Madalyonun başka bir yüzü de var.

Bir yüzde tutuklamalar, hak ihlalleri, sert ve anti-demokratik beyanlar hüküm sürerken, öte yüzde açılım ve demokrasi işaretleri verilmiyor değil...

Bu işaretler arasında Beşir Atalay'ın açıklamaları, Sadullah Ergin'in vurguları, Bülent Arınç'ın meclis çıkışı var. Bunlar pek çok yorumcu tarafından "demokratik açılım"da ikinci dönem işaretleri olarak ele alınıyor.

Sabah Gazetesi bu açıklamalara dayanarak birkaç gün önce manşetten verdiği haberde, "Kürt sorununun güvenlik sorunu olmadığı düşüncesinden yola çıkarak, Terörle Mücadele kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nda ağır, sert, insan hakları ihlallerine neden olan maddeler ayıklanacak" diyordu.

Eleştiriler karşılık buluyor...

Olması gereken de bu...

Uzun tutukluluk sürelerinin kaldırılmasından terör örgütü faaliyetlerine ilişkin sınırların somut olarak çizilmesinden, siyaset ve şiddet arasındaki ayrımın netleşmesinden, polis devleti görüntüsünün etkinleşmesine imkân veren özel yargı yerlerinin yeniden düzenlenmesinden, bu çerçevede Türk Ceza Kanunu'nun 215, 216, 220, 277, 285, 288 maddelerinin, Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. Maddesinin, CMUK'un 250, 251 ve 252 maddelerinin elden geçirilmesinden söz ediliyor...

Bu adımlar atılırsa ne olur?

Açık:

Ülkeye hakim asayiş iklimi dağılmaya yüz tutar.

Demokratik alan siyaset ve siyasi imkânlarla donatılarak işlev ve anlam kazanır.

Keyfi ve aşırı uygulamaların önü kanun düzeyinde kesilir.

Bu istikamette başka olumlu bir gelişme, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Siyasi Başdanışmanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan'ın dün yaptığı açıklamalarla yaşandı.

Otoriterleşme dalgasının artacağına, Kürt siyasi alanın tümüyle boğulacağına ve bu çerçevede BDP'nin kapatılacağına dair iddialar Akdoğan tarafından dün açık bir şekilde yalanlandı.

Şöyle diyordu Akdoğan:

"AK Parti'nin 'parti kapatma' konusundaki ilkesel duruşu ve görüşü bellidir. Biz, şahısların işledikleri suçlardan dolayı tüzel kişiliklerin kapatılmasını doğru bulmuyoruz. Şahısların hataları sebebiyle partilerin tüzel kişiliklerinin cezalandırılması ileri demokrasiye uygun düşmeyen bir durumdur. Bazı AK Partili milletvekillerinin BDP'ye yönelik eleştirilerinin, kapatma davasına zemin hazırlamak için BDP'yi hedef haline getirme amacı taşıdığına dair yorumlar gerçeklikle bağdaşmamaktadır. BDP'yi eleştirmek başkadır, kapatılmasına yönelik bir gayretin içine girmek başkadır. Böyle bir yaklaşım, AK Parti'nin partilerin kapatılmasına yönelik ilkesel duruşuyla da, kuvvetler ayrılığı ilkesiyle de bağdaşmamaktadır."

BDP'nin kapatılacağı endişesinin Yalçın Akdoğan'ın bir yazısına referansla ifade edildiği hatırlanacak olursa, bu açıklama önemlidir ve içinde gerekli ve yeterli demokratik unsurları barındırmaktadır.

Bu mantığın galebe çalması, yukarıda anılan reformların gerçekleşmesi halinde, sistemi aksaklıkların azalacağına, aşırılıkların törpüleneceğine, yeni Kürt stratejisinin kaçınılmaz olarak siyaset ve siyasetin gerekleriyle örtüşeceğine şüphe yoktur...

Belli ki, hükümet tek aks üzerinde yürümüyor...

Onu kuşatan fikir de tek değil...

Bir tarafta bunlar var, bir tarafta dün altını çizdiklerimiz...

Bu çerçevede kimi gazeteler ve gazeteciler, üstelik değişim sürecinin bugüne kadar desteklemiş olanlar, bu yeni özgürleşme ihtimalinden büyük endişe duyuyorlar. Bunun önünü kesmeye çalışıyorlar.

Bu tutum, belki de dün dile getirdiğimiz, devletin iş işleyişinin, yani polisleşen ve polis egemenliğine giren hukuk alanının muhafazasına ilişkin bir tutumdur...

Evet, merkezde gerçekten bir itişme var...