- 15.02.2017 00:00
“28 Şubat'ta 42 yaşına girdim. 8 Şubat'ta bir KHK ile ihraç edildiğimi öğrendim. Meğer FETÖ terör örgütüyle irtibat, iltisak, iltihak'ım varmış. Hadi, annemden, kardeşlerimden, akrabalarımdan, arkadaşlarımdan, öğrencilerimden eşim ve çocuklarımdan bunu sakladım. Merak ediyorum ben bunu kendimden nasıl sakladım? Bunu bana açıklayabilecek bir sosyolog veya psikolog var mı?”
Bu sözler yıllarca Özgür-Der'in Antalya Temsilciliği görevini yürütmüş aynı zamanda Özgür Eğitim-Sen üyesi Gültekin Sincar'a ait. Özgür- Der ve Özgür Eğitim-Sen birbirinden farklı yapılar. Ancak birbirinden farklı olmalarının yanında ortak bir özellikleri var: O da her iki kuruluşun da ne oldukları belli, faaliyetleri ortada kurumlar olması. 28 Şubat başta olmak üzere geçmişteki tüm darbelerin, milletin inancına savaş açan sonuçlarına karşı lafı eğip bükmeden karşı durup direnebilmiş ve Türkiye'de Müslüman duyarlılığı ile temayüz eden aynı mahalledeki kurumlar bunlar.
Özgür Eğitim-Sen'in hem 17-25 Aralık sonrası gerçekleşen FETÖ'cü yargı darbesi karşısında hem de 15 Temmuz darbe girişimi esnasında başta FETÖ olmak üzere karanlık odaklara karşı Hükümetin şahsında meşru siyasetin yanında durduğunu bilmeyen yok. Darbe girişiminin ilk saatlerinden itibaren benim de aralarında bulunduğum yöneticileri tarafından “Darbeye karşı milletimizin yanındayız, direneceğiz.” denilerek tüm üyelerini meydanlara çağıran bir sendikadan söz ediyoruz. İşte Gültekin Sincar öyle bir sendikanın üyesi. Sadece o kadar da değil. Çevresindeki herkesin kendisine kefil olabileceği hakkında şahitlik edebileceği kadar da ne olduğu kim olduğu bilinen biri.
Bakınız, bu ülke 15 Temmuz'da alçak bir darbe girişiminin hedefi oldu, halkımızın destansı direnişi ve Allah'ın yardımıyla bu girişim püskürtüldü ve halkın zaferi ile sonuçlandı. 15 Temmuz sonrası FETÖ ile mücadele devletin hem şehit ve gazilerimize hem de tüm milletimize borcudur kuşkusuz. Nitekim o günden bugüne çeşitli kademelerde bu mücadelenin yürütüldüğüne millet olarak şahidiz. Lakin borç bununla bitmiyor! Devletin bu millete bir borcu daha var! O da tüm bu mücadeleyi sulandıran hatta mücadele adı altında işi ters bir operasyona çeviren uygulamalar, iş ve işlemlerden kaçınmak. Mağdur ve masum yaratmadan mazlumun ahını almadan mücadeleyi haklılığını muhafaza ederek sürdürmek. Yüzde yüz haklı olunan bir mücadeleyi rayından çıkarıp tanınmaz hale getiren her kim olursa olsun ağır bir vebal altındadır.
Yayınlanan her KHK ile çeşitli mağduriyetlerin yaşandığını hepimiz gördük. Hatta bu durumu İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu da “On binlerce asılsız ihbar” geldiğini söyleyerek teyit etti. Süreç içerisinde haksız yere ihraç edilmiş memurların geri dönüşü kuşkusuz olumlu bir gelişmedir. Ancak yayınlanan 686 sayılı KHK ile birlikte masumluklarına şahitlik edilebilecek kişilerin de ihraç edildiğini ne yazık ki öğrenmiş bulunmaktayız. Toplumun sinir uçlarına dokunup, oluşturulan mazlumiyet üzerinden FETÖ'ye yönelik operasyonları sulandırma çabası olarak okunabilecek gelişmelerdir bunlar. Sürecin ta başından beridir dile getirilen titizlik ve adalet ilkelerinin, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın da ifade ettiği gibi “at izi it izine” karıştırılarak çiğnendiği açıktır.
Ortalığın toz duman olduğu bugünlerde her KHK'yı ‘Çanakkale geçilmez' edası ile savunmaya çalışmanın bir anlamı yok! “Suçlular cezalandırılsın, hak yerini bulsun ancak masumların hayatı karartılmasın”, demek ehli vicdana daha çok yakışandır. Allah'ın emri de budur.
Bu nazik süreçler her türlü komplikasyona açık olma özelliğine sahiptirler. Bu noktada Ak Parti'nin her şeye hâkim olduğunu düşünürsek yanılırız. Herkese hatırlatmak isterim : Dün Ergenekon ve Balyoz davaları ile bu ülkeye yaşatılanların, Gezi olayları öncesinde göstericilere müdahale adı altında ‘çadır yakarak' olayların fitilini ateşleyenlerin amaçlarının ne olduğu birkaç yıl sonra ortaya çıkabilmişti.
Karşısındaki düşman bile olsa, adalet borcunu unutmayan bir geleneğin takipçileri olarak masum insanların seslerini duyacağız. Kitaba uyacağız! Aliya'nın dediği gibi : “Biz de zalimlerden olursak zulme karşı savaşımızın bir anlamı kalmaz!”
Bu vesile ile adaletin geciktirilmeksizin tesisi ve suçsuz insanların görevlerine iadelerini, gerek Hükümetten gerekse de Cumhurbaşkanından acilen talep ediyoruz.
Allah'ın ayeti önümüzde duruyor:
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sizi onlar hakkında adil davranmaktan alıkoymasın. Adil olun, bu Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Maide-8)
Yorum Yap