14 Aralık, kervan ve hafıza

  • 24.12.2014 00:00

 14 Aralık itibariyle siyasi gündem yeni bir ısı artışına maruz kaldı. Lakin 14 Aralık hiçbir biçimde sürpriz değil. 14 Aralık hükümetle, hükümetin politikalarını o vakte kadar destekler görünen bir yapı arasında 7 Şubat’ta su yüzüne çıkan ve söz konusu yapılanmanın 17-25 Aralık operasyonları ile yargı ve emniyet lejyonlarını da sahaya sürmesiyle birlikte  ‘Başbakanı al, hükümeti düşür’ hedefini gözümüze sokarcasına hayata geçirme teşebbüsünün öngörülebilir sonuçlarından yalnızca biri. Bu hamur daha çok su kaldırır ve süreç tam anlamıyla bir hesaplaşma olmaksızın durdurulamaz.

Bu kavganın hiçbir biçimde sofistike bir yanı yok. Her şey gözlerimizin önünde cereyan ediyor ve kulaklarımız da söylenenleri gayet iyi işitiyor. Siyasi tarihten öğrendiğimiz şey, eğer siyasi kimliğiniz olmaksızın bürokratik yapılanmanız üzerinden seçilmiş hükümetle bir iktidar mücadelesine girişirseniz, hedefe ulaşamadığınız takdirde bunun bir bedeli olacağıdır. Askerî darbelerin de mantığı ve işleyişi bundan farklı değil zaten. Onun için hiçbir askerî darbe meşru değil. Bürokratik gücün askerî bir unsur olmaması söz konusu kalkışmanın darbe olarak tanımlanamayacağı anlamına gelmiyor. Darbe için uygun görülen enstrüman, darbenin niteliğini ortadan kaldırmıyor. Şimdi böyle bir fotoğrafın önünde poz vermişseniz ve toplum bu pozu tam da yukarıda betimlediğimiz gibi görüp 30 Mart seçimlerinde tüm çaba ve ittifaklarınıza rağmen sözünü söylemişse;  ‘medyaya operasyon’, ‘özgür basına müdahale’,  ‘diktatörlüğe gidiş’ gibi lakırdılarınızı ciddiye almasını toplumdan bekleyemezsiniz.

Peki niye lakırdı diyorum; çünkü enayi yerine konulmak istemiyorum. Kendimin ve içinde bulunduğum toplumun enayi yerine konulmasına da tahammül edemiyorum. İslami kesimin içinden gelmeyenleri bir nebze anlayabilirim, onlar cemaatle diyalog toplantılarında ya da cemaat organlarının herhangi bir kokteylinde tanışmış olabilirler. Lakin İslami kesim birbirini gayet iyi bilir, iyi tanır. Bu bilinirlik hafıza ile mukayyettir. Dolayısıyla İslami kesim bugünü yalnızca bugün üzerinden değil aktörlerin geçmişten bugüne getirdikleri ile de yorumluyor. İslami kesimi bilenler şunu da bilirler ki Gülen Cemaati ile İslami kesim arasında her zaman bir soğukluk olagelmiştir. Fethullah Gülen için bugün söylenenler hiçbirimiz için yeni değil çünkü çeşitli grup ve cemaatler aynı şeyleri 20 yıl önce de söylüyorlardı. Bunun sebepleri vardı. Öte yandan içeride başörtüsü, İmam-Hatipler, Kuran Kursları;  dışarıda Filistin davası, Afganistan’ın işgali  gibi meselelerle bunalan ve boğuşan İslami kesim, Gülen Cemaatini bu meselelerde kendisiyle ortaklaşırken hiç görmedi. Her zaman kervanlarının emniyetini, yolun emniyetine tercih eden bir görüntü verdiler.

Fakat bir şey oldu. Ak Parti 2002’de iktidar oldu. Ancak parti, Cumhurbaşkanlığı, asker ve yargı tehdidinin kıskacındaydı. Adeta kuşatmaları yara yara ilerliyordu ve cemaat ilk kez çok açık bir biçimde geçmişte soğuk durduğu bir siyasi harekete tam destek verdi. Cemaat Türkiye’nin demokratik dönüşümünde toplumsal desteğe sahip Ak Parti’ye verdiği destek ile o güne kadar sahip olmadığı bir meşruiyet zeminine kavuştu. Toplumsal yönelimin gidişatına uygun bir siyasi duruş, kendisine hiç olmadığı kadar elverişli bir pozisyonu bahşetti.  İslami kesim ise cemaatle ilgili olumsuz angajmanını unutmayı tercih etti. Fethullah Gülen bir anda herkesin ‘Hocaefendisi’ haline geldi. Türkçe Olimpiyatları, bakanlar geçidine döndü. Neredeyse herkes Zaman abonesi oldu. Cemaatin iştahı arttıkça arttı. Görünürde hükümet kanadında ittifaka halel getirecek hiçbir makro politik savrulma yokken 7 Şubat krizi patlak verdi. Sonrasını hep birlikte gördük zaten. Görmek başka mücadele iradesi başka. Eğer bu iradeye sahip bir lider olmasaydı şu an itibariyle çok farklı bir yerdeydik. Toplumun 90 yılda dokuduğu kilim paramparça olacaktı. Cemaat 7 Şubat’tan sonra ‘muhalefet’ kontenjanına adını yazdırarak bu işi yürütebileceğini düşündü; lakin darbelere şerbetlenmiş halkı, bence fazla hafife aldı. Tıpkı şimdilerde hafızamızı hafife aldığı gibi.

Meşruiyet, kulis ya da lobicilikle elde edilemez. Bu toplum son kertede ne ABD’ye ne AB’ye ne New York Times’a ne The Independent’a bakar. Meşru yolları terk üzerinden ortaya konan siyasal eylemlilik hedefe koyduğunuz parti ve onun liderini tıpkı şimdi olduğu gibi bir anda siyasetin bizzat kendisiyle eşitler. Bu düzlemde ise toplum, tüm bu yaşananlara kendisine yapılan ihanet olarak bakar. Ekrem Dumanlı ‘Dünyaya rezil oluyoruz’ derken keşke biraz da Türkiye’de ne olduklarını görüp, düşünseydi.

aliaydin505@gmail.com

twitter: @_aydinali

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums