- 5.06.2012 00:00
Eğri oturup doğru konuşalım, kürtaj meselesi hem Batı'da hem bizde, temel olarak dine, dini kurallara, dini alana göndermeleri olan bir tartışmadır.
Kürtajın yasaklanmasını ya da yasaklanacak derecede sınırlanmasını talep edenlerin çıkış yeri, temel olarak 'inanç'tır. Bu bakışın karşısında kürtajın kadın ve beden özgürlüğüyle ilişkilendirilmesi yer alır.
Kürtajın bir nüfus planlaması tekniği olması, uygulama şekilleri, zamanları, koşulları bu iki unsuru geriden takip ederler.
Bizdeki son tartışma da böyle yürüyor.
Günlerdir, din adamları, fıkıh hocaları tek bir ağızdan, kürtajın haram olduğunu söylüyorlar ve tartışmayı yönlendiriyorlar.
Diyanet İşleri Başkanı, daha dün, 'cenin'i kastederek, 'ne annesinin ne de babasının, onun üzerinde mülkiyet hakkı olmadığı gibi, onun hayatı üzerinde vazgeçme, sonlandırma yetkisi de yoktur' diyor ve ekliyordu:
'Bütün ilahi dinler, bütün ahlaki sistemler kürtajın, bir insan yaşamına son vermek olduğunu, anne rahminde varlığını tamamlamış insanoğlunun yaşam hakkının da dokunulmaz olduğunu söyler...'
Haklıdır Diyanet İşleri Başkanı, bütün dinler bunu söyler.
Vatikan, yıllardır, kürtajla, doğum kontrol haplarına, yöntemlerine karşı bunun için mücadele verir.
Ama önemli bir nokta daha vardır.
O da, bir iki ülke dışında, Katolik, Protestan, Ortodoks dünyanın en muhafazakar örneklerinde bile kürtajın bir hak olarak tanınmasıdır.
Kabul etmek gerekir ki, bu durum, ne laiklik algısıyla ne de seküler uygulamayla ilgilidir.
Sadece özgürlükle ilgili bir deneyimin sonucudur...
Zaman ve hayat, dini hüküm ile kadının beden özgürlüğü arasında bir denge sağlanmıştır.
Anlamı nedir bunun?
Şudur:
Dini tartışmalar ve itirazlar tarafından kuşatılmasına rağmen kürtaj, sadece bir 'ilahiyat' meselesi değildir, aynı zamanda, hatta daha çok 'toplumsal' bir meseledir.
Bu toplumsal meselenin, şüphe yok, katmanları vardır.
Bunlar arasında ahlak bulunur, nesil meselesi bulunur, heterojen din ve kişi algıları bulunur.
Karşılaştığım bir tanıdık, sohbet esnasında şöyle diyordu:
'Bizim aile müteddeyin, kapalı, muhafazakar bir aile, geçen gece kürtaj konusu açıldı. Eşim ile kızlarım arasında bir görüş ayrılığı çıktı. Hanım, Başbakan'ın kürtaj konusundaki fikrini destekliyor, kızlarım ise karşı çıkıyorlardı...'
Değişimin, açık toplumun ve demokratikleşmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak heterojen bir İslami kesim, daha önemlisi İslami algının heterojenleşmesi...
İslami kimlik ile dindar arasındaki ilişkinin bir etkileşim ilişkisi haline dönmesi...
Gündelik yaşamın ürettiği, din alanında yeni 'duruş' meseleleri, etik meseleler ile bunlara verilen din içi ama kişi merkezli ve tarihsel olanı öne çıkaran yanıtlar...
Yeni Türkiye'yi bunlar da tanımlıyor, hatta baskın olarak tanımlıyor.
Başbakan'dan yorumculara ve siyasetçilere değin, bu tartışmayı yürütenlerin böyle bir Türkiye'de yaşadığımızı unutmaması gerek.
Bu Türkiye'de, 'İslami olan'ın rasyonelleştirilmeden, din saikleriyle, din tefsirleriyle ve dini merkez alan pratiklerle heterojen olarak algılanması, yaşadığımız 'değişim'in temel mekanizmalarından birisidir.
Ve bu değişim, kürtajın yasaklanmasını önerenleri hem şekillendiren, hem onların şekillendirdiği bir mekanizmanın üzerine oturmaktadır.
Toplumsal alanda akış şudur:
Tekil kişisel tasavvurlar, çoğul kimlik hallerinin yerini hiç bir zaman almaz...
Dini alandaki akış ise şöyledir:
Din hükmü değişmez, ama yorumlanır ve yaşanır...
Yorum Yap