- 3.01.2012 00:00
1915 olaylarının soykırım olduğunu inkâr edenleri cezalandırmayı öngören yasa tasarısı, Fransız Meclisi’nde onaylandı. Türkiye, siyaseti ve basınıyla ayağa kalktı. | ||||
Ayağa kalkışın ana nedeni aslında şudur: Parlamentolar, siyasiler, kendi ihtiyaçlarına göre tarih yazamazlar. Tarih yazıp bunun aksini düşünmeyi, söylemeyi cezalandıramazlar. 1915’te, velev ki bir soykırım yaşanmış olsun, böyle bile olsa, bunu bir parlamentonun bu şekilde tayin etmesi, bu şekilde dikte etmesi demokrasi ve özgürlükler açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Nitekim bizler Türkiye’de 301. madde konusunda bu nedenle ayağa kalkmamış mıydık? Uygulamayı faşizan ve otoriter ilan etmemiş miydik? Fransa’daki durum farklı değildir… Madalyonun bir yüzü böyle… Türkiye açısından bakmaya devam edelim… Fransa, İsviçre’den sonra 1915’i soykırım olarak kabul etmeyenleri cezalandırmayı öngören ikinci ülke… Ve Fransa bu yasayı çıkarırken AB’nin soykırımlar ve insanlık suçlarını övmeyi, yok saymayı men eden bir direktifine atıf yaptı. Şüphe yok ki gerekçeler ve örnekler arasına 1915’i yerleştirmesi, bu direktiften bağımsız bir durumdu. Ancak şöyle bir gerçek var: Uluslararası düzen ve dünyadaki demokrasi algısı, insanlık suçları, kırımlar, katliamlar karşısında gitgide duyarlı bir noktaya ilerliyor. Bu sadece bugün yapılan katliamlar için değil, dün yapılmış katliamlar için de geçerli. Ve 1915’te nisan ile temmuz ayları arasında Anadolu’da yaşananlar, bu açıdan büyük bir sorun olmayı sürdürüyor ve bu durum derinleşerek süreceğe benziyor. Türkiye’nin her şeyden önce bu gerçeği kabul etmesi, bizlerin böyle bir durumla karşı karşıya bulunduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor. Şu an itibariyle Türkiye’nin Fransa’ya verdiği büyük tepki ve ilkeler, özgürlükler açısından haklı konumda bulunması kimseyi yanıltmasın… 2015’te, 1915 olaylarının 100. yılında Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı durum, bugüne kadar izlediği “inkâr, lobi ve tehdit” stratejisiyle yanıtlanamayacak kadar ağır olabilir. Soğukkanlı düşünmekte, örneğin Fransa’daki girişimi bir kenara koyarak düşünmekte yarar var. Türk devlet sistemi de ağır bir sorunla cebelleştiğimizi biliyor. Ermenistan’la imzalanan, daha sonra askıya alınan protokoller bunun bir göstergesiydi. Ermenistan ekonomik olarak canlanmak için protokollerle sınırın açılmasını beklerken Türkiye bu protokolleri aslen sırtındaki büyük bir yükü, 1915’i hafifletmek amacıyla imzalamıştı. Aslında toplum olarak da bazı hususların farkındayız ve bazı konuları dünden farklı olarak ele alıyor ve tartışıyoruz. Örneğin 2005’te yapılan Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler Sempozyumu sonrası gelişmeler… 2008’deki 30 bin kişinin katıldığı özür kampanyası… Tabu olan 1915 meselesinin televizyonlarda, basında, kitaplarda tartışılabilir hâle gelmesi… Üniversitelerde genç öğrencilerin 19. yüzyılda insan, topluluk ve toplumları merkez alan, bir ucu Müslümanlardan Hıristiyanlara uzanan katliamlar, sürgünler ve göçlere dair araştırmalar, doktora tezleri hazırlaması… Tüm bunlar Türkiye’nin kimi konularda ne denli yol aldığını göstermiyor mu? Bu yolda ilerlenirken Hrant Dink katledildi, bedelleri oldu bu ilerlemenin. Ama ilerleme Türk toplumu için sağlıklı oldu ve oluyor. Fransa’daki rezalet tartışılırken bile televizyonlarda daha olgun, ötekini eleştirirken kendisini de sorgulayan pek çok görüş bu sayede dile getirilebiliyor. Dememiz o ki Türkiye sorunu pek çok açıdan görüyor ve biliyor. 1915’te gerekçeleri, nedenleri ne olursa olsun, adı nasıl konursa konsun büyük bir trajedi yaşandığının farkında. Bu trajedinin dönemin İttihatçı iktidarı eliyle üretildiğini de biliyor. Tartışmak bir toplum için önemlidir. Sadece vicdani olarak arınmak değil, aynı zamanda siyasi olarak korunmak anlamını taşır. Arınmış, kendi yarasını iyileştirmeye çalışan, inkâr, lobi, tehdit yerine, sorgulayıcı demokratik sesini yükselten bir ülke, bu tür durumlarla karşı karşıya kalmaz… 2015’e önümüzde üç yıl var… Silahımız sadece yüksek sesimiz değil, aynı zamanda demokrasimiz ve demokratik olgunluğumuz olabilmeli... Kaynak:Aksiyon Dergisi |
||||
|
Yorum Yap