- 1.04.2014 00:00
Önce şu: AK Parti'nin mevcut siyasi koşullarda aldığı yüzde 45 oy gerçekten büyük bir başarıdır. Siyasi iktidar bir önceki yerel yönetim seçimlerine kıyasla oy oranını 7 puan arttırmış, en yakın rakibine 17 puan fark atmıştır.
Nasıl değerlendirmeli?
Türkiye son dönemde iki gerginlik hattı üzerinde hareket ediyor..
Bir yanda hükümet-cemaat gerginliği... Öte yanda yolsuzluk ve otoriterleşme iddialarıyla oluşan modern kesim muhalefeti... Seçim sonuçlarının bu iki gerginliğin bilançosunu çıkarması bekleniyordu. Cemaat yüzde 30'lara inen bir AK Parti görmeyi umuyor, modernlerin muhalefeti ise kendisini CHP'nin büyük atağına hazırlıyordu.
Bekledikleri olmadı.
Şöyle söylenebilir: Seçim sonuçlarını önemli ölçüde belirleyen hükümet-cemaat gerginliği oldu. Tüm diğer iddia ve açılar bu gerginliğin gölgesinde kaldı. Ve bu muhafazakar seçmen gayri meşru gördüğü cemaat hamlelerine, CHP ve diğer muhaliflerin bu hamlelerden istifade arayışına tepki gösterdi.
'Meşruiyet' ve gayri meşrunun ürettiği 'mağduriyet' her zaman olduğu seçmen davranışının ana gövdesini oluşturdu. Seçim sonuçlarının ilk büyük verisi budur.
Diğer bir veri, şüphe yok ki 'tapeler', 'kayıtlar', döneminin önemli ölçüde kapanmış olmasıdır. Başka bir ifadeyle siyaset önüne açılan, kişilerden siyasi partilere muhalefetin kullanmaya çalıştığı gayri meşru yolun kapanması ve yöntemlerin iflas etmiş olmasıdır.
Bir başkası cemaatin politik eylemlerinin kendi sosyolojik dokusunu parçalamış olması ve seçmen bazında etkisinin sıfırlanmasıdır.
En nihayet sandık bir kez daha belli bir kutuplaşma etrafında Türk toplumunun 'toplulukçu' dokusunu, kimlikler üzerine oturan yapısı ve seçim coğrafyasını teyit etmiştir
Ancak bu dokuya rağmen bu oy oranında AK Parti'nin belediyecilik anlayışının ve hizmetlerinin aldığı onay görmezden gelinirse değerlendirme eksik kalır.
Peki bundan sonrası?
Ufukta 5 mesele var.
Birincisi muhalefet ve muhalifler meselesidir. Bu kesimin 'İsmet Paşa' tavrından uzaklaşarak seçim sonuçlarını sindirmesi, siyasi iktidara yönelik dışlayıcı ve yok sayan meşruiyet reddi veya krizi tartışmalarına son vermesi, siyasi mücadeleyi yürütecek yeni, siyasi yollar bulması gerekiyor.
İkinci mesele devlet içinde cemaatin politik etkinliğinin sona erdirilmesi ve bu dokunun temizlenmesi gereğidir. Bu çerçevede siyasi iradenin de işaret ettiği üzere tasfiyeler, soruşturmalar ve kurumsal doku tazelenmesi kaçınılmaz görünüyor. Ancak burada en önemli konu önlemlerin hukuk dairesinde alınmasıdır. Yasaklar, yargıya müdahale gibi durumların tekrarlanmaması, hukuk hassasiyeti iktidarın sorumluluğundadır. Böyle bir istikamet, söz konusu yeniden yapılanmayı bir güç mücadelesi görünümünden çıkarır, demokrasi restorasyonu eksenine oturtur.
Üçüncüsü cumhurbaşkanlığı seçimleridir. Bu seçimler pek çok belirleyici ögeyi içermektedir. Ağustos baskısı Başbakan'ın 30 Mart gecesi yaptığı konuşmadan da anlaşılacağı gibi AK Parti'yi seçim kampanyası atmosferinde tutacak, kutuplaştırıcı tutumunu sürdürmeye ve gücünü konsalide etmeye itecektir. Öte yandan 'hakim tek parti' gerçeği AK Parti içindeki iktidar dönüşümünü Türkiye'nin önemli meselesi haline getirecektir. En nihayet fiili hakim parti düzeni yanında cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçilecek olması, Eylül ayından itibaren Türkiye'nin kendisini kısmi bir rejim değişikliği hali ve tartışmasına itme ihtimali taşımaktadır.
Dördücü sırada Kürt meselesi gelmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar geçecek ara dönemde, barış sürecinin 'ikinci diyalog evresi'nin başlatılması, İmralı'ya Akil İnsan ve gazeteci heyetlerinin gönderilmesi, müzakare için yasal çerçeve hazırlıkları muhtemel gelişmeler arasındadır. Yüzde 5 civarındaki Kürt oylarının cumhurbaşkanlığı seçimi çerçevesinde gerek müzakere gerek seçim sonuçları için önemli bir koz olduğunu, Kürt siyasi hareketinin yeniden aktörleşmesinin hızlanacağını görmek gerekir. Türkiye'yi otoriterleşme eğiliminden, siyasetin tahakkümünden uzaklaştıracak ana köprü bu çerçevede Kürt köprüsüdür.
Beşinci konu, yolsuzluk soruşturmaları meselesidir. AK Parti'nin sırtında bir yük ve bu konuda topluma bir izah borcu bulunuyor. Daha önce yazdım: 'Seçimler ve sandık elbette 'demokrasinin esası'dır. Ve bu 'esas' bugüne kadar olması gerektiği gibi şeffaflık, açıklık istikametinde bir rol oynamıştır. Bilmek gerekir ki, bugünden sonra mekanizma tersine işlemez, sorunu ve soruyu gayri meşrunun üretmesi demokratik düzende onu yok saymaya, geçiştirmeye müsaade etmez. Yolsuzluk dosyaları ve kişileşmiş iktidar hali ile ilişkileri geçiştirilemeyecek olanların başında gelmektedir...'
Sıcak ve belirleyeci döneme giriyoruz...
Geminin rotası tehlikeli sulara da dönebilir, emin sulara da...
Demokrasi sandıkta galebe çaldı, şimdi umalım demokratik değerler de galebe çalsın...
Yorum Yap