- 6.12.2013 00:00
Malum gerginliğin pek çok boyutu var.
Bunlardan birisi de şüphesiz 'fişleme meselesi'.
Otoriter her gelenek gibi Türkiye de devletin vatandaşlarına yönelik fişleme, takip, tasnif gibi eylemlerinden yaralanmış bir ülke.
Çok değil bundan sadece üç yıl önce, 2010 yılında kaldırılan EMASYA protokolu, Türkiye'nin dört bir yanında askeri otoriteye önleyici istihbarat çalışması yapma, kişi ve kurumları fişleme imkanı veriyordu.
EMASYA, 2010 yılında kaldırıldığına göre, fişleme faaliyetleri bu tarihe kadar Genelkurmay İstihbarat Dairesi'yle ilişki içinde devam etti.
Bu konuda sayısını hatırlamayacağım kadar çok yazı yazdım, 'protokolün ilgası yetmez, EMASYA birimlerinin arşivleri temizlenmelidir' diye... TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu tarafından davet edildiğim zaman bu konunun altını hassasiyetle çizdim. İşaret ettiğim sadece fişler meselesi değildi, kağıt üzerinde kaldırılan yapıların gerçekten dağıtılıp dağıtılmadığıydı.
Ve MİT...
Ve fiş cenneti , o kapalı kutu...
Yeni bir işlev edinmekle birlikte, bu açıdan hangi noktaydı? Ne kadar değişmişti?
Bu sorular hep süregitti.
Mayıs 2011 tarihinde bir soruşturma çerçevesinde Mehmet Eymür, 'Tarık Ümit göreve geldiğim ilk günlerde bana '40 kişilik ölüm listesi'ni gösterdi. Bazılarının üzeri çizilmişti. İnfazları vardı. Behçet Cantürk ismi de çizilenler arasındaydı. Bunları MİT Müsteşarlığı'na rapor ettim, onunla yaptığım görüşmenin bandı MİT arşivinde' diyordu...
Bunun üzerine 6 Haziran 2011 tarihinde 'MİT Müsteşarı'na bir soru...' başlıklı bir yazı yazdım ve şu soruları sordum:
'MİT neden bu bilgileri kendisine sakladı ve hâlâ saklıyor? MİT Müsteşarı Atasagun'un Cumhuriyet Gazetesi temsilcisi Balbay ve yazarı İlhan Selçuk'a, '1. Ordu ihtilâle hazırlanıyor' dediği ortaya çıktığı zaman da aynı soru sorulmamış mıydı? İstihbarat sisteminin demokratikleşmesi ve denetimi açık toplumların en önemli hedeflerinden birisidir. Türkiye değişiyor... Herkes, her şey sorgulanıyor... Peki MİT? O kara kutu... Yeni Müsteşar Hakan Fidan'ın temsil etmesi gereken iç değişme, yüzleşme, temizlenme değil midir?..'
Olması gereken bu, ama yaşananın tam bu olmadığı anlaşılıyor.
Bir temizlik yaparak gidelim...
Taraf Gazetesi dört belge yayınladı. Bunların ilk üçü, hükümet-cemaat tartışmasının tam göbeğine oturuyor:
2004 tarihli MGK kararı, bu kararın Başbakanlık Müsteşarlığı tarafından hazırlanan genelgesi ve 2004 ile 2010 arası dershanelerin fişlendiğini gösteren bir belge.
Bu üç belgenin de gazeteciye cemaate yakın kaynaklardan ulaştırıldığı 'çıplak'.
Nitekim cemaat hükümete yönelik eleştiri furyasını bu üç belge üzerinden başlattı. Hükümetin kendisini 2004'ten bu yana hedef aldığı iddia etti. Hükümet ise bu belgelere ilişkin hiç bir uygulama yapılmadığını, tersine cemaatin kollandığını ve büyüdüğünü, 2010'a kadar kendilerinin dahi fişlendiğini, bunun bir geçiş dönemi ürünü olduğunu söylüyor.
Yakın tarih hükümetin bu konuda açıklamalarını doğruluyor.
Hükümet ile cemaat arasında 2012'ye, MİT krizine ve biraz öncesine kadar mutlak bir işbirliği yapıldığı her iki tarafın bu işbirliğinden istifade ettiği ortada.
Bu durumda bu üç belge, yukarıda altını çizdiğimiz 'fişleme ve andıç cenneti' Türkiye'ye gerçeğine ve 'vesayetçi düzenin tortuları'na işaret etmesi açısından, hükümetin bunlar karşısındaki edilgin konumuna vurgu yapması bakımından önemli olmakla birlikte, bugün kendi çerçevelerini aşan bir şekilde ve istikamette kirli bir savaş aracı haline getirilmiş bulunuyorlar.
Gelelim 2013'te yapılan irtica fişlemelerine ilişkin dördüncü belgeye...
Bu belgenin hükümet-cemaat çatışmasıyla bir ilgisi yok...
Zira fişlenen arasında sadece Gülen cemaati yok, Süleymancı ve Nakşibendi, vs, gruplar da var.
Burada mesele hedef değil, fişleme...
Fişleyen kim?
AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, bu verilerin MİT'in veritabanından sızdırıldığını açıkladı.
Geçelim hükümet-cemaat çatışmasına...
Bu durum, 2013 tarihinde kabul edilebilir bir faaliyet midir?
MİT kendi vatandaşları hakkında böyle bir veri tabanını nasıl, hangi yasaya dayanarak oluşturabilir?
Bu soru hem MİT'e hem hükümete yapılacak en ağır eleştiri olmalıdır. Bu kabul edilemez durum açıklanmalı, bu veri tabanları elden geçirilmelidir.
İstihbarat demokratikleşmeden, istihbaratın demokratik denetimi yapılmadan, ülke de demokratikleşmez...
Yorum Yap