- 15.10.2017 00:00
Tarım ülkesi ABD 19 ve 20. yüzyıllarda sanayi ülkesi oldu buharın gücü, madenler ve demiryolu sayesinde. Akbinde petrol alanlarına nüfuz edebilecek güce ulaştı ve 20. yüzyılın başından itibaren dünyayı petrodolar jeopolitiği ile tanıştırdı.
20. yüzyılın başlarında başlayan petrol savaşları sınır tanımıyordu. II. Dünya Savaşı sürerken Libya’da İngiliz ve Alman tankları çölleri dolaşıyordu. Binlerce tank, hem de Avrupa’da amansız bir savaş sürerken Libya’da petrol düellosundaydı.
1955 yılına kadar Rusya petrolünü sadece periferisindeki Sovyet Bloku’na satıyordu. 1958’den itibaren dünya piyasasına açılınca CIA buna, “Sovyet ekonomik hücumu” demişti.
Petrol deyip geçmeyin, Batı için dosttan da ilkelerden de önemliydi petrol. Mesela Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın,“Türkiye’yi FETÖ ve PKK terörü ile köşeye sıkıştıramayanlar direkt kendileri sahaya indiler.” dediği “sıkıştıramayanlar” ve “kendileri” bizim dost ve müttefik dediğimiz petrol delisi devletlerdir.
Anglosakson kültürün hâkim olduğu Amerika da, atası sayılan Güneşi Batmayan İmparatorluk ile her şeyden önce petrol jeopolitiği sebebiyle defalarca karşı karşıya gelmişti. I. Dünya Savaşı sonrası paylaşımda İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Kurzon, “Ortadoğu’da ABD’lilere verebileceğimiz bir ayrıcalık yoktur” derken karşısında ABD Büyükelçisi vardı ve bu söz öyle söz ola beri gele türünden sarf edilmemişti.
Amerika durmadı, İngilizlerin petrol merkezli direnişini 1930’lara girmeden kırdı ve kurulan ABD-İngiliz konsorsiyumu önce Irak’ta, sonra zengin petrol yataklarına sahip Kuveyt’te Rockefeller ve Mellon ailelerine imtiyazlar tanıdı. Sonraki yıllarda bölgede kontrolün ve dolayısıyla petrolün elden gitmemesi için ABD bölgeye büyük askeri ve istihbarat yığınağı yaptı. CIA kurulduğu günden itibaren bölgeye özel ilgi gösterme emri almıştı, dolayısıyla Ortadoğu CIA’nin “uzmanlık poligonu”ydu ve ABD on yıllardır“Demokrasi götüreceğiz!” yalanıyla bu bölgeyi petrol ateşiyle yakıp kavuruyor.
Ben de Mc Ghee’in yalancısı olayım, zira Mc Ghee CIA-enerji-petrol konusunda:
“CIA’nın hedef aldığı ülkelerdeki asıl amacı o ülkeye ait milli kaynakları ABD şirketlerine devretmektir.” diyerek “demokrasi” diyen ABD’nin asıl niyetini deşifre etmişti.
CIA bugün de Ortadoğu’da cirit atıyor. On yıllardır en fazla elemanını bulundurduğu bölgeye son yıllarda adeta çöktü CIA. Bir yandan işin uzmanları olan donanımlı elemanları tarafından ulusçuluk üzerinden ayrışmayı canlı tutarken, öbür yandan da kuracağı ulus devletlerin sınırlarını İsrail’in ve petrolün güvenliği ekseninde çizmeye çalışıyor.
Doğrusu ulusçuluk, din, mezhep gibi ayrış(tır)ma gerekçeleri için Amerika/CIA’nin çok da yorulacağını zannetmiyorum. Çünkü coğrafyamız hem dini, hem mezhebi ve en çok da etnik çeşitlilik açısından zengindir. Bu çeşitliliği kavga sebebi olarak kaşımak onların marifetine kalmıştı.
Geç sanayileşen Ortadoğu coğrafyasında Türk, Arap, Fars gibi köklü milletler kendi ulusal kimliklerine geçtiğimiz yüzyılın başında kavuştular. Ama bu coğrafyada yaşayan ve uluslaşma süreçlerini tamamlamayan pek çok ulusunun olduğunu da biliyoruz.
Kürtler, Beluciler, hatta kimilerine göre Zazalarda ulusal bilinç geç oluştuğu için ulusal kimliklerini yeni yeni kazanmaya başladılar. Bugün Kürtler üzerinden sürdürülen ABD’nin bölme stratejisi bu “yeni”likten de kaynaklıdır. Konumuz Kürtler ve diğer halkların hak-hukuku meselesi değil, oyun kurucuların hedefini doğru tespit etmek olduğu için rahatlıkla IKBY’deki bağımsızlık referandumunu küresel siyasetten bağımsız okumak meseleye şaşı bakmaktır diyebiliriz. Çünkü ABD’den izinsiz böyle bir adımı atmak bölgede hiçbir gücün göze alacağı iş değil.
Sorun, Brzezinski’nin dediği gibi, “Amerika‘nın hedefi küresel hâkimiyet sağlamak mı, yoksa küresel liderlik yapmak mı?”sualinin cevabındadır.
O da başka bir yazıda inşaallah.
Yorum Yap