- 15.08.2018 00:00
300 yıldır krizlerle yüz yüze geliyoruz.
Her defasında ilk kez karşılaşılan bir durum havası ile karşılasak da dünyadaki güç merkezlerinin ve çeşitli mahfillerin bu krizleri üretme, inşa etme ve yapılandırma hususunda ortaya koydukları ve koyacakları gayretlerde şaşılacak bir şey yok esasında. Şaşılacak olan şey, bizlerin onlarla mukabele etme tarzımız ve sorunu çözme adına ortaya koyduğumuz pratiğimiz ile ilgili.
Uluslararası sistemin işleyişine dair yeryüzünde hiç kimsenin bir şüphesi yok. Civarda operasyon için pusuya yatmış sırtlanların varlığı aşikâr. Ne var ki bunu bilmek ve sürekli birbirine tekrar etmek ile kendini korunaklı kılmak, düşmanın saldırılarından emin olmak arasında bir ilişki yok.
Mesele düşmanlarımızın ne kadar zalim olduklarını birbirimize mütemadiyen söyleyerek aşılmıyor.
Onlar zalimlikte sebat ediyorlar, bunu görüyoruz da biz ne de sebat ediyoruz?
Mesele sadece ekonomi de değil!
Emin olun ekonomiden eğitime, siyasetten bürokrasiye, hukuktan sosyal hayatın kılcallarına kadar her yerde karşılaşılan sorunlar, yüz yüze gelinen zorluklar karşısında; neyi nasıl yaptığımız, neyi gözettiğimiz, iş ve işlemlerimizi nasıl yürüttüğümüz bu konudan bağımsız değil.
Bugüne kadar bize en çok zararı, dışarıdan operasyonlardan çok içeriden kendi kendimize yaptığımız operasyonlar verdi.
Ciddiyetti elden bıraktığımız her nokta, tedbiri unuttuğumuz her an, ibret almadığımız her yaşanmışlık gelip defalarca vurdu bizi. Her kriz nasıl olduysa varoluşumuza yönelik bir tehdit haline geldi. Krizi büyüterek varoluşsal bir tehdide dönüştüren biraz da bizim bünyemizle ilgili bir şey. Onlar her seferinde bizim açık verdiğimiz yere vurdu, tamam. Niye açık verdiğimiz yere vuruyorsunuz?, diye söylenmenin bir yararı yok. Bunun bizi daha korunaklı kılacağına dair bir işaret de yok.
Krizler sıra dışı değildir ve hep olacaklar.
Sıra dışı olan her seferinde onlarla aynı tarz ve yöntemle başa çıkılacağını ummak.
Kendi üzerine düşünmeyen bir düşünceden Allah’a sığınalım!
Bizim kendimizi pohpohlamaya değil her seferinde çuvaldızı kendimiz için alıkoymaya ihtiyacımız var. İlerleyeceksek böyle ilerleyeceğiz, yol alacaksak böyle yol alacağız, korunacaksak böyle korunacağız.
Krizler söz konusu olduğunda milletin desteğinden şüphesi olan mı var?
Hangi krizde bu millet üzerine düşeni yapmadı? Hangi kritik eşikte siperi terk etti?
Çanakkale’den İstiklal Harbi’ne oradan 15 Temmuz’a kadar her seferinde en önde kimler vardı?
Fakat kriz atlatıldıktan, kritik eşik aşıldıktan, siperden çıkıldıktan sonra ne yaptığımıza bakmak gerekiyor. Kriz anında beliren teyakkuz en küçük bir rahatlık anında rehavete yerine bıraktığında, iş ve işlemlerde azami dikkat isteyen hassasiyet lakaytlığa evrildiğinde artık belanın arayıp sizi bulmasına gerek kalmıyor. Siz belayı buluyorsunuz zaten!
Onun için vaziyetimiz, ahvalimiz bir seferde göz ucuyla bakılıp geçilecek, bir kriz anında elden geçirilip bırakılacak bir şey değildir! Sürekli dikkati ve hassasiyeti gerekli kılan bir sorgulama ve düşünme sahasıdır aynı zamanda.
Mesela ehliyet ve liyakate dikkat etmek; sadece FETÖ denilen Allah’ın belası bir örgüt size musallat olduğunda aklınıza gelecek, gündeminize girecek bir konu olmamalı. Ehliyet ve liyakate dikkat zaten her koşulda sizin yapmaya memur olduğunuz bir iş olmalı.
Mesela üretim ekonomisinden söz ediliyor şu sıralar. Üretim ekonomisi bir ekonomik kriz anında tutunacağınız gelişigüzel bir can simidiniz olmamalı. Zaten programınızın ana hedefi, temel yönelimi olmalı. Öyle olduğunda ancak gerçekleşecek bir şeyi kriz anında terennüm etmek yetmiyor maalesef.
Belki hiçbir zaman size yumruk atılmaması garanti altına alınamaz ama size yumruk atan elin acıması gerekir. Gerekir ki bu kadar kolay bir daha yumruk atmaya kalkmasın. Birilerinin sizi dişleri arasına alma dürtüsü tamamen yok edilemez belki. Ne var ki çiğnemeye teşebbüs edildiğinde çiğneyenin dişlerini kıracak bir demir leblebi olabilirsiniz.
Yorum Yap