- 23.02.2011 00:00
Önceki akşam Kaddafi’nin oğlunun yaptığı konuşmayı izledim.
Libya’dan, “aile şirketinden” söz eder gibi söz ediyor, özgürlük isteyenleri küstah bir ifadeyle korkutmaya uğraşıyordu, Libya’nın “kendi malları” olduğuna inanmış gibiydi.
Bir halkın sokaklara dökülüp hakkını istemesini kavrayamıyordu.
“Ülkeyi böleriz” diyordu, “çok kan dökülür” diyordu.
“Libya ordusu Mısır ordusuna benzemez” diyordu.
Zaten babası da tanklarını, uçaklarını, paralı askerlerini Libya halkını öldürmeleri için gönderiyordu.
Diktatörler, halklarını silahla yönetir, silahla korkutur her zaman.
Ama korkuyla acının bir dengesi vardır, çekilen acı korkuyu aşacak boyutlara ulaştığında insanlar ölümün üstüne yürürler.
İşte o zaman diktatörler şaşkınlaşırlar.
Tam bu yazıyı yazarken Kaddafi televizyonda konuşmaya başladı.
Kendisinden, “üçüncü bir şahıstan” söz eder gibi söz ediyor, “Kaddafi normal bir insan değildir” diyordu.
Normal bir insan olmadığı zaten konuşma biçiminden de anlaşılıyordu.
Kendisinin “devrimci” olduğunu söylüyordu.
Her sıkışan sahtekâr gibi “şehitlerin anılarına” sığınıyordu.
Özgürlük isteyen gençlerin “hap aldığını” iddia ediyor, onların “sıçanlar gibi sokaklarda koştuğunu” söylüyordu.
Ve tabii “yabancı güçleri” suçluyordu.
Konuşmasının özetine bakılırsa, “devrimci” Kaddafi tarafından hakkaniyetle yönetilen mutlu Libya’da, “emperyalistlerin” kışkırtıp, hap verdiği nankör gençlik gösteriler yapıyordu.
Bir Hitler karikatürü gibi bağırıp çağırarak, tehditler savurarak, şehit olmaktan bahsederek halkı kandırabileceğini sanıyordu.
Onca petrol gelirine rağmen halkın yoksulluk içinde yaşadığını, kırk bir yıllık baskı rejimi altında bunaldığını, Libya’nın Kaddafi ailesinin özel mülkü olmasından sıkıldığını anlamıyordu.
Bütün diktatörler ve “yandaşları” gibi halkın aptal olduğuna, “kandırıldığına” inanıyordu.
Öldürttüğü çocukların “boşu boşuna” öldüğünü söylüyordu hiç çekinmeden.
Durumu hiç kavrayamadığı, böyle saçma sapan konuşmalarla iktidarını sürdürebileceğine inanmasından belliydi.
Kaddafi gidecek.
İktidarını koruyabilmek için insanları öldürtmeyi sürdürürse, bunu kendi hayatıyla ödemesi de ihtimaller arasına girecek.
Diktatörlükler çağı kapanıyor.
Halkların dayanıştığı yeni bir çağ başlıyor.
Kaddafi gibiler ne kadar “cezanız ölümdür” diye bağırsa da insanlar artık diktatörlerden kurtulabilmek için ölümü göze alıyorlar.
Çünkü diktatörlerin çektirdiği acılar, yaptıkları haksızlıklar, yolsuzluklar ölümden daha ağır geliyor insanlara.
Teknoloji, geri kalmış ülkelerdeki insanların kıyaslama yapmasına olanak veriyor, Libyalı bir çocuğun neden İsveçli bir çocuk gibi yaşayamadığını, neden oradaki çocukların haklarına sahip olmadığını soruyorlar o zaman.
Megolaman manyaklar yüzünden hayatlarının kaybolmasına artık tahammül edemiyorlar.
Muhteşem bir değişimden geçerken, yüzyılın en önemli kırılma noktalarından birini yaşarken Türkiye’nin de bunlardan çıkartacağı dersler olacak elbet.
Bundan böyle bu ülkede de darbelere, darbecilere izin verilmeyeceğini, hiçbir planın, suikastın, cinayetin insanları özgürlüklerini istemekten alıkoyamayacağını anlayacaklar, bizdeki darbeciler de artık amaçlarına ulaşmalarının mümkün olmayacağını kavrayacaklar.
Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da yaşananlar belki de Türkiye’nin daha huzurlu ve hukuka daha saygılı bir ülke olmasını sağlayacak.
Diktatörlük özlemleri bitecek.
Kaddafi’nin bu konuşmalarını herhalde Başbakan Erdoğan da dinliyordur.
Onun Kaddafi’den aldığı ödülü iade etmesini istiyor Genç Siviller; Libya’da yirmi beş bin insanımız bir manyağın elinde rehine durumuna düşmüşken belki bunu yapamaz.
Ama herhalde “ben o ödülü niye aldım” diye kendine sorabilir.
Diktatörlerle, hangi amaçlarla olursa olsun işbirliği yapmak, onlardan ödül almak, onlarla dost olmak bir siyasetçiyi yüceltmez, diktatörle dost olmak, onun halkına düşman olmak anlamına gelir.
Erdoğan’ın şimdi o ödülle övündüğünü sanmıyorum, bugün yaşadığı sıkıntıyı daha fazla yaşamaması için diğer diktatörlerle ilişkilerini de gözden geçirmesi gerekir.
“İnsan haklarını” savunmanın en önemli görev olduğunu herhalde görüyordur.
Umarım, etrafımızda yaşananlardan çıkartacağı dersle bundan böyle bu ülkenin insanlarının haklarına karşı da daha duyarlı olur, Kürtlerin, dindar Sünnilerin, Alevilerin, solcuların, işçilerin, gençlerin haklarını inkâr etmez, gerçek “devlet adamlığının” insanların özgürlüklerini sonuna kadar savunmaktan geçtiğini anlar.
ahmetaltan111@gmail.com
Yorum Yap