- 5.01.2017 00:00
Bu köşede yayınlanan bir önceki yazımızın başlığı IKBY VE TÜRKİYE’NİN SORUMLULUKLARI idi. Irkçı refleks gösterenleri saymıyorum, lakin “akil” dediğimiz kişilerin de teki göstermesi düşündürücüdür.
Anlıyorum, bu akil dediklerimizin eleştirilerini dikkate almanın gerekli olduğunu biliyorum, lakin “akil eleştiri” tek taraftan gelmeyince haklı olduğunuzu düşünmek de hakkınız.
Demiştim ki,
“Bu süreçten Irak’lı Kürtlerin daha fazla ızdırap çekmemesi için Türkiye’ye tarihi ve manevi görev düşüyor. Türkiye’yi vatanı gibi gören kardeş halk Iraklı Kürtlerin yeni sıkıntılar yaşamasına mani olunmalıdır.”
Bir akil soruyor:
“Bütün bu acıların, olumsuzlukların müsebbibi Türkiye’dir, hangi tarihi ve manevi görevden söz ediyorsunuz?” diye önerimize karşı çıkıyor ve devam ediyor, “Türkiye olmasaydı İran ve Irak Barzani ile anlaşır, uzlaşırdı. Yakın gelecekte de Bağımsız Kürdistan kurulurdu.”
Dileğim odur ki Türkiye değil de İran ve Irak ile anlaşabileceğini düşünen, Kürtleri maceralara sürükleyen bu akıl hiç olmazsa bundan sonra IKBY yetkililerine akıl vermeye imkân bulmamalıdır.
Beri taraftaki “akil” de, “Bize ne, Irak’lı Kürtler kendileri istedi, ızdırap mı çeker, sıkıntı mı yaşar bizi ilgilendirmez.” diyerek tepkilerini gösterdi.
Siz olsanız ne cevap verecektiniz bilmiyorum, ancak akil kategorisine soktuğumuz bu insanlara haksızlık yaptığımızı, zülm ettiğimizi düşünüyorum. Zira bir anlamıyla da zulüm, bir şeyi, kişiyi olması gereken yerden/kategoriden olmaması gereken yere/kategoriye koymaktır. Bizim için de bundan böyle bunların “akil” sıfatları düşmüştür.
Söz konusu yazımızdan sonra şahsıma birkaç iltifat da geldi. Çünkü yazıda, “Öncelikle Neçirvan Barzani gibi liyakatli ve Türkiye dostu liderlerin önü açılmalıdır.” diye öneride bulunmuştum ki, yazı gazeteden çıktıktan 16 saat sonra Neçirvan Barzani IKBY’nin yeni başkanı oldu. Bu tamamen bir temenni, öngörü ve tevafuk idi, dolayısıyla başka bir anlam vermenin doğru olmayacağına düşünüyorum. Bizim önerimiz de o minvaldeydi, hem bölge gerçekleri de dikkate alınarak coğrafyanın nasıl kazanım elde edeceğine kafa yormamız lazım.
Sorunlarımızı reaksiyoner değil, aksiyoner yaklaşımla değerlendirmemizin ehemmiyeti yadsınamaz. IKBY bağlamında yaşananlara baktığımızda tepkiselciliğin yol açtığı tahribatları kolaylıkla görebiliyoruz. Yarını göremeyen, küreselcilerin bölgede gerçekleştirmek istedikleri kaos ve parçalanmayı okuyamayanların bu coğrafyada yaşayan hiçbir dini, ırki, siyasi farklılığa yarar sağlayacak plan, proje ve görüşe sahip olmadıklarını görmek bizi sevindirmese de bunun bir gerçeklik olduğunu kabul ediyoruz. Öyle ki küreselcilerin niyetini dahi okuyamayanlar kalkmış IKBY yöneticilerine akıl veriyor.
Doğrusu, IKBY referandumu ile ilgili Batı’nın takındığı tavır tam bir “Batı” tavrı olmuştur. Sadece iki yüzlülükle açıklanamayacak olan Batı’nın tavrı taraflara düşmancaydı. Kürt dostu safsataları falan hikâye; Selahaddin’in torunlarına düşmanlıktan gayrı düşüncesi olmayanların Kürt dostu olarak ifade edilmesi tarihe hakarettir. Bu sebeple bize gösterdikleri yerden değil, bulunduğumuz yerden olayları değerlendirir isek alacağımız sonuçlar daha faydalı olur kanaatindeyim.
Türkiye devlet ve hükumet olarak Batının amacını çok iyi okurken IKBY yönetiminin -istisnalar dışında- bu amacı doğru okuduklarını söyleyemeyiz. Yoksa referandum sonrası yaşanan olumsuzlukları başka türlü izaha çalışırsak çok zorlanırız.
Olan oldu, bundan sonrası için hazırlıklı olduğumuzu görmemiz sevindirici olsa da bölgeyi kaosa sürüklemek isteyen küreselcilerin diğer planlarını önceden görmeliyiz. IKBY de kendisine destek sözü verenlerin sahtekârlıklarını en acı şekilde gördü, yeniden aynı aktörler tarafından yönlendirmeye rıza göstermemeleri temennimizdir.
Tekrardan usanmayacağım, Türklerle Kürtlerin kaderi aynı, kederi de. Üstelik bu iki kardeş halkın geleceği de birdir. Biz beraber olduğumuz sürece sırtımız yere gelmez, beraberliğimiz zedelenince de sırtımızdaki kırbaç sayısını başkaları sayacaktır.
Yorum Yap