- 2.03.2013 00:00
Bir kaç gün önce 28 Şubat'ı, ünlü 28 Şubat MGK toplanıtısının 16. Yılını geride bıraktık. Bu 16 yıl boyunca 28 Şubat dilimizden hiç düşmedi. O meşum günden 3 yıl sonra bile kimi generaller küstahça 1000 yıl sürecek bir baskıdan ve cendereden söz edebiliyorlardı.
2002 Kasım seçimleri sonrası Balyozcular, Sarıkızcılar, Ayışığı takımı hala 28 Şubat'ın peşinde koşuyor, 28 Şubat havasıyla hareket ediyorlardı.
27 Nisan 2007 asker çıkışı çok mu farklı bir havada yapılmıştı?
28 Şubat döneminin rektörleri, yargıçları, askerleri hep beraber hükümet devirme peşinde koşmamışlar mıydı?
2008'le birlikte başlayan tam mücadele süreci, bu kez aynı trenin aynı hatta ama ters hareket etmesinin öyküsüdür. Darbecilere, darbe tortularına yönelik başlatılan idari, adli, siyasi temizlik süreci, kimi aksaklıklarına rağmen, bir bütün halinde bakıldığı zaman ters bir 28 Şubat halidir.
Bununla birlikte bu ülkenin 28 Şubat darbesiyle tam olarak hesaplaştığı söylenemez.
Şüphe yok hesaplaşmayla ilgili üç kritik an olmuştur.
Bunlardan birincisi, 2010 yılında, tesisinden 11 yıl sonra ve AK Parti iktidarının ancak 8'nci senesinde 28 Şubat'ın ana mekanizmasını temsil eden EMASYA Protokolü'nün kaldırılmasıdır.
İkincisi 28 Şubat askeri girişimiyle ilgili Karadayı'dan Çevik Bir'e, Özkasnak'tan Ceylanoğlu'na dönemin generallerinin yakasına yapışan soruşturma ve kavuşturma sürecinin geçen yıl başlamasıdır.
Üçüncüsü ise TBMM bünyesinde kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonu'na dönemin sorumlularının ve aktörlerinin gelip ifade vermeleri, tanıklık yapmaları, bunların basın üzerinde kamuoyunda yaşanan yansımalarıdır. Mahçupça da olsa, sınırlı da olsa, bir tür yüzleşme halidir.
Ancak şunu görmek gerek:
Akademik çalışmalarla, yayın faaliyetleriyle, tartışmalarla kamuoyu önünde hala bir 28 Şubat tartışması ve hesaplaşması yaşanamamaktadır. Bunun nedeni 28 Şubat'taki suçlu elin çokluğu ve yaygınlığıdır. Pek çok kesim tarafından 28 Şubat'ın bir an önce örtbas edilmesi arzusudur.
Böyle olmamalıdır.
28 Şubat son dönemlerin en acımız ve ahlaksız askeri müdahalesidir.
Tekrar vurgulayalım:
28 Şubat ise askerin silâh gücü ve mevzuat desteğiyle yetinmeyip, basın üzerinden kamuoyunu seferber eden ve kamuoyundan meşrûiyet arayan bir girişimdir. Daha ötesi, demokrasinin şekil olarak ve askerî vesayet altında çalışmaya devam eden kurumlarından güç almaya çalışan bir müdahaledir. Bu çerçevede, MGK başta olmak üzere anayasal kurumları yeni işlevler yükleyip, kullanarak siyasî karar hiyerarşisini bozan, sonuç olarak şeklî işleyişine dokunmadığı 'demokrasiyi militarize eden', tekeline aldığı siyaseti savaş ve tehlike mantığına endeksleyen bir niteliğe sahiptir.
Bu yönüyle 28 Şubat rejimin militer renginin koyulaşıp, bu koyuluğun süreklilik, kalıcılık ve meşrûiyet kazanmasını ifade eder.
Başka bir deyişle 28 Şubat'ı vahim kılan, 'süreklilik-kalıcılık-meşruiyet' üzerine oturan yapısal yönüdür.
İslami görünürlülüğü tahkir, fişleme ve dışlamayla imha etmek, demokrasiyi militanlaştırmak ve bunu taşeronlar üreterek yapmak 'üçlüsü'nden oluşan bu kara öyküyü, bu ülke daha çok tartışacaktır ve kalıntılarını temizlemek için daha çok uğraşacaktır.
EMASYA'nın fişleri ve planları nerede, kimin elinde?
Daha bu sorular bile sorulmadı.
Yorum Yap