam edeceğiz. Dini faaliyetleri bırakmamız laik bir parti olacağımız anlamına gelmez.”
Gannuşi de, ‘dini ilkelerden kopuk bir siyasetin peşinde olmadıkları’ hususunun altını çiziyor. Tam aksine hedefledikleri siyaset dinin asli maksatlarını gözeten, İslami değerler ve motiflerle bezenmiş olarak tasarlanmıştır. Ancak Gannuşi, toplumsal ve politik hayatı referans seçtikleri kaynaklara göre şekillendirme çabasını sürdürürlerken etkinliklerin ‘ayırt edici özellikleri’ni, ‘hangi boyutla öne çıktıkları’nı ve ‘geliştikleri alandaki uzmanlıkları’nı ölçü aldıklarını belirtiyor. Buna göre İslami-toplumsal etkinlik ve çabalar tek bir boyuta indirgenemez. Kimileri tamamen tebliğ ve irşada, kimileri davete, kimileri ahlaki ve sosyal yapının takviye edilmesine, kimileri de entelektüel faaliyet veya politik alana yönelmiştir. Her biri diğeri kadar önemlidir, her biri elzemdir ve biri diğerinin alternatifi değildir. Sorun Mısır merkezli Müslüman Kardeşler hareketinin süregelen çizgisinde söz konusu alanların tümünün tek bir elde, bir harekette ve merkezde toplanmasının dinen amir bir hüküm olup olmadığı hususudur. Gannuşi, çok boyutlu İslami faaliyetlerin tek merkezde toplanmasının şart olmadığını, her bir alanda farklı kişilerce etkinlik gösterebileceğini, birbirleriyle iç içe geçmelerinin pratikte bazı zorluklara ve karmaşık sorunlara yol açtıklarını söyleyip alanların ayrılmasını ve ayrışmasını savunuyor. Buna göre eğer mescitler/camiler her siyasi görüşten insanların gelip namaz kıldıkları mekânlar ise buralarda siyasi propaganda yapılmasın. Mescitler tebliğ ve irşad, ilim ve irfan taliminin yapıldığı yerler olsun. Kim siyaset yapmak istiyorsa İslami veya laik partilerde siyaset yapsın. Siyaset yaparken Müslüman İslamiyet’i, laik de başka ideolojik öğretileri referans alır.
Kısaca Gannuşi’nin Nahda’ya çizdiği yeni yol haritasından ne laiklik ve sekülerlik çıkar ne de zor ve baskı altında kalındığından İslamî ana hükümlerden verilmiş bir taviz anlaşılır. Bu, hareketin içinden geçtiği maddi ve sosyal şartlara göre asli maksatlarına ve ideallerine göre tutum alışını ima eder ki, biz buna ‘siyasetin fıkhı’ deriz. Tabii ki mesele bundan ibaret değildir.
Yorum Yap