Avrupa’nın akıbetinden iyilik umabilir miyiz?

  • 22.03.2017 00:00

 Marx ve Engels 1848'de Komünizmin ilk bildirgesini kaleme aldılar.

Komünist Manifesto olarak tarihe mâl olacak metnin girişinde, Komünizmi tüm Avrupa'nın korktuğu bir hayalete benzeterek şöyle dediler: "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti. Eski Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler.”

İki savaş arası dönemde ise Faşizm, Avrupa'da bir hayalet olamayacak kadar gerçekti. Hitler, Mussolini, Franco gibi liderleri ile ete kemiğe büründü.  Kaba taslak bir okuma II.Dünya Savaşı'nın neticelerinden birisini Faşizmin Avrupa'dan sökülüp atılması olarak değerlendirebilir. Fakat derinlikli bir okuma tarihî, felsefî ve siyasal arka planı görmeyi mümkün kıldığında, bunun acele ile yapılan bir yorum olduğu ortaya çıkar.

Nitekim Frankfurt okulunun simge isimlerinden Max Horkheimer 1939'da yukarıdaki genel kabulden daha rafine bir görüşü dillendirmekteydi. Horkheimer kısa ama etkili bir şekilde şöyle söylüyordu : “kapitalizmi eleştirmeyen faşizm hakkında sussun”.

Bauman ise Horkheimer'in hükmünden çok daha kapsayıcı olan bir yargıya ulaşmıştı. Bauman, ‘soykırım' uygulamaları da dâhil olmak üzere Faşizmin esasında moderniteye içkin olduğunu söylüyordu.

II.Dünya Savaşı'nın galipleri her ne kadar Nazileri birkaç çıldırmış adam olarak resmetmekten hoşlansalar da Nazilerin modern bilimin izini sürerek kendilerinden önce Batı felsefesine içkin olan bir fikirler kümesinden epeyce beslenmiş oldukları ortaya döküldü. Hatta bu ortaya dökme faaliyeti yine Batı'nın düşünürlerince yapıldı.

II.Dünya Savaşı'nın sonunda su yüzünde kalan iki ideoloji Marksizim ve Liberalizm olurken Soğuk Savaş'ın sona ermesi Liberalizmin, dereyi görmeden paçayı sıvamasına neden oldu. Fukuyama ‘tarihin sonu' diyerek zafer için erken bir kutlama yaptı. Nihayetinde birkaç on yıl sonra varılan yerin; zaferden çok masadaki her şeyi yere çalmaya mukadder, tüm birikimi, teamülü bir çırpıda gözden çıkarmaya namzet, toplumları için için kaynatan, ezberlerle anlaşılmaya karşı ise son derece dirençli yeni durumdan başkası olmadığı anlaşıldı. Öte yandan Batı'da nükseden eski hastalıklar, Batılı liberal demokrasilerin gerçek bir kültürel karşılaşmaya karşın dayanıksız olduklarını ortaya çıkardı.

Batı'nın hayaletleri, Batı'nın hikâyesi…

Peki, biz bu tekinsiz yolda kendi hikâyemizin ne olduğunu biliyor muyuz?

AB ülkeleri  ile yaşanmakta olan kriz bir dizi tartışmayı başlatmakla birlikte kendi hikâyemizi sorgulamamız için bir imkân sunabildi mi? 

Bu noktada, Almanya başta olmak üzere, Hollanda, Avusturya, Danimarka ilaveleriyle AB çapında Türkiye karşıtı ittifak ile yaşamakta olduğumuz kriz, yorum kışkırtıcı bir işlev görüyor. Son gelişmelerden hareketle; ‘AB'nin bittiği', genel olarak ‘Batı'nın çökmekte olduğu' tezleri sıklıkla dillendiriliyor. Yaşanmakta olan krizin esasında Batı'nın kendisiyle alakalı olduğu, kendi referans değerlerine ihanet ettiği, küresel sahada ise yeni ittifakların karşısında çaresiz kaldığı söyleniyor. Hatırlamaktan hoşlanmadığı geçmişini, yükselen ırkçılık ve İslamofobinin yeniden canlandırdığı ifade ediliyor…

Bütün bu değerlendirmeler bir isabet yüzdesine sahip olabilirler. Hatta çok doğru tespitler olarak kabul görebilirler. Avrupa'nın şu an içine hapsolduğu fotoğraf karesi, kendi hikâyesinin dramatik bir anını yansıtıyor da olabilir. Eğer denildiği gibi Avrupa için böyle bir bitişe, tükenişe tanıklık ediyorsak buna sevinmeli miyiz? AB'nin bitişi, Batı'nın çöküşü, Avrupa için sonun başlangıcı olarak değerlendirilen Faşizme göz kırpan uygulamaları bizim için bir irtifa mı müjdeliyor?

Peki, Avrupa'nın bu çöküşünde, tükenişinde Bat-dışı toplumların bir katkısı var mı?

Entelektüel bir meydan okuma ile onu bozguna mı uğrattık mesela. Ya da sosyal ve siyasal düzlemde onda ve orada olmayan bir açılım ile köşeye mi sıkıştırdık onu? Onun vadettiğine karşılık daha insanca bir teklif ile mi çıktık ortaya?

Avrupa'nın halsizliği bizim canlılığımızın mı sonucu?

Batı'nın bir kriz yaşadığı muhakkak! Ancak unutulmamalıdır ki o, bu krize başarısızlıkları yüzünden değil tam da aksi bir biçimde başardıkları ile geldi. 200 yıldır meftunu olduğumuz değerleri, kurumları, teknolojisi ile geldi. Bugün onun gibi bir ekonomimiz, onun gibi bir teknolojimiz, onun gibi şehirlerimiz olsun istiyoruz. Avrupa kalkınmış ekonomi, geniş ve düzgün otobanlar, AVM'ler, modern teknoloji, güzel yapılı binalar, göz kamaştıran şehircilik ile ne kadar da özenilesiydi değil mi? Aslında bizler de onların sahip olduklarına talip değil miyiz?

Avrupa'nın hayaletlerini ve Avrupa'nın hikâyesini kendimize bakmamanın mazereti kılamayız. Bu sorumluluktan kaçış ve Avrupa sahnesinde gördüğü nahoşlukların aynı hedeflerle ve aynı istikamet üzere olduğu için bir sonraki durakta karşılaşacağı kendi nahoşlukları olduğunu bilmemek olur.

Küresel müesses nizamın belini bükecek ekonomik hamlelere, ona meydan okuyacak entelektüel- kültürel donanıma, müstesna bir sosyal vasatın örnekliğine, zehirlenmiş insan ilişkilerine şifa olacak yeni ilişki biçimlerinin tesisine, tahrip edileni imara, cansız bırakılanı diriltmeye talip olduğumuzu söyleyemediğimiz takdirde Avrupa'nın akıbetinden bizim için umabileceğimiz bir iyilik de yok demektir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums