- 19.02.2013 00:00
Kürt meselesi 1990'lı yıllarda
çok can aldı.
Çatışmalar yoğundu. Ancak bir o kadar da faili meçhul infazlar, garip ölümler ve kazalar vardı işin içinde. Özal'ın bile ölümü, 'Kürt sorununda çözüm için federasyon tartışılır' sözlerinin sonrasına denk gelince şüpheler yıllar sürmüştü.
Bu yıllarda meydana gelen faili meçhul subay ölümlerinin boyutları devlet içi kavganın derinliğine, bu kavgada gelinen noktanın vahametine işaret eder.
Eşref Bitlis o kritik yıllarda Jandarma Genel Komutanı'ydı.
Çevik kuvvete aktif ve yüksek sesle karşı çıkıyordu. Irak'taki Kürt gruplarla temaslar kuruyor, farklı bir eğilimi temsil ediyordu.
Malum, Bitlis, 17 Şubat 1993'te helikopterinin şaibeli bir biçimde düşmesi üzerine ölmüştü.
Dün, Eşref Bitlis'in soruşturma dosyası 20 yıl sonunda zaman aşımından dolayı düştü.
Her geçmişle yüzleşme dalgasında ilk sırada yer alan Bitlis olayı da muhtemelen karanlığa gömüldü.
Karanlığa gömülen sadece Bitlis olayı değildir.
Askerlere yönelik infazların aydınlanma kapısı da böylece iyice kapandı.
Susurluk, Ergenekon, Özel Harp ya da her neyse, karanlık yapıların 'askeri derinliği' sadece dışa dönük infaz ve eylemlerden oluşmadı.
Eylemler içeriye de dönüktü.
Cem Ersever böyle öldürüldü. Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın ölümü tartışmalı. Albay Rıdvan Özden ise bir kaç suikast atlattıktan sonra 1995'te iki koruması ile birlikte öldürüldü. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nu Kıbrıs'ta ıska geçen kurşunu hiç saymayalım...
Susurluk davası bunlara ve JİTEM'e el atamadığı, askeri kanada ulaşmadığı için ortada kaldı..
Askerin iç infazları ya da askerlere dönük infazlar kritik ve hayati bir önem taşır.
Asker infazları, derin devlet yapılanmasında ve eylemlerinde, resmi politikaların aldığı yönde, gerek emir veren gerek emir alanlar açısından üstü örtülü operasyonların devlet içi yansımalarında anahtar rol oynadılar.
Yıllar önce Rıdvan Özden'in eşi Tomris Özden, Ergenekon savcısına şunları söylemişti:
'Bir PKK itirafçısı, eşimin JİTEM tarafından öldürüldüğünü açıkladı. Yanında askerlik yapan erlerden biri de çatışmada ölmediğini söyledi. Eşimin ölümüyle ilgili belgeleri Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan benden 1996'da haber yapacağız diye aldılar. Sonra ne haber yaptılar ne de ilgilendiler. Tuncay Güney, benim yanımda Veli Küçük'le de telefonla görüştü. Ona da bilgiler verip 'ilgileniyoruz' dedi...'
Hanefi Avcı'nın hapse girmesine yol açan Haliç'te Yaşayan Simonlar kitabı, Cem Ersever'in infaz kararını kimlerin verdiği, nasıl infaz edildiği, Ersever'le yakın ilişkisi bulunan bir itirafçının emniyet müdürlüğünde nasıl koruma altına alınarak infazdan kurtarıldığı, Ersever'in şehirlerde eylem yapmadan, örneğin belli yerlere bomba atmadan önce emniyetten o yerdeki istihbaratçıların geri çekilmesini talep etmesini anlatır…
Anlatır ama sessiz sedasız…
Öte yanda, faili meçhul sessizliği sürer, zaman aşımı çarkı çalışır…
Bitlis dosyası kapanırken generalin oğlu Tarık Bitlis şunları söylüyordu:
'Bu dosya aslında kurumların geçmişle yüzleşme gücünü gösterecekti. Bu olmadı…'
Olmadı, evet…
Belki bir gün…
Ogün gelmeden kimse geçmişle
yüzleştiğini söyleyemez…
Yorum Yap