- 6.02.2018 00:00
Rusya'nın ev sahipliği yapacağı 2018 FIFA Dünya Kupası'na sayılı günler kaldı. Bu dünya kupasından akılda ne kalacak bilemeyiz. Ama geçmiş yıllardaki organizasyonlarda hafızalara yer eden pek çok şeyin futbolla ilgisi yoktu.
Ne de olsa futbol sadece futbol değil!
***
Meksika’da gerçekleşen 1970 Dünya Kupası’nda 3.Grupta ilk karşılaşma Brezilya - Çekoslovakya maçıydı. Jalisco Stadında 52 bin seyircinin önünde kadrosunda Pele, Jairzinho, Rivelino gibi isimleri bulunduran Brezilya o gün ilk gölü yemesine rağmen maçı 4-1 kazandı. Brezilya, Çekoslovakya maçı ile başladığı turnuvayı finalde aynı skorla İtalya’yı devirerek şampiyon olarak tamamladı.
Çekoslovakya o yıllarda sosyalist bir rejim ile yönetiliyordu. Sahada, yönetimi askeri cuntanın elinde olan Brezilya ile bir demir perde ülkesi olan Çekoslovakya karşı karşıya geliyordu.
İlk gol 11. dakikada Çekoslovakya adına Ladislav Petras’dan geldi. Brezilyalı oyuncular yedikleri golden çok golü atan Petras’a şaşırmışlardı. Petras takımını öne geçiren golü attıktan sonra Jalisco Stadını dolduran 52 bin seyircinin gözleri önünde komünist bir ülkenin sporcusundan beklenmeyecek bir şey yaptı: Gol sevincini istavroz çıkararak yaşadı!
O gün Brezilya forması giyen bazı futbolcularla yıllar sonra yapılan bir röportajda oyunculardan birisi o günkü şaşkınlığınıı şöyle ifade ediyordu: Biz onları komünist sanıyorduk, meğer ateist bile değillermiş!
Petras, dinin yer altına itildiği, dine kamusal alanda rejim gücüyle el çektirilen bir ülkeden geliyordu. Rejimin uluslararası bir turnuvada aklına gelmeyecek olan şey başına geldi. Karşısında konumlandığı bir inanca ait ritüel kendi sporcusu tarafından hem de tüm dünyanın gözleri önünde icra edildi.
***
Andrej Stasiuk Polonya’nın komünist günlerinde, rejimin zulmü altındaki kilise mensupları ve inanç sahibi halk arasında oluşan ve kendilerini cemaat gibi hissetmelerini sağlayan bir bağın varlığından söz eder. Kilisenin dine en yakın olduğu zamanların da işte o zamanlar olduğunu belirtir.
Stasiuk şöyle der:
“Evet, komünizm döneminde kilisenin daha iyi olduğuna inanıyorum. Her hâlükârda daha Hıristiyan’dı. Sahip olduğu tevazu dayatılmış olabilir; ancak bu tevazu kesinlikle kurucusuna çok daha yakındı. Piskoposlar radyoda, gazetelerde, televizyonda görünmezdi. Kendi işlerine bakarlardı ve onları sadece kiliseye kabul töreninde görürdünüz… Benim gençliğimde televizyonda piskoposlar yoktu. Gazetelerde de yoktu. Kilisenin yüzleri bölge papazları ve onların yardımcılarıydı. Onlar (papaz yardımcıları) ve bizler (İnançlılar) nazikçe ve ihtiyatlı bir biçimde zulme uğrardık. Bu bizim bir cemaat gibi hissetmemizi sağlardı. Din söz konusu olduğunda, o zamanlara geri dönmek aleyhine söyleyecek hiçbir şeyim yok.”
Petras’ın istavrozu ve Andrej Stasiuk’un Polonya özelinde söylediklerinin kesiştiği bir yer var. Görünürlük ile etki eşit bir oransal uyuma sahip değil. Hiçbir biçimde görünür değilsinizdir ama insanlar bilir ki siz oradasınız. Kim ne şekilde perdelemek isterse istesin hiçbir örtü kapatamaz gerçekliğinizi.
Ya da her yerde görünürlük kazanarak artacak bir etki umuyorsunuz; ne var ki tam tersi bir durum ile karşılaşıyorsunuz. Var olan etki de kayboluyor.
***
İçinde bulunduğumuz ve deneyimlediğimiz sekülerleşme biçimi kutsalı kovmuyor, onu başköşeye oturtuyor şimdi. Saklamıyor artık, aksine gösteriyor. Dine karşı değil dinle beraber bir sekülerleşme. Ne var ki….
Artık görüntü var ses yok!
Yorum Yap